Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkgün Gazetesine verdiği mülakatta, “ülkemizde geçici statüde bulunan yabancı ülke vatandaşlarının” -yani mültecilerin- kendi ülkelerine geri gönderilmeleri için “öncelikle göçe kaynaklık teşkil eden sıcak ortamın soğuması, sertliklerin yumuşaması, gergin atmosferin zayıflaması” gerektiğini söyledi ve “Bu vasat ortaya çıkmadan, bize sığınanları nasıl ateşe atarız? Nasıl ölüme terk ederiz?” diye konuştu.
İçimden ‘Sözde enternasyonalist özde ırkçı tipler milliyetçi bir liderin bu sözlerini okusunlar da mültecilere gösterdikleri düşmanlıktan ötürü kendilerinden utansınlar’ diye geçiriyordum ki…
Yukarıda mezkûr sözlerinin ardından “Şu da var” diyerek aniden frekans değiştirdi Bahçeli.
Mülteci düşmanlarına insanlık dersi verirken, birdenbire onların argümanlarını (!) tekrar etmeye başladı.
“Bir yanda ülkesi için canını ortaya koyanlar varken, diğer yanda sığındığı ülkenin plajlarında keyif sürenler doğal olarak maşeri vicdanda sorgulanmaktadır” dedi mesela.
***
Nasıl bir maşeri vicdansa bu, mültecilerin her keyfini dert ediyor zaten.
Kâh plaj keyfini sorguluyor, kâh nargile keyfini…
Sorguluyor da sorguluyor…
Sığındıkları ülkede yıllar yılı mütemadiyen kederli olmaları mı beklenir mültecilerin?
Ve ülkeleri için canlarını ortaya koyanlar varken keyiflerden uzak durmak icap ediyorsa, bu kaide sadece mülteciler için mi geçerlidir?
Bahçeli, plajlara akın eden Türk vatandaşları hakkında “Mehmetçik terörle mücadelede ülkemiz için canını ortaya koyarken plajlarda keyif sürenler…” gibi bir cümle kurar mı?
***
Paylaşabileceğim bir dert değil vesselam.