Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nevzat KAYA


SİVİL TOPLUM VE TOPLUMSAL KÖRLÜKLERİMİZ

Adaletini yitirmiş bir toplum, asla bir medeniyet inşa edemez. Hakkı ve adaleti her daim üstün tutan bir sivil toplum, toplumun anlam ifade eden değerlerini ayakta tutmuş olur.


Sivil Toplum niçin vardır? Ortada ters giden bir şeyler vardır da onun için. Eğer yanlış, eksik ve geç giden bir şeyler olmasaydı, zaten kendisine "sorumluluk" dediğimiz bir sivil toplum görevi oluşmazdı. Halkın sorunlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine, eksikliklerine karşı kör ve sağır bir sivil toplum olamaz. Popülizmden uzak, gerçekçi, sorunları tespit eden ve buna çözüm önerip iktidar erkine baskı yapan bir sivil toplum, toplumsal devinimin motoru olur. 
 
Bunun için; 
Sivil toplum, "özel" olmalıdır. Çünkü insan, canlılar arasında özel olandır. 
Sivil toplum, "özgün" olmalıdır. Toplumsal gerçeklerimizle uyuşmalı, bize ait olanı ortaya koymalıdır. 
Sivil toplum, "özerk" olmalıdır. Kendi ayaklarıyla ayakta duran bir yapıda olması elzemdir. 
 
Sivil Toplum Örgütleri, toplumdaki adaletsizlikleri ortaya çıkarmalıdır. Çünkü toplumun temeli adalettir. Adaletini yitirmiş bir toplum, asla bir medeniyet inşa edemez. Hakkı ve adaleti her daim üstün tutan bir sivil toplum, toplumun anlam ifade eden değerlerini ayakta tutmuş olur. Aksi halde zulmün meşru olmasına zemin hazırlayan bir sivil toplum ortaya çıkmış olur. 
 
Eleştirilere açık olmayan bir sivil toplum büyük bir körlük içine girer. Kör olanlar ise aydınlık ve gerçek bilgiyi toplumlarına sunamazlar. Belki tam tersi zulmü adalet diye gösterirler. 
 
Bilgiyi, bir göz açıcı etken olarak değerlendirmek lazım. Lakin salt bilgiyle oluşturulmuş uzmanlık bazen körlük getirebilir. Bunun için üstü örtülmemiş, leke sürülmemiş bir vicdanın varlığı da en az bilgi kadar önemlidir. Bilgiyle ve vicdanla yoğrulmuş bir uzmanlık, insanlığı her alanda kalkındırır. 
 
Gelenekselcilik, bazen körlük yaratabilir. Bunun için alışkanlıklarımızın ya da alıştıklarımızın doğru bilgiyle sağlamasının yapılması gerekir. Bunun için haddimizi de bilerek özgürce soru sormaktan ve özgürce düşünmekten geri durmamalıyız. Zihinlere vurulmuş bir pranganın, bedenlere vurulan bir kelepçeden daha çok köleleştirdiğini anlamamız gerekiyor. 
 
Kutsiyet atfedilenlerin ne olduğu iyi bilinmeli ve sorgulanmalıdır. Aksi bir durum körlüğe itebilir. Neye inandığımızı ve niçin inandığımızı anlamamız gerekiyor. Yoksa birilerinin mankurtu olmamız içten bile değildir. 
 
Bir toplumun %99´unun yanlış yapması ve yanlışta ısrar etmesi mümkündür. Tıpkı Hz. Lut´un (as) kavminin örneğinde olduğu gibi. Haliyle çoğunluğun her zaman haklı görülmesi, bir körlüktür. Bunun için azınlığın dinlenmesi ve söz hakkının olması da hem insani bir gerekliliktir hem de adaletin gereğidir. 
 
Sahip olunan aile, aşiret, toplum, STK körlük yaratabilir. Hakikat bazen ayrıntıdadır bazen de geneldedir. Bunun için ayrıntı ve genel arasındaki dengeyi iyi kurmalıyız. Yapılan ve yapılacak her işte ideal ve öz kaybedilmemelidir. 
 
Eleştirel olmakla muhalif olmak aynı şeyler değildir. Sürekli her şeye yapılan bir muhaliflik bir körlük sebebidir. Yine eleştiri, var olanı yok etmek ya da yıkmak ve bozmak için olmamalı. Bilakis var etmek, yapmak ve düzeltmek için olmalıdır. Yoksa sırf politik amaçlarla yapılan bir eleştiri, toplumsal huzuru tehdit eden bir körlük olabilir. 
 
Aynı şekilde tartışma kültürümüz de bir körlük sebebi olabilir. Tartışma, bir müsabakada yenişmeye çalışanların durumu gibi olmamalıdır. Böyle bir anlayış ancak kibri büyütür, aklı ve vicdanı örter. Oysa tartışma yalnızca doğru, iyi ve güzel olanı ortaya koymak için yapılır. Doğru, iyi ve güzel olan ortaya konulduğunda hala kendi tezlerimizde ısrar etmek körlüktür. 
 
Bütün kurallar "doğal hukuka" dayanmalı. Doğal hukuk ise Allah´ın insanı üzerine yarattığı hukuktur. Adalet istenilmekten korkulduğunda ulema ya da sivil toplum özel, özgün ve özerk olamaz.
 
Hayat, yaşanılan acı, tatsız olaylar ile düşmanlıklar üzerine bina edilemez. İntikam duyguları üzerine inşa edilen bir hayat da körlük sebebidir. Yaşanılan zulüm, acı ve adaletsizlikler hatırlanabilir. Lakin unutmamalıyız ki, hayat bunlar üzerine nakşedilemez. Çünkü bize çarpanların ölmeleri bir marifet değil, bilakis marifet olan dirilmeleriydi. 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR