Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


On Akçe Peştamal veya Zalime Hakkı Söylemek

Zalime hakkı, zalimi bile şaşkınlıkta bırakacak şekilde ifade etmek âlim olmanın sırrıdır. Burada Hz Musa´nın firavuna kavli leyyin ile gitmedeki sırrı vardır. Çünkü inanç, zalime karşı hakkı söylerken, aynı zamanda karşıdakinin aklına ve vicdanına hitap


On Akçe Peştamal veya Zalime Hakkı Söylemek

Timur bir gün yanına Hoca´yı da alarak Akşehir´in Meydan Hamamına gider. Soyunup peştamallara sarınıp sıcak bölüme geçerler. Göbek taşında oturup bir yandan sohbet ederken bir taraftan terlerler. Derken Timur Hoca´ya sorar.

?Hoca sen bir deryasın! Kıymet biçmesini bilirsin. Şu halimle ben kaç para ederim??

Hoca; ?On akçe? der.

Kendisine bu kadar az kıymet biçilmesi Timur´u küplere bindirir.

?Bre gafil sen, bana nasıl on akçe ettiğimi söylersin, bu parayı sadece peştemal yapar!? deyince Nasreddin Hoca boynunu bükerek;

?Peştamalı hesaba kattım zaten!? der.

Alim olmak, bir insanın salt bilgi yüklenmesi anlamına gelmez.

Hocanın burada bize verdiği mesaj, yiğit ve yürekli bilgelerin hakkı söyleyebilecekleri ölçüde devrin önde gelen başkanlarının, liderlerinin, başbakanlarının yanında bulunmaları gerektiğidir.

Hakkı söyleme cesaretini kendisinde göremeyenlerin, gücü elinde bulunduranların yanına fazla yaklaşmamaları gerekir. Çünkü bu yaklaşım, insanlığın irtifa kaybına neden olur.

İlim bir değerdir. Alim bu değere anlam katan insandır. Hakkı söylenmesi gerektiği yerde söyleme erdemini gösteremeyenler, zaman içinde kişilik dejenerasyonuna uğrayacaktır.

Mevlana bir gün talebeleriyle gezerken askerlerin bir genci idam ettiğini görür. Mevlana gencin niçin idam edildiğini sorar. Askerler, gencin, valinin kızına aşk mektubu yazdığını ve bundan dolayı da bu cezanın bizzat vali tarafından verildiğini söylerler.

Gencin idamından sonra, valinin kızı da intihar eder.

Bir gün Mevlana, valinin meclisinde bulunmaktadır. Vali meclisteki alimlere en büyük günahın ne olduğunu sorar. Alimler sırasıyla, zina, içki, kumar, faiz gibi büyük günahları sayarlar. Sıra Mevlana´ya gelir. Vali: ?Üstadım size göre büyük günah nedir, der.

Mevlana bu soru üzerine;

?En büyük günah sensin? der.

Birden ortalık gerginleşir. Herkes şoktadır. Mevlana´nın neden böyle dediğine kimse anlam veremez. Vali öfke dolu bir sesle:

?Bu ne densizliktir. En büyük günah neden ben oluyor muşum??

Mevlana gayet sakin bir şekilde; ?Bir gencin sadece aşk mektubu yazmasından dolayı idam edilmesine, bundan dolayı bir başka gencin intiharına neden olandan daha büyük günah olabilir mi?? diyerek yapılan haksız bir uygulamaya gereken cevabı vermiştir.

Doğru olmayan duygu, düşünce ve davranışlar karşısında doğru tavır takınmayanlar, gücün kölesi olmaktan kurtulamayacaklardır.

Yakınlık ateşe dönüşecektir.

Dalkavukluk, yalakalık, şaklabanlık korkakların değişmez tabiatıdır.

Bir zalime, zulmünü anlayacağı tarzda söylemek hem cesaret hem de ilim işidir.

İlmi olup cesareti olmayanlar, dalkavuktur.

Cesareti olup ilmi olmayanlar ise sözün inceliğinden nasibi olmayanlardır.

Doğruyu söylerken, elini kişinin gözüne sokarcasına dile getirip, sözün doğruluğunun anlaşılmasına perde olur.

Bunun için Kur´an, Hz Musa´ya, Firavun gibi zalim birine giderken bile ?Kavli leyyin? ile kendisini ifade etmesini söyler. Kavli leyyin mesajın yumuşatılması anlamında değildir. Sözü söyleme üslubuna dikkat etmek anlamındadır.

?Hey kafir Firavun, zalim adam, bu kadar insanı nasıl öldürürsün?? gibi sözlerle değil, hikmetle ve akılla yaklaşılmasının gerekliliğine vurgu yapmaktadır.

Yanlış karşısında, bir kötülük karşısında susmak dilsiz şeytanlıktan başka bir şey değildir. Bu hususta Hakim-i Kibriya hazretleri şöyle buyurmaktadır:

?Mü´min erkek ve mü´min kadınlar, birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. Ma´rufu emrederler ve münkeri nehyederler.? (Tevbe Suresi, 71)

Ekmel-i Rehber (as) ise bu konuyla ilgili şu mealde bir sözü vardır: ?Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır.?

Allah bizi şeytanlaşmanın her türlüsünden muhafaza buyursun. İnanan insanlar, geçici dünya menfaati uğruna karakterini, kişiliğini pazarlık konusu kılamaz. Tüm dünyasını elinde taşıyan üstad Bediüzzaman gibi, dünyayı her an elinin tersiyle yok sayacak bir mana erliğine soyunur.

Hayat çok kısa, ahiret ise sonsuz. Bu hayat, fanilerin kölesi, dalkavuğu olmaya değmez. Zat-ı Bari adıyla hayat ebedi, huzur sonsuz, kula kölelik ise çirkindir.

İşte bu hususta Bediüzzaman Said Nursi de Rus komutanına karşı gösterdiği civanmertlik ile inananlara örnek olmuştur.

Büyük İslam Tarihi yazarı olan merhum Abdurrahim Bey diyor ki: "Ben Birinci Dünya savaşında Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü. O, Sibirya´ya gönderilmiş, en büyük esir kampında idi. Ben de Bakü´nunNangün adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman´ın önünden geçen Nikola Nikolaviç´e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldamıyor, Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor.

Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor, yine kımıldamıyor. Üçüncü defasında da önünde duruyor. Tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:

- Beni tanımadılar mı?

- Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çarın dayısıdır. Kafkas Cephesi başkumandanıdır

- O halde ne için hakaret ettiler!

- Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim.

- Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.

- Mukaddesatınız ne emrediyormuş?

Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde imân vardır. Kendisinde îman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan daha üstündür. Ben O´na ayağa kalksaydım, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben ayağa kalkmadım.
- Şu halde bana imânsız demekle benim şahsıma, hem orduma, hem de milletime ve Çara hakaret etmiş oluyor. Derhal Divan-ı Harb Kurulunda sorguya çekilsin.

Bu emir üzerine Divan-ı Harb kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya subayları ayrı ayrı Bediüzzaman´a rica ederek başkumandandan özür dilemesi için ısrar ediyorlar. Verdiği cevap şu oluyor:

- Ben âhiret diyarına göçmek ve Resülullah´ın huzuruna varmak istiyorum. Bana bir pasaport lazımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem.

Buna karşı kimse sesini çıkaramıyor. Neticeyi bekliyor. Sorgulama bitiyor. Rus Çarını ve Rus Ordusunu tahkir (hakaret) maddesinden idam kararı veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya yüksek bir ağırbaşlılık hali içerisinde:

-Müsaade ediniz 10 dakika vazifemi ifâ edeyim, diye abdest alıp iki rek´at namaz kılarken Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben:

- Beni affediniz, sizin bana hakaret için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanuni muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imânınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirleri ile ifa ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş, dini salihliğinizden dolayı takdire şayansınız. Sizi rahatsız ettim, tekrar tekrar rica ediyorum beni affediniz.

Bütün Müslümanlar için takdir edilecek bir misal olan bu salabet-i diniye ve yüksek ahlakı arkadaşlarımdan bir yüzbaşı şahit olarak anlatıyordu. Bunu duydukça ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu.?

Zalime hakkı, zalimi bile şaşkınlıkta bırakacak şekilde ifade etmek âlim olmanın sırrıdır. Burada Hz Musa´nın firavuna kavli leyyin ile gitmedeki sırrı vardır. Çünkü inanç, zalime karşı hakkı söylerken, aynı zamanda karşıdakinin aklına ve vicdanına hitap ederek onun düşünmesine zemin hazırlar.

Yiğit bilgelere selam olsun.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR