Sağlık bakanlığı çevre kirliliğinin bazı hastalıklarla ilintisini tespit etmek amacıyla bir proje başlatmış ve bununla bir üniversitenin ilgili bölümünü görevlendirmiş. Üniversite adına araştırmayı yürüten grup, Kocaeli, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Antalya’da yaptığı kapsamlı çalışmalar sonucunda ‘analiz edilen örneklerin yüzde 17.3’ünün mevzuatın verdiği oranların üzerinde pestisit katıntısı içerdiğini’ tespit etmiş…
Kanser yanında kısırlık ve üreme bozuklukları dahil pek çok başka rahatsızlıkların altında da bu konunun etkisi bulunması demek bu.
Bakanlık, yapılalı hayli zaman olmasına rağmen araştırmanın üzerine yatmış, herhangi bir çalışma başlatmamış…
O araştırma grubu içerisinde yer alanlardan biri siz olsanız, bulgularınızın yetişkinlerle birlikte çocukların sağlığını da tehdit eden sonuçlara yol açtığı bilgisini kendinize mi saklarsınız, yoksa bunun daha geniş kitleler tarafından bilinmesini sağlayacak biçimde mi davranırsınız?
Grup üyesi Bülent Şık, aylar geçtiği halde bakanlığın sessiz kaldığını görünce, bir gazeteye, çalışmalarından ve vardıkları bulgulardan söz etmiş…
Dün bir mahkeme “Göreviyle ilgili belgeleri açıkladığı için” Şık’a 15 ay hapis cezası verdi.
Şaka değil, gerçek bu.
Oysa ‘millet adına’ karar veren mahkeme, önüne gelen davayı reddettiği gibi, halk sağlığını tehdit eden bulguların kamuoyundan gizlenmesi konusunu ‘suç duyurusu’ yapabilirdi.
Reklam
Yapsaydı daha doğru davranmış olurdu.
Bizde ‘gizli bilgileri açıklama’ ciddi bir suç olarak kabul ediliyor; bununla ilgili yasalar var ve en sıkı biçimde de uygulanıyor. Oysa, bu olayda olduğu gibi, ‘gizli bilgi’ kanuni gerekçesi arkasına sığınılan konuların çoğu, herkesi çok yakından ilgilendiren ‘bilinmesinde kamu yararı bulunan’ bir bilgi olabiliyor…
Hastalığa yol açan şartları saklamak değil açıklamak kamunun görevi değil midir?
Aynı günlerde ABD’de
Türkiye’de ‘gizli bilgi’ iddialı davanın görüldüğü şu günlerde artık ‘başkanlık sistemi’ ile aramızda yeni bir benzerlik daha oluşmuş olan ABD’de de, bir kamu görevlisi, Beyaz Saray’da geçici görevle bulunduğu bir sırada gözlemlediği bir dizi yanlışlığı kamuoyuyla paylaştı. Açık ettiği ‘gizli bilgilerden biri’ de, Donald Trump’ın gelecek yıl yapılacak başkanlık seçiminde rakip partiden karşısına çıkması muhtemel adayı kampanya sırasında kirletebilecek bir konu için Ukrayna devlet başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüşmeler yürüttüğü bilgisiydi.
Kamu görevlisi bu bilgiyi açık ettikten sonra ABD karıştı. Daha önce de Trump’ın başkanlıktan azledilmesini gerektirecek bir soruşturma açılabileceği birkaç kez gündeme geldiği halde, onların hiçbiri herhangi bir sonuç doğurmamıştı; ancak bu kez Temsilciler Meclisi açık hale gelen bu ‘gizli bilgi’ ardından konuyu daha ciddi ele alma eğilimine girdi.
Trump bile ‘gizli bilgiyi’ açıklayanın üzerine gitmeyi fazla göze alamadı.
Amerikalılar bu tür gizli bilgileri açıklayan kişilere ‘whisleblower’ (düdük çalıcı) diyorlar. Daha önce, 1970’lerde, Vietnam Savaşı ile binlerce sayfalık bilgiyi kendisini gizleyerek New York Times’a (NYT) sızdıran bir kamu görevlisi ve yayıncı kurum yargılanmış, ancak mahkeme davayı reddetmişti. Daha sonra, FBI’ın ikinci adamı olduğu uzun yıllar ardından deşifre olan birinin verdiği bilgilerle Richard Nixon’un başkanlıkta sonunu getiren Watergate yayınlarını sürdüren Washington Post gazetesi de yargı eliyle aklanmıştı.
Reklam
Medyaya tepki farklı sebepten
Daha ilgi çekebilecek bir gelişme, NYT gazetesinin Trump’ı zor durumda bırakan konuyu gündeme taşıyan kamu görevlisinin kimliğine dair bazı bilgileri (CIA mensubuymuş, bir ara Beyaz Saray’da görev yapmış) haberinde kullanması üzerine yaşandı. Gazetenin okurları da dahil kamuoyu ‘gizli bilgileri sızdıranı’ değil, kamu yararına bir konuda gözlemlerini paylaşan o kamu görevlisinin ‘gizli kalması gereken’ kimliğine dair bilgileri yazdığı için NYT’ı suçladı. Sosyal medyada “Artık NYT okumayalım” kampanyaları açıldı.
Önceki Vietnam Dosyası ve Watergate Skandalı yayınları için açılmış davaların akıbetinin ne olduğu bilindiği için olacak, ne yönetim yargıya başvurabildi, ne de yayınları durdurmak amacıyla yargı kendiliğinden harekete geçti.
Hiç kuşkusuz doğru olan hukuki tavır ABD’de sergilenendir.
Yönetimde bulunanlar bazı yaptıklarını kamuoyundan saklamak isteyebilir, belgelerin üzerine ‘gizli’ damgası da vurabilir; ancak saklanan bilgilerin bilinmesinde kamu yararı varsa, onların yayını engellenmez, engellenmemelidir.
Bir devletin başkanı (Trump) bir başka devletin başkanını (Zelenskiy) seçimde karşısına çıkacak rakibinin aleyhine kullanabileceği kirli bilgileri derlemek üzere devreye sokmak ister ve bunun için konumunu kullanmaya kalkarsa, esas soruşturma konusu onun bu davranışı olur.
Nitekim Amerikan Temsilciler Meclisi de onu yapmakta.
Türkiye’de görülmekte olan Bülent Şık’la ilgili davada mahkeme ceza verdi, ancak bu nihai bir karar değil. Kararın daha temyiz süreci var. Umarım, artık ‘başkanlık sistemi’ne geçtiğimiz göz önünde tutulur ve benzer sisteme sahip bir ülkede yaşanmış -yaşanmakta olan- davalar göz önünde bulundurulur da, temyiz sürecinde karara bu gözle yaklaşılır.
Doğru olan yaklaşım budur çünkü.