09 Ağustos 2021 Pazartesi (bu gün), Hicrî 1 Muharrem 1443. yeni bir yılın başlangıcıdır!
Tanım
Hicret: “Terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” anlamına gelen hecr (hicrân) mastarından isim olan hicret “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen veya kalben ayrılıp uzaklaşması” demektir; Ancak bu kelime daha çok “bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır.
Terim olarak hicret; genelde, Müslümanların çeşitli sebeplerle doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı topraklardan, başka bir yere göç etmeyi; özelde ise Mekkeli Müslümanların Habeşistan’a ve Medine’ye; hassaten, Hz. Peygamber’in (sav) Mekke’den Medine’ye kutsal göçü ’dür.
İslam tarihinde ilk toplu hicret Habeşistan’a (yeni ismi Etiyopya’dır) yapılmıştır. Daha sonra Peygamber Efendimizin (sav) Tâif tecrübesi ve Medine’ye hicreti gerçekleşmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de, hicret
Kur’an-ı Kerim’de “Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, benim yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır” (Âli İmran, 3/195), ayet-i kerimesi ile övülmüştür.
Ayrıca Kuran’da hicret eden Müslümanlara muhacir, Resûl-i Ekrem’e ve muhacirlere yardım eden Müslümanlara da Ensar unvanı verilmiştir.
Yine Kur’an-ı Kerim’de bu zahmetli ve bereketli yolculuğun kardeş kıldığı muhacir ve ensar şöyle müjdelenir: “İslâm’ı ilk önce kabul eden muhacirler ve ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır…”(Tevbe,9/100)
Hadislerde hicret
Hz. Ömer’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ameller niyete göredir. Herkese ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allah’a ve Resûlü’ne yönelikse onun hicreti Allah’a ve Resûlü’nedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı ise onun hicreti, hicret ettiği şeyedir.” (Buhârî, Îmân, 41)
Abdullah b. Amr’dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların selâmette olduğu (zarar görmediği) kimsedir. Muhacir de Allah’ın yasakladığını terk eden kimsedir.” (Buhârî, Îmân, 4)
Yine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Tevbe sona ermedikçe hicret de sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tevbe sona ermez.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 2)
Kutsal Göç/Hicret’in Mahiyeti
İslam tarihin başlangıcında olduğu gibi her döneminde Müslümanlar dünya genelinde, zulüm, şiddet, işkence, baskılarla karşı karşıya kalmışlar, ölümler, elem, ıstırap, acı, gözyaşı içinde kutsal göçler / hicretler yaşamışlardır.
İşte bu kutsal göç / hicretlerden ilki Habeşistan’a hicrettir. İslam’ın ve Müslümanların ilk yurtdışı deneyimini, dünyaya açılımının ilk hareketini oluşturur.
Daha sonra Peygamber efendimiz (sav) bizzat kendisi ve diğer Müslümanlar da, hicret hareketine katılmış, Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdir.
Efendimiz (sav) bu çekilen eza ve cefaları, acı ve gözyaşlarını, Müslümanların evlerinden, yerlerinden, yurtlarından çıkarılışını, mallarına, mülklerine el koymaları Müslümanlar için gariplik olarak nitelendirmiş ve bu garipliğin sadece kendi dönemlerinde değil daha sonraki zamanlarda da tekrarlanacağına işaret ederek, bu garipleri müjdelemiştir.
“İslam garip başladı, başladığı gibi (bu gariplik tekrar) dönecektir. Ne mutlu o gariplere!” (Sahihu’l-Müslim 232, 251. Hadisler, İbn-i Mace II, 1319 (no: 3987, 3988) buyurdular.
İslâm tarihinin bu şerefli ve kutsal yolculuğu, keyfi bir göç’ü değil, hakkın ve hakikatin yeryüzüne hâkim olması için imkân arayışını simgeler.
Hicret; Allah’ın rızası, insanlığın huzur ve barışı için sahip olduğu her şeyden vazgeçen fedakâr bir muhacirin, kendisine kucak açan cömert bir Ensar’a kavuşmasıdır.
Hicret, Asr-ı Saadet’te yaşanmış ve bitmiş bir hadise değildir.
Bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde (Filistin,Tibet, Keşmir, Miyammar, Suriye, Mısır, Yemen, Afganistan, Pakistan vb.) bir çok ülkede Müslümanlar eza, cefa ve hicretle imtihan olunmaktadır. Yerinden yurdundan ve yuvasından gözyaşları ile ayrılarak yollara düşmekte; kendisine ensarlık yapacak iyilik timsali insanlara sığınmaktadır.
Biz müslümanlara düşen hicretin yıldönümünde bu gerçeği bir defa daha hatırlayarak zulmün ve adaletsizliğin sona ermesi için gayret göstermektir.
Ayrıca hicret, her türlü fenalığı arkasında bırakarak, kötülükten uzaklaşarak iyiliğe ve hayra doğru adım atmaktır.
Hicrette asıl olan samimiyettir, halis niyettir. Hicretin mayası, Allah’a bağlılık ve Resûlullah’a olan muhabbettir. Zira Hicret; Allah’a imanın, sadakat ve teslimiyetin, sabır ve sebatın göstergesidir.
Mümin, arkasında bıraktığı acı günlere rağmen iman ve umutla hayata tutunduğu zaman muhacir olur. Muhacir de harama sırtını dönüp ısrarla helâlin izini sürdüğü zaman hicretin manasını keşfeder.
Yeni bir hicrî yıla girerken Müslümana yaraşan, geçmişin muhasebesini yaparak geleceği tanzim etmektir. İsyandan itaate, günahtan tövbeye, gösterişten tevazua, ayrılıktan vahdete, düşmanlıktan kardeşliğe, cehaletten ilme, kötülükten iyiliğe hicret etmektir.
Hayat yolculuğumuzu kâmil bir iman, salih bir amel ve güzel bir ahlakla mamur etmeye bir daha niyet edelim. Yönümüz, yolumuz, hicretimiz daima Allah’a ve Resûlüne olsun.”
Geliniz, zalimlerin zulmünden kaçarak yurdunu, ülkesini, evini, yerini, yuvasını terk etmek zorunda kalan muhacir kardeşlerimize ensar olalım.
Vesselam.
İlahiyatçı yazar Mehmet Gündoğdu