Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İçevurumlar, dışavurumlar

SüleymanSeyfiÖğün, insanlık târihinin, belli bir nokta-i nazardan seyredildiğinde, içevurumcu ve dışavurumcu arzular arasında salıncaklandığını. bu itibarla, kadim dünyâlardan modern olanlara doğru bir değişim olduğunu belirtiyor.

İçevurumlar, dışavurumlar

İnsanlık târihi, belli bir nokta-i nazardan seyredildiğinde, içevurumcu ve dışavurumcu arzular arasında salıncaklanıyor. Bu itibarla, kadim dünyâlardan modern olanlara doğru bir değişim olduğunu düşünmüyorum. İçevurumculuk eğer bireysel bilinçli bir tercih ise, veri dünyâya karşı bir mesâfe almayı, topluluksal/toplumsal bağları gevşetmeyi ve ruhsal/entelektüel bir derinleşmeyi ifâde eder. Meselâ mistikler, zâhidler veyâ kitap ehli olan literati ve onların modern dünyâdaki uzantıları olan entelektüeller bu noktada birleşir. Ama içevurmculuk dışarıdan gelen, düzen tutturmanın icâbı olarak bir topluluksal/toplumsal baskılamanın ve zorlamanın neticesinde de ortaya çıkabilir. Freud, halefleri ve ondan ilham alan pek çok düşünür, bunun medenî bir iddia olduğunu ve travmatik, taraflarına dikkat çekerler. Burada bir derinleşmeden çok örselenmeler yaşanır.

İçevurumculuk ve dışavurumculuk kategorik bir ayırımı düşündürmemelidir. İkisi arasında geçişler pekâlâ mümkün ve muhtemeldir. Mistik tecrübeler gelişerek o mistiği daha da yalnızlaştırabilir, dünyâdan tamâmen koparabilir. Meselâ Budist râhipler ve Hristiyan mistiklerin bir kısmı böyledir. Husûsî mâbedler veyâ manastırlar üzerinden hayat sâhalarını inşâ ederler ve kendilerini tecrit ederek korumaya alırlar. Bizim mistiklerin büyük bir kısmı ise topluluk hayatlarından tamâmen kopmamışlardır. İçevurumcu müktesebatların topluluk hayâtlarında yansımaları olmuştur. Bu da bâzen, Hallâc-ı Mansur ve Nesimî de olduğu üzere trajik neticeleri olan kısa devrelere yol açabilmiştir. Bir mistik, birikimini dünyâya meydan okumaya, onu dönüştürmeye de adayabilir. Meselâ Şeyh Bedreddin buna tipik bir misâldir. Modern entelektüeller de böyledir. Bâzıları, Elias Canetti’nin meşhûr romanında olduğu gibi entelektüel derinliğini bir körleşmeyle neticelendirebilir. Vardır öyleleri.. Ama, içevurumcu tecrübelerini toplumsala akıtmak isteyen, veri toplumsal ve siyâsal düzenlere meydan okuyanlar da azımsanmayacak kadar çoktur.

İçevurumculuk, avâmî ölçekte bir kütleşmeyle, havass ölçeğinde ise farklılaşma ve derinleşmeyle seyrediyor. Düzen veyâ yasa koyucular ilkini teşvik ediyor; ikincisinden ise rahatsız oluyor. Ama nihâî tahlilde bunlar sıklıkla çatışıyor.

Derinleşmenin mutlak sûrette hayırlı neticeler taşıdığını iddia etmiyorum. Derinleşmek, derin yanılsamalara da götürebilir insanı. 18 ve 19. asırlarda entelektüeller, eski dünyâların hakikâtlerini reddettiler. Akıl ve aydınlanma ekseninde kurdukları hakikâtin büyüsüne kapıldılar. Yazdıkları kitap, makâle ve bildirilerle kitleleri de bir hayli kışkırttılar. Ama II. Umûmî Harp’in faciaları bu kurguları yer ile yeksân etti. Harp sonrasında kurulan dünyâ toplumsal/kamusal alanları hem teskin etti hem de kütleştirdi. Kitleler, sınâî üretimin nimetlerinden istifâde etmekten başka bir şey düşünmeyen, püritan ahlâklarla bastırılmış pasif varlıklar hâline geldi. Entelektüeller buna mukâbil yatırımlarını, akıl ve aydınlanmayı reddeden karşıt bir kültür üretmeye hasrettiler. Bunun toplumsalda pek bir karşılığı olduğu söylenemez.

1990’larda sınâî medeniyetin çözülme süreçleri ortaya çıktı. Kültürel olarak bastırılmış kitleler kamusal alanlarda kültürel meselelerini sâhiplenmiş olarak tezâhür etmeye başladılar. Dışarıdan bakıldığında görüldüğünde bir çeşitlilik, entelektüellere heyecan veriyordu. Kültüre yaptıkları yatırımlar nihâyette toplumsal ve kamusalda karşılığını bulabilecekti. Hâlbuki, bu çeşitliliğin, içeri doğru bireyin bireyselliğini bastıran, onu bireyselliğinden alıkoyan normları vardı. Süreçler bireysel değil, topluluksal işliyordu. Entelektüeller, kültürel süreçlerin bireylerin özgür tercihlerine dayanması ve engellenmemiş geçişler üzerinden çeşitlilik ihtivâ etmesini arzuladılar. Zihinlerinde sayısız modellemeler yaptılar. Hâlbuki pratik olarak süreç teorikleştirilenlerden farklı, hatta tersine işliyor; bireyleri teslim alıyor ve mutlakçı tekilliklerde takılı kalıyordu. Sanâyî toplumlarının çözülmesi kültürelleşmeler üzerinden oldu. Ama derin entelektüellerin beklentilerini karşılamayan sığlaşmalar ve dar görüşlülükler üzerinden yaşandı bu. Kültürelleşmeleri idâre eden ortak ve üst bir akıl olamazdı. Kültürelleşmeleri kendisine has duygusal akıllar yönetir. Bu akıllar elbette dışavurumcudur. Ama bu, başka kültürlere meydan okuma, tepki göstermek, onlarla hesaplaşmak, onlardan hınç almak düzeyindedir. Entelektüellerin de zaman içinde bundan nasiplerini aldıklarını ve giderek daha az soğukkanlı, daha çok da saldırgan bir hüviyet kazandıklarını gördük.

Kültürelleşmelerin, kamusal alanlarda kaçınılmaz rastlaşmalardan ve sürtüşmelerden beslendiği ortada. Bunların zemini ise sıkışa sıkışa, dışavurumculuğun en fazla kütleştiği ve yüzeyselleştiği tüketim kamusallıklarında tezâhür ediyor. Yaşam tarzları kavramı bunu taçlıyor ve kırbaçlıyor..

Entelektüeller bireysel düzlemlerinde içevurumculuğu derinlik olarak tecrübe ederken, sınâî medeniyet onu bastırılmışlık olarak örgütledi. Sınâî medeniyetin çözülmesi kültürel dışavurumculuk olarak tezâhür etti. Yeni bir bastırılmışlık devri ufukta görünüyor. Teknoloji-biyoloji ve sermâyenin eşleşmesinden doğan yeni bir medeniyet bu.. Tuhaf olan ne biliyor musunuz? Belki de ebediyyen susturulacağımız bir dünyâya güle oynaya, naralar atarak, itiş kakış giriyoruz.



Anahtar Kelimeler: İçevurumlar dışavurumlar

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER