Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Bayram YILMAZ


TÜRK İŞİ DONDURMA, Çanakkale Savaşının Avustralya Cephesi

Bayram YILMAZ; Kaç dünya bir bebeğin gözyaşına değer?Kaç dünya bir bebeğin gözyaşına değer?


Daha önce hikâyesini duymuştum. Avustralya´da dondurma işi yapan Maraşlı iki Türkün Çanakkale´ye asker sevkiyatı yapan trene sabotaj düzenlemelerini. İçimden Çanakkale ile ilgili yapılacak bir filmin girişine kısa bir film olarak kondurulsa ne iyi olur diye düşünmüştüm. Mustafa Uslu´nun Dijital Sanatlar Yapımevi çok daha güzelini yapmış. Çanakkale zaferimiz gibi bir kahramanlık hikayesinin bir parçası olan Avustralya´daki iki Osmanlı Vatandaşının hikayesinin kahramanlığını eksiltmeden bir insan (lık) hikayesi olarak anlatmayı başarabilmişler.

Daha önceki yapımlarında olduğu gibi detaylı ve özenli çalışıp, sinemanın esasında bir görsellik ve kurgu olduğunu, azami profesyonellik gerektirdiğinin de görsel kanıtını sunmuşlar.

***

Açılış sekansında 1915 yılının Gelibolu yarımadasında yaralıları ve cenazeleri almak için savaşa verilen kısa bir aranın gösterdiği trajedi ve dehşeti beyazperde de görürüz. İsmail Hacıoğlu´nun kısa ama etkileyici oyunculuğu ile Ayla filminde izlediğimiz naif subayın silueti arasında gider geliriz. Sahne Osmanlı subayının birbirinin içine geçmiş iki ?tüfenk? mermisini yerden alırken söylediği savaşın korkunçluğunu ifade eden cümlelerle biter ve Kameralar 1915 Avustralya´sına döner.

1915 Avustralya´sında İngiltere savaştığı cepheleri tahkim edebilmek için asker arayışındadır ve asker aradığı yerlerden biride Yeni Zelanda ile Avustralya´dır. Dönem bu günkü gibi Avustralya´nın İngiltere´ye bağlı vali tarafından yönetildiği dönemdir. Öncelik savaştırmak için gerekli askerlerin hamasetle doldurulmuş gönüllüler tarafından karşılanmasıdır ki eğer bu sağlanamasa İngiltere için her yol mubahtır.

Sahnede madenlerde yük taşımak için Avustralya getirilen develerden birinin sahibi (bu develer şu an Avustralya´da vahşi ve serbest olarak yaşamaktadır.) Ali ile dondurmacı Memed´i görürüz. Dondurmacı kalabalığa karşı ?Maraş kaymak, Türkish ıce crem? diye ünler. Deveci Ali  ?Allah´ın göçmeni sen hayatında hiç Maraş´ı gördün mü? diye sorması bile hikâyenin evrenselliği kadar ne kadar da bizden olduğunu ?faş eder? Avustralya´da Maraş Dondurması satmaya çalışan Allah´ın Üsküplüsü?

İlginç olarak kahramanlarımızın uzaktan izledikleri savaş karşıtı olan Barış Teminatı Birliği üyesi ?Avustralyalı hanımların?  gösterilerini engellemeye çalışan İngiliz askerlerine yumurta atmaları Avustralyalı ırkçı senatörün başında yumurta kıran ?eggboyys?u hatırlatıyor ve gülümsüyorsunuz. Toplumsal olaylara duyarsız olan ?bizim Türkler? askerlerin ?kadınlara yönelik itiş kakışında devreye girer ve biraz da bize özgü ünlü ?kafa atma? durumu yaşanır.

Karakolda gözetim altında olan bizimkiler Osmanlı´nın harbe girdiğini öğrenir. Avustralya´nın bir kasabasında hayatta kalmaya çalışan Üsküplü Memed karakol nezarethanesinde şaşkınlıkla sorar ?A harbe mi girmişiz?? Subay cevap verir ?Siz artık bizim düşmanımızsınız.?

Hikâyenin evrensel bir yönüne işaretle Memed´in Nezarethanede subaya şivesiyle hakaretler ederken arkadaşlarına ?E-ben kendimi rahatlatıyorum elin Avustralyalısı nerden anlayacak?  Sözüne subayın kibirle ?ben Avustralyalı değil, İngiliz´im? demesi bizim dondurmacı ve devecinin hikâyesinin ne kadar evrenselle iç içe olduğunu tebessüm ettirerek gösterir.

/resimler/2019-4/3/1714369620508.jpg

Çanakkale´deki İngilizler tarafından cepheye sürülen, M. Akif´in ifadesi ile ?Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,/ Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. / Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,/ Ostralya´yla berâber bakıyorsun: Kanada!/ Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;/ Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk./ Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...? kısmının öncesinde Avustralya´da yaşananların küçük bir kısmıdır Deveci Ali ile Dondurmacı Memed´in hikayesi?

 

Hikâye Avustralya´da kalmaları zorlaşan iki Osmanlı vatandaşının vatana dönüp savaşa katılabilmeleri çabalamaları ile devam eder. O kadar umutsuz vakalardır ki vatana dönebilmek için Aborjinlerden bile yardım isterler. Bu sahnede ekranda gördüğümüz Avrupalı özellikle İngilizler tarafından vatanları işgal edilip soykırıma uğratılmış Aborjinlerin şahsında İşgale uğramış tüm milletlerle aynı saftayız duruşu ve işgale uğramış tüm milletlere verilen samimi bir selamdır. Filmin son sahnesinde de; verdikleri söze sadık Aborjinlerin görülmesi bu samimi selam kadar Türklerin ne şartlarda vatana dönme çabasına girdiği de ekrana yansıtır.

Savaş Avustralya´dan çıkmanın bir yolunu bulamayan iki Türk´ün ?madem onlar bizimle savaşmak için tee Çanakkale´ye giderler u-zaman bizde onlarla burada savaşırız be ya? kararı ile artık siz mi yaman yoksa biz mi yaman sorusuna cevap arayışıdır. Şuan Avustralya savaş müzesinde bulunan silah ve cephaneyi İngiliz garnizonundan ?yürütme?nin bir yolunu bulurlar. Olay gerçek sinema bir kurgudur.

İnsanı güldüren ama takdir edilen bir yaklaşımla ?iki Türk?  Avustralya ya savaş ilan ettiklerini Uluslararası hukukun gereği olarak -gazete ilanı ile- duyururlar.

Ondan sonrası savaşın acı gerçekleri, kahramanlarımızın aileleri ile birlikte adanmışlıkları ve sizi duygusal olarak çok etkileyen mutlaka sinemada görmeniz gereken sahneler.

Şebnem Bozoklu´nun can verdiği Gülsüm karakterinin ?Sen ölümü göze almışsın ben hayatın zorluğunu mu düşünecem?, ?peki ya sonra? sorusuna verdikleri ?Sonrası Allah kerim.? cevabı ve birçok diyalog sinemadaki herkesi gibi sizi de duygusal olarak etkiliyor.

Film o kadar detaya özen gösteriyor ki yüreğinizin sıkıştığını hissettiğiniz bir sahnenin sonunda, savaş karşıtı iki Hıristiyan Avustralyalının yanında toprağa verilen Müslüman(lar)ın mezarının ayakucunda iki saniye olarak görülen su çömleği sizi etkilediği kadar verilen emeğin ne kadar özenli olduğunu da takdir etmenizi sağlıyor.

Sonrasında kaybedecek hiçbir şeyleri kalmayan iki Osmanlı vatandaşının bi başlarına yüzlerce askerin olduğu treni ?resmi kayıtlara göre de- 56 saat boyunca durdurabilmiş olmasının anlatıldığı çatışmalar kahramanlık duygularınıza hitap eder ve coşturur. Film  ?Çanakale´yi geçemeyeceksiniz? vurgusuyla biter.

Çanakkale savaşının Avustralya cephesini anlatan Türk İşi Dondurma  (Turkish-i Ice Crem) filmi bizler için İçerik olarak gerçek bir hikayeden uyarlanması ile, tek dertleri ?ekmek davası? olan iki göçmenden Avustralya savaş tarihinde gecen bir ?madem savaş istiyler üle olsun? duygusu ile Avustralya´daki tek askeri çarpışmanın tarafı olmalarını anlatması ile, Vatan duygusuna güçlü referansı ile,  Çanakkale ile ilgili yapılan bolca hamasetten farklı olarak Çanakkale de savaşmış şehit ve gazilerimize gösterilen gerçek bir anma ve anlatabilme çabasına destek olması bakımından çok kıymetlidir.

Anlatım tekniği ve kurgusu, sanat yönetmenliği olarak da dönemi yansıtmadaki ve sahne kurmadaki başarılarının yanında, geniş alan çekimlerindeki aksamayan görüntü kalitesi Türk Sineması adına değerli bir kazançtır.

Her sahnede rolünün hakkını fazlasıyla veren oyunculukları, Fahir Atakoğlu´nun müziklerini de biz fazlası ile beğendik. Hele Sufi müziğin kullanıldığı yerler bizi fazlası ile etkiledi.

Filmin yapımcısı Dijital sanatlar ve Mustafa Uslu´nun her biri bir misyon filmi de olabilecek yapımları kaliteden ödün vermeden popülerleştirmedeki başarılarından dolayı kutlarız. Bize sahnede izlettiklerinden ve izlerken yaşattıkları duygulardan dolayı da başta yönetmeni Can Ulkay olmak üzere filme emeği geçen herkese bir sinema izleyicisi olarak teşekkürlerimi sunarım.

Filmin bizde uyandırdıklarının birazını aktardığımızın bu yazımızı da filmin en duygusal sahnesinde zihnime gelen cümle ile bitirmek isterim.

Kaç dünya bir bebeğin gözyaşına değer?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR