Her kafadan ayrı bir sesin çıktığı bir ülke burası. Basit konularda ve aile arasında çıkan bir ihtilaf bile kanlı çatışmalara yol açabiliyor bu ülkede. Üç kişinin birbiriyle çelişen beş ayrı görüşü savunduğu kolayca kavgaya dönüşüveren ortamlarla karşılaşılabiliniyor.
Böyle bir ülkede, altı ayrı partinin liderine, cumhurbaşkanı adaylığı gibi bir konuda, son sözü söyleme hakkı tanındı.
Seyreyleyin gümbürtüyü…
Gümbürtü tam anlamıyla henüz başlamadı, sadece ilk salvolar işitiliyor.
Tavırlar aslında belli.
CHP kendi liderini cumhurbaşkanı seçtirmek istiyor, liderleri Kemal Kılıçdaroğlu da bir süreden beri benimsediği tavır ve kullandığı söylemle, onların bu arzusuna ısındığı izlenimini veriyor.
Masada oturan bir başka lider, İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener, CHP’li masa arkadaşının adaylığına doğrudan karşı çıkmıyor, ancak ‘seçilebilir aday’ şartını ileri sürerek, adayı belirleme sürecinde kendilerinin de söz hakkı bulunduğunu hatırlatıyor.
İYİ Partili ağızlar çok önceden başlayarak, gönüllerinde, ’seçilebilir aday’ olarak gördükleri Ankara belediye başkanı Mansur Yavaş’ın yattığını belli etmekteler.
Mansur Yavaş nasıl ‘seçilebilir aday’ oldu?
Kamuoyunun nabzını tutma amacıyla yapılan araştırmalarda “Kimi cumhurbaşkanı olarak görmek istersiniz?” diye özetlenebilecek sorulara cevap olarak yoğun biçimde onun ismi verildiği için olmalı.
Peki o soruya muhatap olanlar muhalif bilinen isimler arasından neden en çok onun ismini veriyorlar?
Emin olun, bu sorumun aklı başında bir cevabıyla bugüne kadar karşılaşmadım.
Mansur Yavaş’ı ‘seçilebilir aday’ haline getirmeyi sağlayan bilinen tek bir özelliği var: Kritik konularda herhangi bir görüş açıklamaması…
Siyasi hayatın içerisinde yer alan hemen herkesin kamuoyunu ilgilendiren belli başlı konularda ne düşündüğüne dair bir kanaatimiz var; ancak en son görevi ülkenin başkentine başkanlık yapmak olan Mansur Yavaş bir istisna.
Onu araştırmalarda ‘seçilebilir aday’ haline getiren de onun bu istisnai hali…
Kendisini tanıyanlar arasından “Bir kere aday olsun konuşmaya başlayacaktır” diyenler ve o zaman sihrin bozulacağına inananlarla karşılaştım.
Ya kritik konularda seçime kadar hiç konuşmazsa?
Bugün köşesinde adaylık konusuna giren yazarlardan İsmet Berkan’ın (Karar) yazısında şöyle bir ilginç bölüm var:
“Adaylığı için partisinden ayrı bir bağımsız büro kurduğu ve partiden ayrı bir strateji ve iletişim ekibiyle çalıştığı anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu, hakkındaki ‘seçilemez’ imajını kırmadan aday olamaz. En azından masadaki diğer 5 lideri ikna etmeli.”
Yazıdan benim ilgimi Kılıçdaroğlu’nun adaylık için büro kurduğuna dair bölüm çekti.
Her geçen gün kendisini aday olarak biraz daha belli eden bir üslubu var CHP liderinin; Berkan’ın haber verdiği o büroda belirlenmiş stratejinin bir sonucu olabilir bu.
Acaba İYİ Parti’nin masaya aday olarak ismini getireceği anlaşılan Mansur Yavaş’ın da böyle bir bürosu var da suskun kalarak adaylık yolunda mesafe katetme stratejisi orada üretilmiş olabilir mi?
Stratejistler suskunluğunu seçime kadar sürdürmesi aklını pekala verebilirler.
O aklı verirlerse seçilme ihtimali ne olur, görüş açıklamaya başladığı takdirde şansı azalır mı artar mı?
İYİ Parti, daha doğrusu Meral Akşener, masadaki diğer liderlere Mansur Yavaş ismini aday olarak benimsetmek isterse, bunun sebebini tahmin etmek zor değil.
Kaldı ki, İYİ Partililerden önce aynı ismi Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ gündeme getirmiş, hatta masadan farklı bir ismin çıkması durumunda kendilerinin imza toplayarak bunu gerçekleştirme yoluna gideceklerini de açıklamıştı.
Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Mansur Yavaş siyasi hayatlarını şimdilerde farklı partilerde sürdürseler bile, geçmişte hepsi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) içerisinde bulunmuş birer yol arkadaşı…
Sebep bu.
Gerçi liderliğini sorguladıkları için o isimlerle yollarını ayırmış oldu Devlet Bahçeli, ama bir yönüyle de, o davranışıyla, şahsında temsil edilen ideolojik yapının halk desteğini tarihinin en yüksek muhtemel oy oranına ulaştırmış oldu MHP lideri.
Tabelaya bu gözle baktığımızda göreceğimiz şu: MHP % 7, İYİ Parti % 15, Zafer Partisi % 3 ve hepsinin toplamı % 25…
Aynı siyasi hareketten Mansur Yavaş aday olur ve seçilirse, o çizgi cumhurbaşkanlığı makamına da kendilerinden birini getirme başarısını elde etmiş olacak. Hayal bu, ama kendilerine gerçekleşebilir geldiğine kuşkum yok.
Seçilebilir mi?
CHP liderinin aday olursa seçilemeyeceğini düşünenler -ben de öyle düşünüyorum- bunu CHP’nin % 25’e çakılı kalmış oyuna bağlıyorlar. İYİ Parti’ye diğer çizgi partilerini de eklediğimizde Mansur Yavaş’ın çekirdek oy oranı yine % 25. O çizgiden çıkacak adayın ‘%50+1’ şartını sağlayabilmesi hayli güç.
‘6’lı masa’ birkaç gün sonra yeniden bir araya gelecek ve liderler büyük ihtimalle bu defa adaylık konusunu da görüşecek. Hatta o büyük buluşma öncesi ikili görüşmeler yürütüldüğüne göre, o konu şimdiden gündemlerine yerleşti sayılabilir.
Kendi görüşümü bir kez daha açıklayayım: Toplumun belli kesimlerinden, özellikle de AK Parti tabanı ile AK Parti’ye oy vermemeyi ve oyunu bir başka adaya yönlendirmeyi düşünen eskiden AK Parti’ye oy vermiş şimdinin ‘kararsız’ seçmenlerinden oy alamayacak bir adayın Cumhur İttifakı adayı karşısında başarılı olabilme şansı az.
Meral Akşener 2018 cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde sergilediği tutumla o seçimin kaderini belirlemişti, bu defa da yine onun müdahalesiyle benzer bir sonuçla karşılaşılabilir.
İki aday adayının strateji belirleyen büroları olabilir ama AK Parti’nin de başarısı defalarca kanıtlanmış çok güçlü bir seçim makinası olduğunu akılda hep tutmak gerek.
Tabii akıllar yerini heveslere terk etmediyse…