Meral Danış Beştaş´ın meclis kürsüsünde yaptığı konuşmayı dinlediğimde Stalin´e atfedilen meşhur söz geldi aklıma: ?Oyları kimin verdiği önemli değildir. Kimin saydığı önemlidir.?
Meral Hanımın tane tane ve sakince anlattığı korku filmine benzer senaryoya bakınca oyları atanı da sayanı da eşitleyen farklı bir senaryodan bahsedildiğini gördük.
MHP´nin sözde varlığının AKP içinde eridiği bir seçim ortamındayız. Meclis Başkanı Anayasa maddesini kendine göre yorumlayıp, istifa için üçüncü bir taraftan işaret ya daemsal bekliyor.
Oysa ki istifa tek taraflı bir süreçtir ve kanun istifayı kural olarak vaz etmiş. Anayasanın 94. Maddesi o kadar sarih ki :
?Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine, görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar.?
Binali Yıldırım dünkü Ocakbaşı´nda da zikrettiğimiz üzere aslında kendince bir çözüm de bulmuş durumuna.
Seçimi siyasi faaliyet olmaktan çıkarmış. Meral hanımın söyledikleri ile alt alta ve yan yana okuduğunuzda haklı aslında: ?Seçim diye bir faaliyet yok. Aslında seçim yok.?
Tıpkı Almanya gibi. Nasıl futbol 11´e 11 oynanan ve hep Almanya´nın kazandığı bir oyun ise, belli ki seçimler de sandığa kağıt atılan ama neticede hep AKP´nin kazandığı bir şeydir.
Siyasi faaliyet olmayan seçim için Meral Hanım´ın yaptğı plebisit tanımı aslında tam da yerine oturuyor.
Lakin son Dünya Kupasında Almanya bırak kupayı almayı sonuncu oldu. Bayern Münih yıllardır ligi daha ilk yarıda bitiriyordu. Bu senenin ilk yarısını 4. kapadı.
Tabii seçim siyaset değil, futbol hiç değil. Üstelik malum şu anda futbol liginin tepesinde Başakşehir var. Başakşehir İBB´nin kaynakları ile kurulup AkPartinin sadık adamlarına emanet edilen bir kulüp. Demek ki neymiş? Futbol siyaset, siyaset de futbol demekmiş. Seçim demek olmadığına göre bir şey olmak zorunda ister istemez.
İstifa tek taraflı bir kurum olduğuna ve Binali Yıldırım istifa etmediğine göre o zaman Anayasa düşünecek.
?Anayasa´yı bir defa delmekten ne çıkar?? derdi Özal. Sonuçta o da bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yaptı.
Türk sağı yemin edip el bastığı anayasayı ihlalde beis görmeyen bir neticeye vardı. Tabii bunların hepsi sadece 2023 hedefleri için. Ona da şurada 4 sene kaldı. Gerçi 2053 ve 2071 gibi ilave tarihler sırada bekliyor. 2023 olmadı 2053 verelim denirse şaşırmamak lazım.
Siyaset ile seçim arasındaki rabıtayı açık ve net biçimde kesen bir meclis başkanı ve bir partinin belli ki ikinci adamı ise orada durmak lazım. O vakit siyasi faaliyet nedir diye soralım? Siyasi faaliyet ne olabilir?
Belli ki siyasi faaliyet siyasetçinin yaptıkları. Oysa halk zaten siyasetle işi olmayan bireylerden müteşekkil. Seçimi kim yapıyor? Tabii ki halk. Yani dolayısıyla Binali bey haklı.
Dönelim Meral Hanıma, bir dairede 674 diğerinde 727 kişi oturuyor diye şikayet etti. Nerede etti? Tabii ki Meclis´te. Meclis´in başında kim var? Binali bey var ve seçimde aday aynı zamanda. Biraz çelişkili de olsa Meral Hanım için başka çare bulunmuyor.
1401 kişinin sığdığı daire, bana 12 Eylül döneminin meşhur 1402´liklerini anımsattı.
Belli ki bu işi yapanlar, böyle ince düşünmüşler.
Her kim ki bu konuda laf eder, toplam sayı 1.402 olur. O da bu işin nereye varacağını anlar, diye düşünmüşler.
Biz 12 Eylül anayasasından şikayet ediyorduk.
AKP bize anayasayı kaldırdı hala şikayet ediyoruz.
Amma nankör milletiz.
Vesselam.