Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Ortadoğu Mevzuuna ?Bir´ Bakış?

?Ortadoğu´yu tartışmaya başlayınca insanlar geçici bir süre için delirirler? (Thomas Freidman)


?Ortadoğu´yu tartışmaya başlayınca insanlar geçici bir süre için delirirler? (Thomas Freidman)

Vahyi hakikatten, efsane, mit ve hurafeye değin, yüzlerce yıldır birçok peygamber hakkında anlatıla gelen ve çoğu da hikâye şekline bürünen söz yığınına bakıldığında, konu Hz. İbrahim (a) ve adına galat ve çarpıtma bir şekilde batılılar tarafından Ortadoğu denilen koca coğrafyamız söz konusu olduğunda hem bizim coğrafyamızın hem İslâm dünyasının ve hem de tüm dünya insanlığının hikâyesi anlatılmış olurdu?

Onunla birlikte, günümüze büyük anlatılar olarak okuyabileceğimiz üç semavi dinin ve hatta kurucu kadroları açısından çoğunun Musevilik/Yahudilik çevresinden geldiğini bildiğimiz birçok ideolojinin bile iz sürdürücülüğünün Hz. İbrahim´e (a) dayandırıldığı vaki ise, onun Allah´tan aldığı vahiyle oluşup, en son İslâm olarak zihinlerimize kazınan ?en büyük anlatı´nın müntesipleri olarak Ortadoğu´nun hikâyesi içerisinde tuttuğumuz yerin önemini bilmemiz gerekmektedir.

O bizim atamız olarak bilinir ve onu o şekilde değerlendiririz. Onu bize ata olarak takdim eden âlemlerin sahibi ve halıkı, yani yaratıcısı olan Allah´tır. Onun bize ata olarak takdim edilmesi, Batılı bilimsel verilere göre anlamsız ve gerçeğe aykırılık içerir. Bununla birlikte, biz birçok bilimsel verinin yanılsama temeline dayanmış olduğunu söyleyebilirdik.

Sondan söylersek, modern anlamda bu ırk olgusu büyük oranda Darwinizm´e, evrim teorisine dayanır. Klasik anlamda ise, türüne özgü bir yanılsama bulunmaktadır. Hakikatte ise, Arapça bir kelime olmakla birlikte, ırk kelimesinin kavram ve konu olarak Kur´an´da geçmediğini, onun yerine ?aşiret, kabile, kavim, ümmet, millet vb.? kelimeler türevleri ile birlikte geçer.

Kanımızca ırk, insan dışında bulunan ve bir canlı varlık olan hayvanların türünü belirlemede değerlendirme konusunda başat bir işleve havidir. Örneğin; Merinos ırkı, Karaman ırkı gibi?

İşte ırk konusuna böyle bir yaklaşımda bulunduğumuzda Hz. İbrahim´in üç semavi dinin mensupları için ortak ata olduğu mevzuu da anlam kazanmış olur?

Yukarıda belirtmeye çalıştığımız üzere Ortadoğu üzerinden hikâyemizin içeriğine baktığımızda, insan olarak dünya üzerinde ilk adımlarımızı attığımız ve biz Müslümanlarla birlikte bu topraklar üzerinde, bir nevi doğal sözleşme metnini birlikte yaşamak adına imzaladığını gördüğümüz ve kendilerini dinleri üzerinden Hz. İbrahim(a´)´e nispet eden diğer topluluklarla birlikte yaşama pratiğine bakıldığında, bir kısmı, ilgilisi tarafından ?sözde´ Müslümanlaştırılan modern argümanların, anlatıların, ideolojilerin hiçbir gerçeklik payı olmadığını görebilirdik?

Bu konuda, İslâm doğal olanı, diğerleri ise, ?ilgilisi tarafından´ şayet İslâmileştirilmiş olsa dahi yanlışı içerirdi. Zaten yanlışı içerdiklerinden ötürü, kendi coğrafyamız bir yandan Oryantalist bir yaklaşımla ?Ortadoğu´ adı altına tahdit edilmiş oluyordu ve bir yandan da içeriği acı dolu bir hikâyeyi yaşamaya mecbur bırakıyordu. Böyle bir kafa karışıklığına ve karmaşaya rağmen, eskilerinde vurguladıkları üzere, onun yerine ?yeni ve yerinde´ bir tanımlama getirilmediği sürece galat-ı meşhur ifade nev´inden olacak şekilde, bölgemizi Ortadoğu olarak tanımlayabilirdik sonuçta?

Ortadoğu algısının oluşumuna dair?

Dünden bugüne direkt Ortadoğu mevzuu ile alakalı ve bir açıdan da dolaylı olarak başta Türkiye olmak üzere birçok Müslüman ülke bağlamında varolan ?oryantalist çabaları açımlamaya yönelik´ birçok bilimsel/akademik çalışma yapılmış, makaleler, kitaplar kaleme alınmış, sempozyumlar, konferanslar verilmiş, istatistiksel belgeler vücuda getirilmiştir. Bunlar içerisinde en önemli yeri kitapların aldığını söyleyebilirdik. 

Kaleme alınmış bu kitapları sınıflandırdığımızda; önemli bir kısmının salt oryantalist çabalara katkı sağlamak adına kaleme alınanlar, bir kısmının da sözde, salt sınıf savaşı üzerinden emperyalizme karşı durulduğu savıyla sol cenahın ilgilileri tarafından kaleme alınan, ama onunda nihayetinde, kendi oryantalizmini doğurduğunu gördüğümüz kitaplar, geri kalanların ise İslâmi bir duyarlıkla Müslümanlar tarafından kaleme alındığını söyleyebilirdik?

Ortadoğu tanımlamasını ilk olarak kullananlar Batılı´lardır. Ortadoğu kelimesi, dünyanın merkezini ?Batı´ olarak kabul eden bir düşüncenin ürünüdür. Keza Batılıların Ortadoğu tanımlaması, başta coğrafi olarak Batıya kıyasla doğuda konumlanmış bulunan tüm kavimleri ve onların elde tuttukları müktesebatları içermekte olup, büyük oranda semavi dinler kategorisinde bulunmayan Çin, Kore, Japonya gibi ülkelerin üzerinde bulunduğu ve salt Asya´nın doğusunu oluşturduğundan olsa gerek,

Bu bölge Batılılar nezdinde ?Uzakdoğu? kalıbı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Kuzey Amerika, ya da Güneydoğu Asya ne kadar sat coğrafi bir anlam ifade ediyorsa, Ortadoğu ve Uzakdoğu ise bir o kadar ideolojik bir konumlandırma içermekte olup Ortadoğu´nun kapsadığı alan ve hangi ülkeleri içine aldığı, kısaca sınırları ile ilgili olarak farklı görüşler mevcuttur. Ezcümle esas Ortadoğu, Hz. İbrahim´in ayak izlerinin olduğu yerlerin adıdır denilebilir.

Ortadoğu ve ?bataklık´

Büyük oranda, dış politika çerçevesinde ve özellikle de Suriye hadisesi üzerinden bölge ülkeleri baz alındığında iktidarın yaptığı, yapmakta olduğu ve yapabilme riski ile düşünüldüğünde, iktidarın hatalarının, muhalefet tarafından, seçime malzeme edilmesine bakıldığında, Ortadoğu bir bataklıktı. Hem de bunca değişim, dönüşüm ve farklılaşmaya rağmen Kemalist ?Batıya karşı savunmacı´ ve salt sulhçu´ bir anlayış, tutum ve davranışla, ?bize rağmen´ Ortadoğu´da olan biteni anlama anlayışından mahrum bir şekilde davranış içerisinde bulunmak bir CHP için ontolojik ve alışıldık bir şeydi.

Ama buna rağmen, gerek Kürt gerçeğine vakıf(!) HDP örneğinde olduğu üzere Kürt sol siyasetin ve onların terkisinde bulunan birçok sol çevre ile bazı ?mahafazakâr´ insan ve grubun yanında mevcut iktidara haklı olarak karşı çıkan, ama sol trende bağlı kalarak, Ortadoğu´yu bataklık olarak gören Müslüman çevrelerinde var olması başta kavram kargaşası ve olan biten hakkında, olayın tüm veçhelerini işin içerisine dahil etmeden yapılan güdük analizlerin sonucu olarak düşünülebilirdi.

Bu güdük okumanın ve varolan karşılığını başkalarına da sirayet etmesinin temelinde, yukarıda da belirtmeye çalıştığımız üzere, Suriye bir laboratuvar olarak ele alındığı takdirde, orada gerek yerel ve gerekse küresel emperyalist güçlere karşı hiçbir art niyetle hareket etmediğine inandığımız ve aynı zamanda küresel güçlerin emri dışında hareket edip kendi topraklarının bağımsızlığını savunan salt Müslüman/İslamcı güçlerin başarıya ulaşmasından duyulan rahatsızlık yatmaktaydı.

Yine yukarıda da belirttiğimiz üzere, Kemalist refleksle hareket edenlerin, Ortadoğu´yu baştan yok saymaları ve yeri geldiğinde onunla muhatap olması, sınanması hadisesine baktığımızda, o çevrelerin karşı tepki verip, bölgeyi bir bataklı olarak görmeleri ?kendi bütünlüğü içerisinde´ gayet makul ve anlaşılırdı.

Ama bir defa HDP özelinde olduğu üzere Kürt halkının önemli bir kısmının da yaşadığı ülkeler bazında Kürt gerçeği ve hem bununla ve hem de ?sistem bağımsız´ sol ontolojik açıdan öne çıktığı görülen emperyalizme karşılık ve ?halkların kardeşliği´ söylemi dikkate alındığında, bu refleksin, tıpatıp, batıcı temele dayanan, seçkinci ve üst dil kullanan bir anlayışın bir ürünü olduğu görülecekti.

Birde işin temelinde bu saikler olduğu ve bilindiği halde, bu ?bataklı´ söyleminin bir ucundan tutarak sözde muhalefet eden türüne özgü bir muhafazakârlığı ve adeta solun terkisinde bulunduğu izlenimi veren ve kendi başına bağımsız düşünme ve hareket etme refleksini -her nedense- ortaya koymayan birçok ?İslamcı´ şahıs ve öbekleri de anmalıydık, mes´eleyi anlamak ve olası bir muhalefet dilinin oluşumunda yitirilen özgünlüğe atıf yaparak?

Sonuç olarak kim ne derse desin, en azından coğrafyasının ve vatandaşlarının çok önemli bir bölümünün kökenleri ve aidiyetleri açısından Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir.

Ve Ortadoğu, tarihin bilinen ilk yıllarından beri dünyanın en önemli bölgesidir. Bu öneminden dolayı Ortadoğu, tarihin ilk dönemlerinden itibaren dünya hâkimiyeti kurmak isteyen tüm güçlerin rekabet ve mücadele alanı olmuştur.

Burada bölgenin kendi öznel şartlarından hareketle önemli olduğu gerçeği çıkardı. Aidiyet olgusu, salt coğrafya, kültür ve etnik ve kavmi mülahazalardan ziyade İslâm inancına dayanmakta ve onun üzerinden Hz. İbrahim ile bütünleşmektedir.

Bunlarla birlikte, Ortadoğu´yu Ortadoğu yapan birçok doğal unsurla birlikte, bu unsurların harekete geçirilmesinin birer ürünü olan verilerde söz konusuydu?

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR