Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


Nefretin Kokusu

Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler sana yüreğini açar" demiş...


Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış. 

Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkar sök" demiş.

Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak (kapanmayacak). 

Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler sana yüreğini açar" demiş...

Nefret, sevginin grip olması durumunda ortaya çıkan patolojik ruhsal durumdur. İnsanlar nefret etmek için o kadar da çok gayret etmezler. Çünkü nefret etmek için en küçük fırsatı değerlendiren biz insanlar, sevmek için gözümüze girercesine büyüyen bir fidanı görmeyiz (veya görmek istemeyiz.) 

Yaşantımızı şöyle bir gözden geçirelim, bakalım. Acaba insanlardan nefret ettiğimiz anlar mı yoksa, sevgi gösterisinde bulunduğumuz anlar mı daha çoktur? Aslında bunu patolojik ruhsal durum olarak değerlendirmiştik. Bunun gerekçesini de şöyle izah edebilirim; Aslında insanlar gördükleri ve öğrendikleri şeyi yaşarlar. Farkında olmadan bilinç altına düşen nefret karlara zamanla bir çığa dönüşerek kişiliğimizi alt üst etmektedir. 

Gençlere soruyorum; ailenizde anne babanızın birbirine ?seni seviyorum? sözünü duyan var mı? Gençlerden %80´i hayır derken aynı topluluğa ?anne balarınızın birbirine kaba sözler söylediğini duyan var mı?? diye sorduğumda oran aynı şekilde kalarak cevap ?evet?e dönüşüyor. İşte bu bağlamda nefretin kokusu sevgiye karşı umarsızlığın yaşanmasından yayılmaktadır.

?En çok sevilmeye ihtiyacı olan insan kimdir?? diye sorarsanız; nefret edenler, derim. Çünkü onların sevgiye ihtiyacı var ki yaşamadıkları duygunun güzelliğinin farkına varsınlar. 

Nefret kalbe düşen bir virüs gibidir, zamanla damarlardan bütün vücuda yayılır.şayet bizler nefretimize sahip olamaz isek o bize sahip olur. Bunun sonucunda ise damarı tıkanır ve anju olmak zorunda kalırız. Bu da insanın kendisini sevgi doktorlarına teslim etmesinden geçer. Reçetesi acı olabilir ama sonucu tatlıdır. Bunun için iyi bir sevgi doktoruna görünmekte fayda vardır. 

Bu noktada sevgi doktorlarından en çok sevdiğim Hz Muhammed (as) şöyle demektedir;

?Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah´ın kulları, böylelikle kardeş olunuz.?[1] 

Daha birçok sevgi doktoru vardır. Önemli olan nefreti yüreğimizden söküp atabilecek yetkinlikte olmasıdır. Kayınvalide gelin arasındaki nefretin kokularına bir bakın! Belki de fındık kabuğu doldurmayacak bir nedendir. Oğluna ilgi gösterip, onu sevip, saydığı ve bir evlat verdiği (vermemesi veya verememesi durumu buna engel olamaz) için bir tebessüm gösterebilse belki de bu tebessüm rüzgârında hiç de o kötü kokudan eser kalmayacaktır.

Bunun yanı sıra gelin de kendisine bir eş verdiği için, onu büyütüp o günlere hazırladığı için kayınvalidesini anne gibi bir görebilse mesele kalmayacaktır. Ama bu örnekte verildiği gibi biz birbirimizi sevmeye değil nefrete o kadar çok neden buluyoruz ki aramaya gerek kalmıyor. İşte bu noktada biz birbirimizi insan olarak görme yüceliğini yakalayabilirsek o zaman meleklerle işimiz kalmayacaktır. Çünkü hiçbir insan melek olamaz. Böyle bir yetiye sahip değiliz.

Kusurlarımızla, zaaflarımızla, yanlışlarımızla, acılarımızla, sabrımızla, ilmimizle, aklımız ve duygularımızla biz insanız. Nefret etmek çok kolaydır. Bir binayı yıkmaya benzer. Ama sevgi ve anlayış binayı inşaya benzer, zordur.

Bir arkadaşla konuşurken ona; karşımızdakinin yanlışlarına sabretmemiz ve affetmemiz gerekir, demiştim. Bunu kişisel gelişimi yaşayan insanların daha çok göstermesi gerektiğini vurgulamıştım. Ama arkadaş; ?Ya her zaman biz mi alttan alacağız. Biraz da onlar alttan alsın. Ben ezilmek istemiyorum. Bana tavır alana tavır alırım? demişti.

Bu şekilde düşündüğümüz zaman tabi ki karşıdaki insanı asla anlamaya ve onun zaaflarını göz önünde bulundurarak iyi bir diyaloğa kapı aralayamayacağız. Unutmayın sürgün edilmeyen nefret bir gün yanardağ gibi patlar kalbimizde. Lavları öyle bir yakar ki damarlarımızı, bedenimizin her zerresinden ateş fışkırır karşımızdakilere.

Gözler körelir, kalp duyarsızlaşır, akıl felç olur. Ve insan duygu özürlü hale gelerek sağduyuyu kaybeder. Nefret kokusunu yüreğimizden sürecek tek bir rüzgar vardır; sevgi. İnsanların birçoğu kendisinin sahip olmadığı şeylere sahip olmasından dolayı başkalarından nefret eder. Bu duygu yüreğini öylesine kaplar ki bütün insanlığa karşı kin duyar. Ve hakim olamadığı nefreti kendisine hükmederek, hırsızlık, yolsuzluk, kapkaççılık, rüşvet gibi birçok virüsün yüreğine sirayet etmesine neden olur.

Ama burada Balzac´ın sözlerini kulaklarımızda bir bilge rüzgarı gibi estirirsek sanıyorum o tür insanlardan nefreti bedenimizden sürgün edebiliriz; ?Hayat herkes için acıdır. Çünkü benim boş yere dilediklerime sahip olmuş nice insanlar gördüm, onlar da mutlu değildi.? İncil ise bu konuda ayrı bir sevgi doktorluğu yapmaktadır. Okumak ve yaşamak ruhun genişliğidir. Ruhunuz ne kadar geniş olursa o kadar sevgiye yer, bulur. Sevgi ne kadar yer bulursa, nefret o kadar uzaklaşır.

 "Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin? [2] Söylediğimiz sözler, yaptığımız davranışlar bumerang gibi bize dönmektedir.

Sevdiğiniz düşmanlarınızın size gülümsediğini, nefret edenlere sunduğunuz hediyelerin onları utandırdığını göreceksiniz. Onları utandırmak için değil, ama kendimizin gelişiminde bir arpa boyu da olsa yol alması ve sevgi doktorluğunda bir asistan olmak, olabilmek adına nefretin acı kokusunu sevgi rüzgârlarıyla yüreğimizden sürelim.

Evet, biliyorum kolay değil ama zoru başaranları tarih hayırla anmıştır ve anmaya da devam edecektir.

 



[1] - Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Duâ 5 (Müslim rivayeti dışındakiler, Enes İbni Mâlik´ten gelmiştir)

[2] - LUKA: Luk.6: 27-28 

 

 
 
 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR