Ahmet Günhan yazdı.
İslam, Mekke’de toprak altında bulunan tohum misali önce tomurcuk olarak ortaya çıktı. Medine’de Fidan misali kökleşerek ağaca dönüştü. Medine vesikasını, Mekke’de gerçekleşen hakem olayı ile ilişkili olarak anlamaya çalışalım.
Hakemi olayı
Peygamberimiz (a) 35 yaşındayken Mekke’de sel felaketi olur. Kabe’nin onarımı sırasında Hacer-ül Esved’in yerine konulması sırasında anlaşmazlık olur. Kureyş’in ileri gelenlerinden Ebu Ümeyye “şehre kapıdan Kabe’ye ilk giren kişiyi hakem olarak belirleyin” önerisinde bulunur. Bunu herkes kabul eder. Hz Peygamberin (a) girmesi üzerine herkes çok sevinir. Onun hükmüne razı olacaklarını söylerler. Bu efendimize (a) anlatılınca; bir örtü üzerine Hacer-ül Esved’i koyar. Oradaki tüm kabile reislerine örtüyü birlikte kaldırtır. Taşı eliyle yerine yerleştirir. Kavga önlenir ve barış sağlanır. Yönetimde önemli bir ilke olan adalet ve eşitlik hakem olayı uygulanır.
Tarihsel yönü:
İslam’ın Mekke dönemi 13 yıl sürer. Taif’e ziyareti ve Habeşistan hicreti ile Mekke dışında davete zemin aranır. Akabe’de yapılan görüşmeler sonucu Mekke’ye hac için gelen Evs ve Hazrec kabileleri Müslüman olur. 2. Akabe biatine katılan 75 kişiden 12 sinin Evs’ten olması ve Musab bin Umeyr’in Medine’de çalışmaları sonucu İslam Medine de yayılır.
Peygamberimizi (a) koruyup sahip çıkacaklarına söz verip davet edilmesi üzerine Medine’ye hicret gerçekleşir. Medine vesikası davet eden topluluğun sözüne bağlılığının belgesidir.
Medine’nin nüfusu 10 bin kişidir. 6 bini Arap, 4 bini Yahudi, 1500 Müslüman, çok azı ise Hıristiyan dır. Medine sözleşmesi Müslümanların nüfusun 1/7 teşkil ettiği, etkin konumda olduğu bir dönemde imzalanır.
Sadece Müslümanları değil Medine’yi kapsayacak bir anlaşmaya ihtiyaç duyulur. Dayanışma ile şehir güvenli hale geldi. Mekkeli müşriklerin Medine deki müşrik ve Yahudiler ile işbirliğinin önüne geçildi. Medine dışından gelecek saldırı karşısında birlikte hareket etme amaçlandı.
Hicret’ten sonra önce mescid-i Nebevi’nin inşası, ardından pazar kurulması, Ensar ile muhacir arasında kardeşlik gerçekleşir. Medine sözleşmesi ile ilk 23 maddesi Müslümanlar arasında barış ve huzuru sağlayan hükümler içerir. Mekkeli müşriklerin Medine’ye gönderdiği mektuplarda Müslümanların iadesi, aksi halde saldıracakları bildirilmesi üzerine güvenlik sorunu ortaya çıktı. 24 ile 47. Maddeleri arasındaki hükümler ile Müslümanlar ile dışındaki unsurların birlikte hareket etme ve barış sağlanması hükümleri ile güvenlik sorunu giderilir.
Medine vesikası Medine’de barış ortamını oluşur. Müslümanların sayısının artmasına neden olur, fetihlerin önünü açar. Hicretten sonra, Bedir gazvesinde önce imzalanmıştır.
İhlali
Şirk koşanlar böyle âdil bir anlaşmayı kabul etse de uzun müddet sürdürebilmesi mümkün değildi. Peygamberimiz sözleşmeye sonuna kadar riayet etti, ancak karşı taraf sözleşmeyi bozdu. Mekke müşriklerine yardımcı oldu. Medine vesikasının hükümleri Hicretin 2. yılında tek taraflı olarak, Kaynuka Yahudileri tarafından ihlal edildi. Beni Kaynuka çarşısında alışveriş yapan bir Müslüman kadının kıyafetine bazı Yahudiler müdahale etmesi üzerine çatışma çıktı. Anlaşmayı ihlal eden Kaynuka Yahudileri üzerine sefer düzenlendi.
Osmanlıda uygulanması
Osmanlı toplumu, farklı din ve etlik yapıya sahipti. Geniş bir coğrafyada bu farklı yapı uzun bir süre birlikte yaşama imkânı buldu. İstanbul’un fethi sırasında Hıristiyan halk, Hıristiyan yönetim yerine Müslüman yönetimi tercih etti. “Papaz şapkası yerine Müslüman serpuşu görmeyi tercih ederiz” dendi. Hıristiyanların zulmüne uğrayan İspanya Yahudileri gemiyle İstanbul’a getirildi.
Anayasa mahiyetindedir
Medine vesikası, Müslüman, Yahudi ve Müşrikler arasında imzalandı. Medine Şehir Devletini oluşturan toplulukları, bunların birbirleriyle çevresi ile ilişkilerini, bu toplulukların idari ve hukuki yapılarını, fertlerin sahip olduğu inancını hür olarak belli esaslar çerçevesinde yaşamasına imkân tanıyan bir metindir. Hz Peygamberin (a) anlaşmazlıkların çözümünde tek merci olarak görüldü.
Şekil olarak bugünkü yasalardan farklı olmakla birlikte muhteva yönüyle bir anayasadır. Adalet, eşitlik, özgürlük, barış kavramları ön plana çıkar. Bu kavramlar çağdaş devletlerin anayasasında geçen evrensel kabul gören değerlerdir.
Çıkarımlar
Medine Vesikası imzalandığında henüz vahyin nüzulü tamamlanmamıştı. Yani İslâm hem vahiy olarak, hem de “ayrı bir devlet olarak” Arap yarımadasında hâkim değildi. Mesela, cizye ayeti henüz nazil olmamıştı. Vesikada günümüze örneklik edecek önemde maddeleri içerir. “Ehl-i zimmet” ve cizye gibi konular açısından “tarihsel” kalmıştır.
Ümmetti öne çıkar
Madde- 2: “İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet teşkil ederler.”
Sözleşme ümmetti öne çıkarır. İslâm, böylelikle ehl-i kitabı ve diğer toplumları bir arada tutar. Bunu İslâm’dan başkası sağlayamaz. İslâm dini, Yahudilik ve Hıristiyanlık tahrif ve tahrip olduğu için gönderildi. Bazı uygulamaları İslâm’a uygundu ancak bu şekliyle rehberlik yapamayacağı için Allah yeni bir Peygamber ve vahiy gönderdi. Diğer tüm dinleri İslâm’ın hâkimiyeti altına aldı. Medine Vesikası bunun ilk örneğidir
İslâm vahiy konusunda tavizsizdir. Bu nedenle İslâm aleyhine bir uzlaşmaya girmez. Bu yüzden de vesikanın ortakları her konuda serbest değildi. Özerkti, sadece İslâm’ın temel yasakları noktasında yine İslâm’a göre muamele görecekti. Yahudiler ve Hıristiyanlar her alanda (meselâ kamusal alanda) mutlak olarak serbest değildi. Kendi aralarındaki sosyal, kültürel ve ibadet işlerinde dinlerine göre yaşayabilirdi. Vesika İslâm’a dayandığı için, toplumu ilgilendiren konularda İslâm’a aykırılığa izin vermedi.
Müslümanlar arasında kardeşliği hukuku sağlar.
Madde-12-b) “Hiçbir mümin diğer bir müminin mevtası ile onun aleyhinde olmak üzere bir anlaşma yapmayacaktır.”
Müslümanları kendi arasında kenetleyen düzenleme getirir. Müslümanlar arasında kardeşliği ve hukuku sağlar.
Allah resulü karar mercidir
Maddede-22: “Üzerinde ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir”
Medine Vesikası “ortak payda” üzerinden değil, İslâm üzerinden yapılan bir sözleşmedir.
İnançları farklı olan insanların bir arada yaşaması ancak İslâm ile mümkün olabilir. İslâm’ın dışında mümkün değildir. Allah’ın ve Peygamber’in hâkimiyetinde bir yönetimi esas almıştır. Vesika, Peygamber’i (as) son karar merci olarak görür. Onun vereceği kararlar vahyi esas alır. Vesika, İslâm’a uygun olarak hazırlanmıştır. Bu nedenle vesika’nın İslâm’a aykırılığı düşünülemez.
Dinde zorlama yoktur
Madde- 25-a) “ … Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinleri kendilerinedir.”
Medine Vesikası, İslâm’ın hâkimiyetin ve hiçbir kimsenin Müslüman olmaya zorlanmayacağı, kendi dinlerine göre yaşama hakkı olduğunu vurgular. İnsanlara zorla din dayatılamaz. Fakat “evrensel doğrular ve evrensel suçlar” bağlamında olabilir ki, Medine’de yapılmıştır. İslâm’ın hâkimiyetinde gayri Müslim toplumlara, öldürme yada hırsızlık durumlarında “kısas” uygulanmıştır. Hâkim unsurun İslâm olması zorunludur.
“Dinde ikrah yoktur. Şüphesiz, doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır.” (Bakara-256).
Ayetin çevirisinde “ikrah” kelimesine; “zorlama” anlamı verilmiş. Modern ideolojilerle uyumlu bir anlamı varmış gibi yansıtılır. Ayet, “dinde çirkinlik yoktur, hak ile batıl, doğruluk ile sapıklık birbirinden ayrılmıştır” anlamındadır. Hakkı batıldan ayırmak, bir şeyi pislikten temizlemek çaba gerektirir. Bu da “zorluk” demektir. Ayetin vermek istediği mesaj, İslâm’a girmemiş olanlara; “bu dinde, dış odakların siz gösterdiği gibi çirkinlik ve zulüm yoktur” şeklinde anlaşılmalı. Seyyid Kutup bu ayetin tefsirinde:”Bu din, inanmaya mecbur edici olağanüstü olaylarla bile çıkmaktan kaçındığına göre, onun karşısına zorlama ile çıkmaktan, muhataplarına açıklama yapmaksızın, ikna olmalarını sağlamaksızın zorlama yolu ile kabul ettirmekten elbette kaçınacaktır” der.
Allah’ın varlığına inanır, Hz. Muhammed’in resullüğü kabul edilir
Madde-42: “Bu sahifede gösterilen kimseler arasında zuhurundan korkulan bütün öldürme yahut münazaa vakalarını Allah’a ve Muhammed (as)’e götürmeleri gerekir” denir.
Bu maddeden anlaşılan taraflar Allah’ın varlığına inandıkları gibi, Hz. Muhammed’in resullüğünü kabul eder. Peygamberimiz, Medineliler tarafından, Evs ve Hazrec arasındaki savaşı bitirecek ve Medine’ye düzen getirecek bir kişi olarak görüldüğü. Kendi liderliğinde kurulacak bir devlet şartıyla hicreti kabul ederek Medine’ye geldi. Medinelilerin büyük bir kısmı Müslümanlığı kabul etmişti. Hicreti ile birlikte Müslümanlar güçlü bir topluluk oldu.
Medine’de kabileler arasındaki karşılıklı güven sarsılmıştı. Bu madde ile gruplar, kendi aralarında çıkan ihtilafları çözemedikleri zaman, davayı bir ‘üst yargı makamına götürmek üzere kendi aralarında anlaştılar. Bu üst yargı makamı da doğrudan güvenilir, tarafsız ve Medine dışından gelmiş Hz. Muhammed (as) dir. Kur’an, Peygamber’e eğer isterlerse onların davalarına bakabilme yetkisi verir. (Maide-42). Bunun üzerine Peygamber (as) de, kendisine başvurdukları her seferinde onları muhayyer bıraktı ve önce şunu sordu: “Size neye göre hüküm vermemi istersiniz, Kuran’a göre mi, yoksa Tevrat’a göre mi?
İhtilafların Hz. Muhammed’e götürülmesini öngören hüküm, gerek Kuran’dan gerekse hadis ve siyer kaynaklarından anlaşıldığı kadarıyla, Yahudi ve müşrikler tarafından teklif edilir.
Müslümanların güçlü olduğu bir dönemdir
Medine Vesikası, Müslümanların güçlü olduğu bir dönemde imzalandı. Bize, “güçlü ve hâkim durumda iken anlaşma yapabilirsiniz” mesajı verir. Güçlü iken İslam’a aykırı maddelere imza atmak zorunda kalınmaz. Aksi-hâlde İslâm’a aykırı maddelere imza atmak zorunda kalınabilir. Müslümanlar, bu nedenle batılın hâkimiyetinde olan yerde “bir arada yaşama modeli” ni kabulü doğru olmaz.
“Peygamber, ‘hâkim’ değil, ‘hakem’ konumundaydı” sözü; “Ilımlı İslâm, hoşgörü ve demokrasi” bağlamında söylenmiştir. Medine Vesika’sı, “vahyin üzerinde” değildir. Ayrıca “tarafsız” da değildir. Kuran’dan bağımsız bir anlaşma yapması düşünülemez. (Hâkka 44-47)
İhtilaflar Allah ve Resulüne götürülecek
Madde-23:”Üzerinde ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir”.
Vesika’nın konusu, “anlaşılamayan toplumsal bir konuda meselenin Allah’a ve Peygamber’e getirilmesi yâni İslâm’a göre hüküm verilmesidir. Medine Vesika’sı şura yı öne çıkarır. İhtilaf durumunda kararı İslâm verir. Beşeri yönetimler insanın ortak kararına göre işlerken, şurada İslâm’a göre işler. Meselâ; insanlar içkiyi serbest bırakacak bir karar alsa, şurada alınamaz. Bu nedenle herhangi bir anlaşmazlı durumunda ortak akıla göre değil, Allah’a ve Peygamber’e göre çözülür.
Her zaman farklı inanışta toplum olacaktır. Toplumlar kendi dinine göre yaşamak isteyecektir. İnsan “seçebilen” bir varlıktır. Bu seçimi Müslüman olmayanların da yapma hakkı vardır. Bu hak, İslâm’ın temel şartlarına aykırı olmayacak şekilde tüm zamanlarda sağlanabilir. “Mutlak bir serbestlik” mümkün değildir. İslâm’ın hâkimiyetinde diğer dinlere sahip toplumlar kendi dinlerine göre yaşabilir. Ahlâka uygun olmayan durumlara, göz yumulmaz. Müslüman, İslâm’ın temel mesajlarını ve hükümlerini uygulamakla mükelleftir.
Vesika, Müslümanların Müslüman olmayanların kendi dinlerini uygulama hakkı veren bir din olduğunu gösterir. Söz konusu olan “ortak akıl” ve “çoğunluk” düşüncesine göre hareket etmek değildir. Medine Vesikası’ndan “çokluk”, “çoğulculuk” düşüncesi çıkmaz. Müslümanlar benzer bir uygulamayı İslâm iktidardayken yapabilir.
Medine Vesikanın gündeme gelmesi, dünya’ya Müslümanların hâkim olmayışı ile ilgisi vardır. İslâm 1.000 yıldır dünyada hâkim iken ve gayr-i Müslimler İslâm’ın hâkimiyetinde kendi dinlerine göre yaşarken gündeme gelmedi. 1990 yıllında dile getirildi. Müslümanların batı kültürünün etkisinde kalarak, çoğunluğu esas alan yönetim şeklini benimsediği dönemde ortaya kondu. Vesikası üzerinden çoğunluğu esas alan yönetim şekli meşrulaştırılmaya çalışıldı. Bunun gündeme geldiği dönemde, ılımlı İslam projesi, dinler arası diyalog ve hoşgörü etkinliklerinin yapılması düşündürücüdür.
Batı ideolojileri ile kurumları 1990 yılını başından itibaren insanlığa sorunlarının çözümüne umut olma gücünü kaybetti. İslam’ın insanlar için yeniden umut olmaya başladı. Medine sözleşmesi ileri sürülerek batı tarafından pompalanan İslami fobi kırılmaya çalışıldı. Müslümanların siyasi alanda yükselişinden endişe duyanların endişesi giderilmeye çalışıldığı düşünülebilir.
Medine güvenli yer ilan edilir
Madde 39- Bu sahifenin gösterdiği kimseler için Yesrib vadisi dahili, mukaddes bir yerdir.
Medine güvenli bölge ilan edilir. Dışarıdan gelecek saldırılara karşı ortak savunma yapılması karar altına alınır.
(*) Özgün İrade Dergisi 2020 Ekim(198.) Sayısı