Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


Ölen İnsanlığımız mı Yoksa Tanrı mı?

Tanrı´yı öldürdük hep birlikte. İhale servislerinde, rüşvet koridorlarında, faili meçhullerde, şiddet anaforunda, ihanet odalarında, böceklerin sinsi ısırıklarıyla?


Özgürlük, özgürlük, özgürlük?

Ben insanım, dilediğimi yaparım. Gücüm kudretim var. Beni engelleyecek hiçbir şeye inanmam.

Tanrı öldü yaşasın özgürlük!

Günahlar doludizgin, şeytan piri insan.

Her yerde kötülük, her yerde şer, gözlerde ihtiras dolu şeytan?

Şehvet damarlarımda kan gibi akmakta, iblis ise nefesiyle kutsamakta.

Yolsuzluk, ihanet, zina, uyuşturucu, cinayet, komplolar, şiddet, bencillik hepsi yolumun üstünde durak.

Ve ben emeksiz kazancın talibi şeytanın kölesi?

Tanrı´yı öldürdük hep birlikte. İhale servislerinde, rüşvet koridorlarında, faili meçhullerde, şiddet anaforunda, ihanet odalarında, böceklerin sinsi ısırıklarıyla?

Özgürlük, şeytanın ihanetiyle başladı.

İlk yasakla insan onunla tanıştı.

Kabil´in cinayetiyle özgürlüğün bayrağı dikildi. Ve tanrı daha ilk insanın kanıyla toprağa gömüldü.

İnsanlığın DNAsına karışan iblisin kanı, Tanrı´yı ölüme mahkum etti.

Tanrı´nın kanı üstüne kurulan bir dünyada kötülükler iyilik, iğrençlikler tercih, günahlar ise onur sayıldı.

Menfaatlerin kıvılcımlarında tutuşan insanlığımızın vicdanı kötürümleşti. Hissetmez oldu. Vicdanlar hissetmez olunca, Tanrı´nın adı, hayat sahnesinden kaldırıldı. İnsan kendi elleriyle gömdü Tanrısını.

Ve kendisinin ilahlığını ilan etti.

Her ölen tanrının bir yansıması olacaktı ve bu insanın damarlarında dolaşan şeytanın gölgesiydi.

Ateizmin sancılı yaşamında, geleceğin karanlık girdabında, ölümün soğuk rüzgarında, insan ölümlü bir varlık olarak tanrılığını ilan etti.

Ölümsüz bir Tanrı´ya inat, ölümlü bir bedenin tanrılığı kutsanıyordu.

Bu dinin en önemli kurbanı tanrının ta kendisiydi.

Vicdanım ise bir müddet sonra uyandığında bir selanın lahuti yankısında, gözlerim açıldı. Hislerim uyandı.

Tanrı yaşıyordu her yerde ve her an.

İsyanlar bile onun tecellisiydi. İnsan olmanın onurunu bağışlayan Tanrı, kendisini inkara bile imkan tanımıştı.

İnkârın imkânı, sözde Tanrı´nın ölüm fermanıydı, zavallı iblis kölelerinin küçük dağarcıklarında.

İnkarda Tanrı´nın yüceliğini gördüm.

Tanrı´nın karşısında tüm benliğimle eğildim.

Sığınmak için icat edilen değil, varlığıyla insanı kuşatandı, insana onur bağışlayandı.

Her bebeğin ağıtında onun sesi vardı.

Her açan gülde, çiçekte onun kokusu vardı.

Her doğan günün ışıklarında onun rengi vardı.

Her yağan yağmur damlasında, onun dokunuşu vardı.

Ne zaman ki, iblisin nefesiyle kutsanmış ruhum, Tanrı´nın dokunuşuyla büyüsünden kurtuldu, işte o zaman, gerçek özgürlüğümün farkına vardım.

Tanrı´yla dirildim.

İhalelerin servisinde, rüşvetin koridorlarında, faili meçhullerde, şiddet anaforlarında, ihanet lobilerinde, ikna odalarında şeytanın nefesini hissettim.

İlk cinayetle toprağa mahkum edilen Tanrı, Habil´in ruhunda esen rüzgarla insanlığa hayat sunuyordu.

O Hayy´dı, hep vardı.

Ölen bizim insanlığımızdı.

Öldürülen insanlığımızda Tanrı´yı ölüme mahkûm ettik.

Tanrı hep vardı, var olmaya da devam edecekti.

Kötülükler, ölen insanlığımızın kokan leşinin dışa yansımasıydı.

Özgürlük, Tanrı´dan uzaklaşmanın adıydı.

Tanrı´dan uzaklaşma ise, felaketlerin fay hattıydı.

Felaketlerin fay hattında insanlıklarını öldürenler, aslında öldürülen insanlıklarında tanrıyı gördüler.

Tanrı öldü derken, ölen insanlıklarından habersizdiler.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR