Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mustafa DOĞU


Şemşamer Mezhepliler!

Kerim Kitabımızda insan ve beşer kelimeleri âdemoğlu için kullanılmakta ve beşer kelimesi genellikle yaratılış fıtratındaki özgünlüğü koruyabilen ve sürdürebilen olumlu bir çağrışımda kullanılırken, insan kelimesi ise olumsuz bir anlam yüklemesiyle fıtrat


Meşhur bir kıssadır anlatılan. Hani bir yerlerde saraylarda dağıtılan adaletin (!) tecelli etmesi için kurulan adliyelerin yakınında bulunan; boşanmalar, arazi ihtilafları, borç-alacak ilişkileri için yalancı şahide ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını karşılayan kahveler varmış.
Yalancı şahide ihtiyacı olan biri girmiş kahveye. Adamın biri sokulmuş:
-Yardımcı olabilir miyim, nedir sorun?
-Bir alacak davası.
-O namussuz herif, paranızı vermedi hâlâ değil mi?
-Ben borçluyum arkadaş, parayı benden istiyorlar.
Yalancı şahit kükremiş:
-Kaç kez vereceksiniz beyefendiciğim, kaç kez vereceksiniz??

İnsanın ontolojik olarak incelenildiğinde, yaratılış mayasını oluşturan toprağın ve suyun tüm elementlerini-bileşenlerini bünyesinde taşıyan ilginç bir varlık olduğu müşahede edilecektir. Allah insanı kurumuş toprağın suyla yoğurulmasıyla oluşan balçıktan şekillendirerek yaratmış ve ona ruhundan üfleyerek can vermiş, hayat bağışlamış, yaratılanların en ahseni (güzeli) kılarak, güneşi-ayı-yıldızları, geceyi-gündüzü, yağmurları, denizleri, toprağı, kısacası tüm kâinatı hizmetine sunmuştur. İnsan yaratıldığı öze ölümle birlikte tekrar döndürülmekte ve yeniden dirilişin gerçekleşeceği günde de adeta bir nebatat gibi aynı özden (topraktan) yeniden uyandırılacak-diriltilecek-yaratılacaktır. İnsanın etimolojik olarak da iki kökten türeyen bir kavram olduğu belirtilmekte, bunlardan biri ünsiyeti-yakınlığı çağrıştıran ?üns? kelimesi olarak izah edilirken, diğeri ise unutmak anlamına gelen ?nesy? kelimesidir. Kerim Kitabımızda insan ve beşer kelimeleri âdemoğlu için kullanılmakta ve beşer kelimesi genellikle yaratılış fıtratındaki özgünlüğü koruyabilen ve sürdürebilen olumlu bir çağrışımda kullanılırken, insan kelimesi ise olumsuz bir anlam yüklemesiyle fıtrattan uzaklaşmayı-yozlaşmayı çağrıştırmaktadır.

Allah; kuru bir toprağın suyla karışımı neticesinde yapışkan balçık haline dönüşmüş çamurdan en güzel şekli vererek yarattığı beşeri-insanı-âdemoğlunu, yeryüzü sahnesinde ortaya koyacağı duruş-tavır-hal ve hareketleriyle tanımlamakta, mükellefiyetin yüklediği ağır yükün neden bu varlığa verildiğini mükemmel bir şekilde anlatmaktadır. Allah, fıtratın kodlarını en güzel şekliyle kodladığı bu mükemmel-mükellef varlığa diğer yaratmış olduğu varlıkların secde etmelerini emreylemek suretiyle en büyük değeri lütfetmiştir. Onlardan elest bezminde kulluğu sadece ve sadece Kendisine has kılacağının, Ulûhiyette ve Rububiyette Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayacağının, hiçbir makam-mevki-güç karşısında eğilmeyeceğinin, boyun bükmeyeceğinin ahdini-sözünü-misakını almıştır. Yine verilen bu misakta hakkın-hukukun-adaletin egemen kılınması, haksızlığa-zulme karşı çıkışın sergilenmesi sözünün de zımnında var olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Aziz ve Kerim olan Allah, mükellef varlıklar olarak yarattığı kullarını eşsiz rahmetinin bir gereği olarak, yeryüzü yaşamlarında fıtrattan kopuşu engelleyecek, kevni ve vahyi ayetlerini elçileri vasıtasıyla sürekli uyarıcı-hatırlatıcı kılmıştır. Fıtrat; insanın ebedi değil ölümlü olduğunu, başıboş değil sorumlu kılındığını, müstağni değil aciz olduğunu, sürekli hatırlatırken, nefis ve ezeli düşman İblis´in (şeytan) kışkırtmalarıyla bu realiteyi adeta yok sayarak tuğyanlaşmakta, gafil, fasık ve münkir olarak isyan edip azgınlaşmaktadır.

Halk arasında kullanılan meşhur bir deyimdir ?şemşamer mezhepli? sözü. Bu deyim karakteri olgunlaşmamış, rüzgârın yönüne doğru çok kolayca istikamet değiştirme pozisyonunda olan, çıkarı uğruna her şeyi yapabilecek tiyniyete sahip, özü-sözü bir olmayıp güce boyun eğen, güvenilmez dönek kimseler için kullanılır. Bunlar üç kuruşluk dünya menfaati için ruhunu-kalemini-kelamını-eylemini güce-çıkara satarak en kötü-karsız ticareti gerçekleştiren bedbahtlardır. Birde bu deyimin zıddı olarak kullanılan ?adam gibi adam? sözü vardır; özü-sözü dosdoğru, hiçbir şeyin kendisini satın alamayacağı, inancı-değerleri uğruna ödenmesi gereken tüm bedelleri ödemekten asla imtina etmeyen, verdiği sözün-ahdin gereklerini yerine getiren, hangi makam-mevki sahibi olursa olsun zalime hakkı ve adaleti haykıran, rüzgâr ne kadar sert eserse essin sıratı müstakim üzere yürüyen, Allah´ın Hanif dini üzere ayaklarını sabitlemiş, topukları üzere gerisin geriye dönmeyen yiğitlerdir. Bunlar malını ve canını en güzel ticareti gerçekleştirme uğruna Rablerine satanlardır.

Bir toplumun-ulusun-devletin gücü sadece ne ekonomik kalkınmışlıkta, ne askeri üstünlükte, ne de büyük bir nüfusa sahip olmasında asla aranmamalıdır. Onurunu-izzetini-haysiyetini-özgüvenini-erdemini yitirmemiş, başta ulema-aydın-entelektüel kesim olmak üzere bir halk kitlesine sahip olanlardadır asıl güç ve kuvvet. Bunların yeryüzünde tek gayeleri vardır ki adaleti egemen kılmak, kimden gelirse gelsin zulme ve zalime karşı durmak. Bunun için bir araya gelir kalemler ve kelamlar, bunun için akıtılır kanlar ve terler, bunun için tüketilir zamanlar ve ömürler. Bunlar için yaşam çok büyük bir anlam ifade etmektedir. Aldıkları her nefesin şükrünü ifa etmek için çalışır-çabalarlar. Ahirete yakin derecesinde iman ederler ki, dünya hayatının buraya tevdi edilecek bir yaşam alanı olduğu bilincini ruhlarında ve bedenlerinde diri tutarak. Tek korkuları ve kaygıları vardır ki, ahirette yüzü kararanlardan olarak huzura çıkıp Yüce Rabbin rızasından mahrum kalmış olmak. Allah´ın kitabı ve resulünün sünneti ile hayatlarına anlam kattıkları ve bunlardan başka rehber kabul etmedikleri için akıllı, zeki, ferasetli, mütevazı, sabırlı, ihlaslıdırlar. Hiçbir algı ve manipülasyon bunların istikametini değiştiremeyeceği gibi bakış açılarını bozamamaktadır. Zira onlar Allah´ın nuruyla bakan feraset sahibi yiğitlerdir. Dünü, bugünü ve yarını aynı olup, ?dün dündür, bugün bugündür? söyleminin kendilerinde asla izinin dahi düşmeyeceği kişilerdir.

Bir toplumun helak-yok ediliş süreci erdemli insanlarının edilgen pozisyona düş/ürül/mesi ile başlar. Burada en büyük sorumlulukta güncel deyimi ile ?kanaat önderleri?ne düşer. Gücün-otoritenin yanında değil, hakkın ve adaletin yanında saf tutmuş mazlumların haklarını zalimlerden almayı kendisine yegâne şiar edinmiş özü/sözü doğru insanların varlığı o toplumun en büyük kazancı ve değeridir. Bunların varlığı ile toplumun vicdanı diri ve canlı olur. Bunların varlığı ile toplumda ahlak-adalet-erdem-fazilet-refah can bulur, hayat olur. Bunların varlığı ile iyiler ve iyilikler egemen kılınır, kötüler ve kötülükler kendilerine yaşam alanı bulamazlar. Bunlara bu güzel hasletlerin yaşam alanlarında ekin olmasını gerçekleştirme azim ve kararlılığına iten yegâne saik Rabbimizin emrini doğru okumalarındandır.

Allah resulünü Mekke´de yoran ve yıpratan tek güruh özü/sözü müşrik olanlardı. Renkleri, kimlikleri, tavırları, duruşları, niyetleri, üslupları son derece belirgin bu güruha karşı pozisyon almak hiçte zor değildi. Amaçları-gayeleri Allah´ın güzide elçisine yaşam alanı bırakmamak O´nu ve O´na tabi olanları tabiri caizse ?bir kaşık suda boğmak?tı. Başta Allah resulü olmak üzere tüm müminler bu karakter yapısına sahip muhataplarını çok iyi tanıyor ve onlara karşı nasıl bir tedbir almaları gerektiğini, nasıl bir yöntem izlemeleri gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Düşman kendi inancında mertti. Zalimce yöntemlerle elde ettikleri kazanımlarının, iktidarlarının, servetlerinin yer ile yeksan edileceği korkusuyla ?bir avuç?ta olsa büyük bir iddia sahibi onurlu-cesur-kararlı-sabırlı-dirençli bir topluluğa karşı en net düşmanlıklarını ortaya koymaktan imtina etmiyorlardı. Fakat Medine´de düşman Mekke´deki kadar mert değildi. Zahiren Müslüman gözüküp müminlere karşı her türlü fitne-fesat-nifak tohumları ekmek için ikiyüzlü duruş sergileyenlerle, kendilerini ehli kitap diye isimlendirenler ittifak etmiş ve müşriklerin değirmenine su taşımaktaydılar. Dolayısıyla düşman sinsileşmiş, nerede nasıl bir tepki ortaya koyacağı kestirilememişti. Bu süreçte çok daha zor olmuştur Allah resulü ve arkadaşlarının daveti, tebliği.

Tarihin tüm dönemlerinde, bu tür kesimler, her daim iktidarların ve erdemli toplumların baş ağrısı olmuş ve bu ağrı çoğu zaman ciddi kayıpları da beraberinde getirmiştir. Koca koca imparatorluklar ve devletler bu güruhun oluşturduğu fitnelerle baş edemediği için tarihin sayfalarına gömülüp gitmişlerdir. Bunlar her şeyi ve herkesi kendi çıkarları ve amaçları uğruna kullanmayı bilirler ve severler. Hiçbir sınırları ve hadleri yoktur bunların kendilerini dizginleyecek ve kontrol altına alacak. Sisli-puslu havaları severler faaliyete geçmek için. Güç odakları denen kesime çok yakın, hatta iç içedirler. Kilitlendikleri hedefe ulaşmada kendileri için engel oluşturacak başta âlim-aydın-kanaat önderi denilen erdem sahibi kişilere çamur atmakta, karalamakta, her türlü iftira ile yıpratmakta hiçbir tereddüt göstermezler. Çağının tüm unsurlarını kullanmada son derece mahirdirler. Bunlar hiç durakta beklemez ve gelen ilk otobüsle giderler. Bunlar için iktidar değişimlerinin de önemi yoktur. Zira şiarları ?kral öldü! Yaşasın yeni kral!?dır.

Özellikle çok sesliliğin olmadığı totaliter ve otoriter rejimlerde bu tür insanlar kendi makam-mevki-kariyer ve yakaladığı imkânlardan mahrum kalmamak uğruna başta ?cadı avcılığı? olmak üzere her türlü ispiyon ve tezgâhın ana aktörlerinden olmayı büyük bir keyif ile sürdürürler. Konjonktür neyi gerektiriyorsa, iktidar nasıl bir adım atmış ve nasıl bir söylem geliştirmişse -velev ki bu bir önceki söylem ve eyleme göre taban tabana zıt dahi olsa- bu güruh hemen söylemlerini ona göre revize eder, ?son hali maruf-mubah hal? kabul ederek duruşunu, sadakatini ve bağlılığını teyit eder. Müthiş komplocudurlar (!), acayip niyet okurlar(!), çok derin bilgilere haizdirler(!), Özellikle görsel medyada arzı endam ederken dehşet tirip atarlar(!), Jest-mimik ve aksesuarları ile çok ciddi-bilgili-aydın görüntüsü verirler(!).

Her dönemin adamı olan ve ahiret kaygısı gütmeyenleri bir nebzede olsa anlaşılabilir ve yaptıkları anlamlandırılabilir. Ya dünü, büyük ideallerin, büyük kaygıların, büyük hayallerin, büyük davaların adamı olarak bir duruşu-söylemi ve eylemi olanlara ne demeli. Bu kadar mı ucuzdu pahanız-iddianız ve idealleriniz ki çok küçük değerlere değişebildiniz. Birkaç medya organında görünür olabilmek uğruna mı idi bu kadar ucuz değişimi gerçekleştirebilmeniz. Başkaları yapınca zulüm olan, haksızlık olan, rüşvet olan, yolsuzluk olan, yozlaşma olan, ahlaksızlık olan, erdemsizlik olan, hayâsızlık olan, günah olan, çirkin olan? sizden biri olduğunu düşündükleriniz eliyle gerçekleşince mi tüm olumsuzluklar olumlanarak tevil edilmekte, tefsir edilmekte. Sizler dünden daha fazla lazımdınız adaletin, erdemin, ahlakın, faziletin, hak ve hukukun egemen kılınması noktasında ki uygulamalara destek olmak, aksi uygulamalarda yüksek sesle karşı duruşu sergilemek için. Bu sizden olduğuna inandığınız insanlara da bu dünya ve ahiret için çok büyük bir iyiliğiniz, kardeşliğiniz, erdeminiz olarak geçecekti hiçbir şeyin unutulmadığı, büyük-küçük her şeyin kayıt altına alındığı defterlere-kayıtlara. Ama?

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR