Son yılların trendi şehirden köye göç fikri. Fikir diyoruz çünkü bunu henüz hayata geçiren çok büyük kitlelerden söz etmemiz mümkün değil. Şehirde yaşayan insanların birçoğu doğayla iç içe yaşamak istemelerine karşın nereden ve nasıl başlayacaklarını tam olarak bilmiyor. Tüm Anadolu´yu karış karış gezen yazar Yücel Sönmez ve fotoğrafçı Bahar Gökten hazırladıkları Alaca kitabında tam da bu soruna değiniyor. Şehirli için köyde hayatta kalma rehberi diyebiliriz. Bahar Gökten, geri dönme isteğinin bir anda beliren bir trendden çok özümüzden gelen bir ihtiyaç olduğunu söylerken, Yücel Sönmez, ?Biz gezegenin ilk köylerinin kurulduğu, buğdayın ilk kez üretildiği, ilk tarımın yapıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. İnanılmaz kadim bir doğa kültürü var. Şehir hikayemizin şunun şurasında 20- 30 yıllık bir mazisi var. Herhangi bir Avrupalı´dan veya Amerikalı´dan daha fazla avantajlara sahibiz. Bu kültürle büyüdük, farkında olmasak da bu kültür genlerimize işlemiş? diyor.
ŞEHİRLER MUTLU ETMİYOR
Bahar Gökten, tıpkı kitapta anlattıkları gibi hayatını değiştirerek Urla´ya yerleşmiş. Yücel Sönmez de kuvvetli bir arzusunun olduğunu söylüyor ve ekliyor: ?Kısmen de böyle bir hayatı yaşıyorum aslında. Burgazada´da kitaptakine benzer bir hayatım var ama tam olarak tüketim kültürünün içinden çıkmış değilim.? Şehirli hayatı tamamen kötülemediğini kaydeden Sönmez, iki kültürü şöyle anlatıyor: ?Şehirde sürekli para kazanmak zorundasınız çünkü sürekli para harcıyorsunuz. Ama köyde, kırsalda tam tersi bir bakış açısına geçiyorsunuz. Orada üretiyorsunuz. Doğaya dayalı üretim insanı çok mutlu eden bir şey. Şehirler insanı çok fazla mutlu etmiyor, 90´lardaki kadar çekici değil artık. Özellikle genç kuşak, yeni köylüler diyebileceğimiz beyaz yakalılar, emekliler ve çocuk sahibi aileler arasında yaygın bir köye dönüş trendi var.?
TÜKETTİKÇE TÜKENDİK
Bu geri dönme isteğini özümüzden gelen bir ihtiyaç olarak yorumlayan Bahar Gökten, ?Bu ihtiyacı kalbimizde sürekli taşıdığımızı, o sebeple şehirlerde çok üzgün, yorgun ve endişeli yaşadığımızı düşünüyorum. Tüketimin hızla artması, güvensizlik, bilinçsiz kentleşme, hava kirliliği, kalabalıklaşma, şefkatsizlik ve işsizlik tabi ki bu hayatı sorgulamamamız için büyük sebepler oluyor. Tükettikçe tükendiğimizin içsel farkındalığı diyebiliriz belki de. İçimizdeki çağrıyı duymaya hatta birbirimize fısıldamaya başladığımızı düşünüyorum. Bu hayata mecbur değiliz ve bir başkasını kurabiliriz? diyor.
KÖYDE REKABET YOK İŞBİRLİĞİ VAR
Köye, kırsala veya doğaya dönüşte çok fazla başarısızlık hikayelerine de şahit oluyoruz. Sönmez, geri dönüşün başarısızlıkla sonuçlanmasının en büyük nedenlerini şöyle açıklıyor: ?Bir kere şehirli özelliklerimizle köye gidiyoruz. Şehirde yaşayabilmenin enjekte ettiği rekabet, hırs, kibir, ego... Bunlar şehir hayatı için geçerli. Şehirlerde hayat süreki yarış ve rekabetle geçiyor, çok sert bir yaşam. Bu karakterlerle ve özelliklerle doğaya gittiğinizde başarılı ve mutlu olamazsınız. Çünkü orada egonuzu besleyecek, rekabet edecek hiçbir şey yok. Orada işbirliği ve uyum sağlamanız gerek.?
MECBURİYET DEĞİL TERCİH
Gökten ise başarısızlıkların nedenini ?Köklü değişimler cesaret ve sabır gerektiriyor sanki. Alışılagelmiş bir düzeni yıkmak; sadece mekan değiştirmek değil, yaşam biçimini ve felsefesini değiştirmek demek. Kabullerimizi sorgulamak, kim olduğumuzu, amacımızı gözden geçirmek, içimize dönmek ve tüm yaşama bütüncül olarak uzaktan bakabilmek demek. Hal bu olunca, insanlar ürküyor bana kalırsa. Oysa doğadayken, bir yaprağın yere düşüşünün yavaşlığı bile insanı kendine getirebiliyor. Başarı ise pek bir şey ifade etmiyor benim için. Beklentiler besledikçe, hayal kırıklığı yaşama olasılığımız artıyor. Doğa bize bizim istediklerimizi değil, evrenin kalbini vaad ediyor? sözleriyle anlatıyor.
KİTAP TAKASI YAPIYORUM
Urla´ya yerleştiği günden beri endişe ve korkularının hızla azaldığını, umudu, üretkenliği ve hayata güveninin arttığını belirten Gökten, yaşadığı değişimleri şöyle anlatıyor: ?Serbest çalışan şehirli bir sanatçı olarak bir güvencem ve ödemelerimi alabilmek için bir dayanağım yoktu. Kırsala yerleşme kararı aldıktan sonra mesleğimi nasıl yürütebileceğimi düşündüm, üretimim benim sadece geçimim demek değil aynı zamanda sesim demek. Burada bir sanat atölyesiyle anlaşıp orada seramik ve fotoğraf üzerine üretimlerimi devam ettirmeye başladım. Kırsalda yaşamak bana, tüketim kültürünün ne demek olduğunu ve tükettiğimiz şeyleri üretmenin kıymetini de gösterdiği için, şehirdeki gibi büyük meblalara ihtiyaç duymuyorum. Bisiklete biniyor, o sabah dalından koparılmış sebzeye adil bir fiyata ulaşabiliyor ve kitap takası yapıyorum.?
Ege kasabaları küçük İstanbullara dönüşüyor
Nereye gidersek gidelim hiçbir yerin bizi kucak açıp beklemediğini söyleyen Yücel Sönmez, köyüne dönmek isteyenlere bazı tavsiyelerde bulunuyor: ?Nereye gidersek gidelim öyle kolay ve rahat bir hayat beklemiyor bizi. Doğa koruma mücadelesinin içine gireceğiz illa ki. Karadeniz´de illa ki sizi etkileyecek HES vardır. Kaz Dağları´nda illa ki bir maden ocağı... Bunlar hayatın en temel mücadelesi. İnsanlar bir Ege kasabasına yerleşip şehirdeki alışkanlıklarını aynen devam ettirerek bir kolaycılığa gidiyor. Öyle olunca da güzelim karakteristik kıyı kasabaları birer küçük İstanbullara dönüşüyor. Nereye gidersek İstanbul´u da yanımızda götürünce bir şeylerden kaçmış olmuyoruz. Doğaya dost kırsal yaşam size kariyer vermez. Bundan vazgeçebiliyorsanız orada olmalısınız. Gidip orada da tüketecekseniz olmaz.?