Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İyi de bunlar zaten ‘Anti-İslamcı’

İbrahim Kiras, Osmanlı son döneminde oluşan ve Mehmet Akiflerin oluşumuna katkı sundukları İslamcılığın, muhafazakarlıkla eşdeğer görülmemesi için yeniden yorumlanması ve isimlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

İyi de bunlar zaten ‘Anti-İslamcı’

Mevcut iktidarın özellikle ikinci on yılından itibaren içine girdiği yönelim “dinin temsili” iddiasıyla çerçeveleniyor. Hukukun, adaletin, demokratik teamüllerin, kurumsal devlet geleneklerinin bir yana bırakıldığı bu dönemde yapılan her şey içeriği belirsiz bir “dava” hedefine dayandırılıyor.

Ekonomide bugünkü vahim tabloyu ortaya çıkaran kötü yönetim tercihleri bile “nas” denilerek savunulmaya çalışılıyor. Dış politikadaki zikzaklı yanlışlar “ümmet” kavramıyla izah ediliyor. Eğitim alanında giderek derinleşen sorunlar İmam Hatip okulları ve Kuran kursları müdafaasıyla halının altına süpürülüyor. Daha fenası, siyasi hesaplarla toplum kesimlerinin dini yaşama ve yorumlama tarzlarındaki farklılıklar kaşınarak, kanatılarak, insanlar birbirine düşman edilerek “taban konsolidasyonu” sağlanmaya çalışılıyor.

Bu arada, “din adına” yapılan yanlışlara bakarak dinden soğuyan bir nesilden söz ediliyor sıklıkla. Gençlerin iktidar mevkiindeki bazı kişilerin ve grupların davranışları yüzünden deizme, ateizme yöneldiği söyleniyor.

Buna karşılık, “Hayır, İslam bu değil” diyenler de var elbette. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyen peygamberin yolu kişisel veya siyasi hırsların, hukuksuzlukların, yolsuzlukların kılıfı olamaz” diyerek istismarcılığa itiraz edenler eksik değil.

Aynı şekilde “Hayır, İslamcılık bu değil” denmesi de gerekiyor aslında. Özellikle seküler/laik kesimde günümüz toplumundaki belirli bir anlayışı adlandırmak üzere kullanılan “İslamcılık” kavramı Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkmış olan bir fikir akımının ismi çünkü. Bu konuda birkaç yıl önce bir dizi yazı kaleme almış ve özellikle bugün artık iktidar mevkiinde bulunan egemen İslam anlayışını yaratan tarihî ve sosyal dinamiklerin Osmanlı’nın son yıllarındaki söz konusu fikir akımını var eden şartlarla ciddi anlamda bir ortaklık veya benzerlik taşımadığını anlatmaya çalışmıştım.

Bunun için Meşrutiyet devrinde devleti ayakta tutma ve milletin değerlerini ihya etme amacını paylaşan bir grup aydının temsilcisi olduğu fikir akımlarından birine verilmiş olan İslamcılık adının Cumhuriyet devrindeki modernleşmeye karşı belirli reaksiyoner tutumları da adlandırmak için kullanılmasının sakıncalarının önüne geçmek için bu ikincisine “neo-İslamcılık” veya “popüler İslamcılık” denmesini önermiştim.

Namık Kemal, Ziyâ Paşa ve Ali Suâvi tarafından temelleri atılan, bilahare Said Halim Paşa, Ferit Kam, Musa Kâzım, Mehmet Ali Ayni, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Muhammed Hamdi, Ahmet Hamdi Akseki, Seyyid Bey, Şemsettin Günaltay, Mehmet Akif vb. gibi isimlerce temsil edilen İslamcılık fikriyatının üç temel direği vardı: Öze dönüş, ittihad-ı İslam ve istibdat karşıtlığı...

Burada “öze dönüş” prensibinden kastedilen öncelikle Müslüman zihniyetinin rasyonelleşmesi, tarih boyunca kültürel etkilerle şekillenen ve zamanla dinin yerini alan din yorumlarının yerine İslam’ın aslî mesajına dönülmesidir.

Müslümanların birliği anlamına gelen “İttihad-ı İslam” kavramı siyasal birlikten ziyade bilhassa o günün dünya konjonktüründe İngiliz emperyalizmi karşısında dayanışma içinde bir mücadelenin yürütülmesi talebidir.

Bugünün dünyasında “demokrat” kavramına denk gelen “istibdat karşıtlığı” siyasetinden kasıt da kendi çıkarlarını düşünen zorba ve oligarşik yönetimler yerine demokratik rejimlerin tesisi aracılığıyla hem emperyalizme karşı savaşta hem de toplumun aydınlanması yolunda en mühim engelin kaldırılması fikridir.

Gelgelelim bugün yine “İslamcılık” diye anılan mevcut cereyan, yukarıda sac ayak diye bahsettiğimiz ilkelerin üçüne karşı da mesafeli. En başta öze dönüş fikri “dini tahrip girişimi” olarak görünmüştür bu kesime. İttihad-ı İslam idealine taraftardırlar ama bu taraftarlığın söz konusu fikrin yukarıda açıklamaya çalıştığım antiemperyalist özünden kaynaklandığı söylenemez.

Gelelim tekrar bugüne… İkinci Meşrutiyet devri İslamcılığının önde gelen temsilcilerinden olduğunu söylediğimiz “İstiklal ve İslam şairi” Mehmet Akif hakkında bugünkü “tırnak içinde İslamcı” camiada ağza alınmayacak hakaretler hatta tekfire varan suçlamalar yapılabiliyor.

Geçmişte olup bitenleri komplo teorileriyle açıklama eğilimindeki birtakım nevzuhur tarih yorumcuları Kemalizm’i örnek alarak inşa etmeye çalıştıkları Hamidist literatürde Akif ve benzeri aydınlara yerine göre gafil, hain veya din düşmanı rollerini dağıtıyorlar. Ancak buradaki asıl itiraz Akif’in teslim ettiği İslamcılık görüşünün “öze dönüş” ve “istibdat karşıtlığı” ayaklarına.

Millî Mücadelenin hem fiilen içinde yer almış hem de gerçek anlamıyla “destanını yazmış” olan Mehmet Akif ve arkadaşları da İslamcı, bugün kendi aklınca Millî Mücadeleyi küçümsemeye, itibarsızlaştırmaya uğraşan, “Yunan kazansaydı daha iyi olurdu” diyen ismi lazım olmayan birileri de İslamcı!

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” diyen Mehmet Akif ve arkadaşları da İslamcı, “Kız çocukları okutulmasın, kadınlar çalıştırılmasın” diyenler de İslamcı!

Anayasal yönetimi, siyasi temsil hakkını, kanun hakimiyetini, şura ve meşvereti savunan Mehmet Akif ve arkadaşları da İslamcı, bugün otokratik yönetimi ve kuvvetler birliği rejimini ideal siyaset modeli olarak görenler de İslamcı!

Burada -hiç değilse- bir adlandırma problemi yok mu?

***

İslamcılık, Osmanlı’nın son devrindeki siyasi, kültürel ve toplumsal sorunlara çözüm bulma arayışlarından birinin adı. Dönemin aydınlarınca geliştirilmiş diğer çözüm önerileri olan Osmanlıcık ve Türkçülük gibi, doğrularıyla yanlışlarıyla artık siyaset ve fikir tarihi sayfalarına intikal etmiş sayılması gereken İslamcılık akımının bugün de samimi takipçileri var ama kendisini var eden toplumsal ve politik zemin (Osmanlı) ortadan kalkmış olduğuna göre söz konusu fikir akımının bugünün şartları gereğince güncellenmediği sürece sorunlarımıza bir cevap verebilmesi zor. İkincisi, temel duruşu ve zihniyeti 19. asırdaki İslamcılık hareketinin tam karşısında mevzilenen bir yaklaşımın İslamcılık diye adlandırılması haksızlık.

Anti-İslamcılıktan söz ediyoruz…

12 Eylül döneminde elindeki kitaplar yüzünden polis veya jandarma tarafından durdurulunca “Ben anti-komünistim” diyen bir gencin “Amirim, bu da komünistin antikasıymış” denilerek göz altına alınışının hikayesi anlatılırdı…

Anti-İslamcılığa İslamcılık demek de öyle bir şey…



Anahtar Kelimeler: bunlar zaten ‘-İslamcı’

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER