Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nevzat KAYA


Tufanlar İçinde Nuh´un Gemisinde

Unuttuğumuzda unutulup yok olacağımız sorumluluklarımız ve emanetlerimiz var. O da, bizim sadece bizden ibaret olmadığımızdır.


Meğer adamlar Çanakkale´yi geçmiş, Devlet-i Aliye´yi ele geçirmiş, Lozan diye uyduruk bir antlaşmayı zafer diye bize pohpohlamış, Müslümanları sindirmiş, Kürtleri de gün gelir kullanmaya hazır olsun diye sabah akşam döverek istediği kıvama getirmiş, ne zaman halkın sevip onayladığı biri gelince, kurup geliştirdikleri mekanizma otomatik olarak harekete geçip fabrika ayarlarına geri getirmiş, velhasıl boynuz kulağı geçer misali şeytanı utandıracak ne kadar film-fırıldak varsa yapmışlar.
 
Sonuç; tufanlar içindeyiz. Tarihin en girift, en hilekar, en sahtekar dönemine denk gelmek kaç yüzyılda bir insanın başına gelir, doğrusu hesap gerekir. Son 10 yılda gerek ülkemizde gerekse de coğrafyamızda yaşananlar bir yüzyıla sığar mı bilinmez. Lakin yaşanan onca gelişmelere rağmen sanki Nuh´un gemisinde, dalgaların arasında seyir edenler gibiyiz. Menzil ya selamet olacak ya da felaket. Bana kalırsa eğer hakkı ayakta tutar ve buna göre bir yol tutarsak bu gemi "Cudi´ye" oturacak. Yok eğer birbirimize düşer küçük hesaplar peşinden koşarsak, dalgaların arasında boğuşup yok olmamız bize biçilmiş bir sünnet olacaktır.
 
Unuttuğumuzda unutulup yok olacağımız sorumluluklarımız ve emanetlerimiz var. O da, bizim sadece bizden ibaret olmadığımızdır. Gözü ve kulağı bizde olan bir ümmet ve mazlum bir dünyanın hikayesi var. Bunun farkında olmayanların ucuz kahramanlıklar peşinde ahkam kesmelerine ise sabretmekten başka yapacağımız hiçbir şey yok. Bastığı yerleri toprak diye geçip tanımayanların ve altında binlerce kefensizin yattığını hesap etmeyenlerin tarihe bırakacağı bir mirasları yoktur. Topu topu üç kelimeden ibarettirler; "doğar, yaşar ve ölürler."
 
Tarih, istesek de istemesek de bizi zor bir karar almaya var gücüyle itiyor. O da, bize biçilen bu dar elbisenin dışında kalanlarla gönül köprülerimizi tekrar tamir etmekten geçiyor. Batı´nın bizden üstün olması iyi ve adil oluşundan kaynaklanmıyor. Bilakis üstünlüğü, dünyalık ekonomilere ve menfaat merkezli bir "birlik" oluşturmalarından kaynaklanıyor. Yani bize giydirilen ulusçuluk elbisesi, onların Haçlı ittifakından geri kalmıştır. Kendilerine sevdanın yolları bize ise kurşunları verenlerin sevdaları, bizim özümüze döndüğümüz yere kadardır. Artık bize ait olmayan bu elbiseyi çıkarıp atma zamanı çoktan gelip geçmiştir.  Kaybedecek bir şeyimiz yok ama kazanacak çok şeyimiz vardır. Unutmayın, dersi acılar, yıkılmışlıklar ve yenilmişlikler olanların kaybedecekleri bir zafer yoktur. 
 
En büyük talihsizliğimiz, mert bir düşmanımızın olmamasıdır. Yeryüzünü hile ve desiselerle, paranın gücüyle dizayn edebileceğini sananlar yanılıyor. Şeytanın tuzağı muhlisleri nasıl etkilemiyorsa, Haçlıların hile ve desise üzerine inşa ettikleri siyasetler, doğru ve hak üzerine inşa edilen siyasetlere  yenilmeye mahkumdur. Yeter ki bunu adalet namına yapalım. Çünkü yeryüzünün kalıcı hakimiyeti ancak adaletle sağlanır. Allah´ın muradının ne olduğunun farkında olmayan ahmakların zulümle hakimiyet kurmaya çalışmaları kendi sonlarını getiriyor. Çünkü iyi biliyoruz ki yeryüzündeki hiçbir iktidar zulümle abad olmamış, olamaz.
 
Partilere destek verebilirsiniz, buna bir şey dediğimiz yok. Ama partiler üstü düşünecek bir diyalektiğe ihtiyacımız çok fazla. Fevrilikten sıyrılıp, dar siyasi hesapların dışında bir bakış ve vizyon inşa etmemiz gerekiyor. Aynı kıbleye bakanların, aynı suallerle haşrolacakların, tefrikalarla uğraşma lüksü olamaz. Tartışırız, eleştiririz, elekle eleriz ama amaç yıkmak ve yok etmek değil, yapmak ve düzeltmek için olmalı. İyi niyetimizi muhafaza ettiğimiz sürece aşamayacağız hiçbir engel yoktur.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR