Abdullah Öcalan, bildiğiniz gibi 15 Şubat 1999’da, Kenya’nın başkenti Nairobi Havaalanı’nda yakalanıp Türkiye’ye getirildikten bu yana İmralı Adası’nda hapiste.
Bugün itibarı ile 22 yılı devirmiş, 23. yıla girmiş durumda.
Olağanüstü bir durum olmazsa da ölene kadar cezaevinde.
Bu geride bıraktığımız 22 yıl boyunca PKK’liler neredeyse hemen her gün‘Öcalan’a özgürlük’ sloganları atıyorlar.
Türkiye’de, Avrupa’da, Suriye’de, Irak’ta, dünyanın dört bir yanında dev Öcalan posterleri taşıyarak gösteri, toplantı ve yürüyüşler yapıyor ve avazları çıktığı kadar ‘Bé serok jiyan nabe!’ (Başkansız hayat olmaz) diyorlar.
Yine geride bıraktığımız 22 yılda onlarca PKK’li ‘Öcalan’sız hayat istemiyoruz’ diyerek kendini yaktı.
Öcalan’a yazılı ve sözlü övgülerde bulunan on binlerce kişi ise cezaevlerinde.
Sosyolojik ve siyasi olarak asla görmezden gelinecek bir durum değil.
Peki!
Bunca ölümüne çabaya rağmen 22 yıldır Öcalan neden serbest kalmadı/kalamadı?
Kışkırtıcı bir soru soracak olursak bıkmadan usanmadan ‘Öcalan’a özgürlük’ diye yıllardır çırpınan, feryat edenler acaba bu eylemlerinde samimi mi?
Veya ne kadarı, ne kadar samimi?
Ne yaptıklarını, hedeflerine nasıl varacaklarını gerçekten biliyorlar mı?
Kendilerini yakarak ölümüne bu yola baş koyanların samimi olmadıkları iddia edilemez.
Kimse hayatı pahasına rol yapmaz.
O halde olan biten ne?
Halk tabiri ile soracak olursak ‘Bu ne iş?’ ve ‘Neler oluyor?’
Direkt cevaba geçmeden önce bir soru daha soralım;
‘Ömür boyu hapse mahkum olan Öcalan’ın serbest kalması mümkün mü?’
Hiç düşünmeden ‘olmaz, olamaz mümkün değil!’ diyerek yekten kestirip atmayın.
Siyasette ‘Olmaz, olmaz!’
Sağ olan başa neler gelir bilinmez!
O halde;
‘Eğer zerre-i miskal bir ihtimal var ise bu nasıl mümkün olabilir?’
Bunun gerçekçi tek bir cevabı var ‘Barışla’
Silahların ebediyen devre dışı bırakıldığı kalıcı ve gerçek bir barışla.
Ve bu ‘barışta’ Öcalan’ın hayati önemde inisiyatif kullanması şartıyla!
Bunun ancak bu şekilde olabileceğini PKK’liler bilmez mi?
Tabii ki bilirler.
Sadece onlar değil azıcık ‘siyasetin’ ‘S’ sinden anlayan hemen herkes bilir ve en başta da 22 yıldır aklı fikri gece gündüz bu işe yoğunlaşmış, bu proje ile yatıp kalkmakta olan Öcalan bilir.
23 Şubat 2013’te çözüm sürecinin ilk resmi heyeti olarak Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile birlikte Öcalan ile görüşmek üzere İmralı Adası’na gittiğimizde buna bizzat şahit olduk.
3 saat kadar süren görüşmemizde Öcalan’a bu süreçte hükümet ile bir mutabakatı olup olmadığını ve ayrıca kendisinin mahkumiyet şartları ile ilgili bir şey konuşulup, konuşulmadığını sorduk.
Öcalan ‘Ayrıntılara takılıp, kalmayın. Süreç başarıyla sonuçlanırsa ülke de rahatlayacak, bizler de.
Hepimiz özgür olacağız’ dedi.
‘Hepimiz’in altını kalın çizgilerle çizdi.
Bu görüşmenin üzerinden 8 yıl geçti ve ne yazık ki süreç başarılı olamadı.
Öcalan ‘özgür’ kalmadı/kalamadı, kalmadığı gibi bilakis on binlerce Kürt daha özgürlüğünü kaybetti ve cezaevine girdi.
Bugün zindanlar Kürt siyasetçilerle dolu.
Kürtlerin onlarca yıl dişleri tırnakları ile elde ettikleri tüm kazanımları tarumar oldu.
Harmanımızı yel, davarımızı sel aldı!
Bu süreçte ne oldu, neler yaşandı; defalarca yazdık konuştuk.
Süreci PKK’ye göre hükümet, hükümete göre ise PKK bozdu!
Hükümetin eksik ve yanlışlıkları bir gerçek.
Lakin, Öcalan’ın en yakın arkadaşları da Öcalan’ı boşa çıkararak onu bir kez daha müebbet hapse mahkum ettiler!
Öcalan 8 yıldır siyasi denklemin dışında.
Tüm ideolojik hareketlerin (Kemalizm’den, Komünizme; Faşizmden İran İslam Devrimi’ne kadar), yarı tanrılaştırılan siyasi mitlere, totemlere ihtiyaçları var.