Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Milliyetçi Solculuk; Kürt Gençliği ve Gelecek

Milliyetçilikle solun, en azından ideolojik ilkesellik açılardan bir arada bulunamayacağı öngörüsü geçmişten ziyade, günümüz şartlarında PKK ve ?yasal´ bağlaşıkları üzerinden okunduğunda anlamsız kaldığı ve bu iki farklı ideolojinin iç içe geçtiği söylene


Uludağ Sözlükte Türkiye´de gerek Türk ve gerekse de solcuların milliyetçilikle var olan ilişkilerinin mahiyetini açıklar biçimde şöyle bir cümle geçiyor;?Türkiye´deki solu neredeyse tam olarak tanımlayan bir sözdür. Solculuk ?ulus? kavramına karşı olmasına rağmen, bizim solcuların bir kısmı bir diktatörün peşinden gidiyor ve Türk milliyetçiliği yapıyor, diğeri ise bir bebek katilinin peşinden gidiyor ve Kürt milliyetçiliği yapıyor. İşte size Türkiye´de sol.´´

Hemen hepsi seküler, profan(din dışı) temele sahip olmalarından ve genel anlamda ise, modern Batı´nın dünya üzerinde var olagelen ve süren egemenliğinin devamı adına, zahiren birbirine zıt gibi görünen kavramları mezcetmek, bizce mümkün görünmese de, bunun oportünizm, yani faydacılık adına birileri tarafından uygun görülmekte idi?

Bunu Türkiye bağlamında, aslında kuruluş felsefesi açısından Ziya Gökalp üzerinden Alman ulusçuluğunun bir izdüşümü olan ve ?parti devlet´ anlayışının yegâne düşünsel ve zihinsel temsilcisi sıfatıyla CHP üzerinden okunduğunda, milliyetçilikle solculuğun kanka, hatta akraba kılındıkları söylenebilirdi.

Türkiye´de CHP gibi Kemalist düşünceye yakınlık gösteren, ama sıfatı ?yanlışlıkla da olsa´ sol olarak tanımlanan az sayıda çevrenin dışında bilumum sol yapıların büyük bölümünün anlayışının milliyetçilikle telifi pek mümkün görünmemekte idi. Ama birileri salt oportünist davrandığında ise işler farklılaşabiliyordu.

Milliyetçilikle solun, en azından ideolojik ilkesellik açılardan bir arada bulunamayacağı öngörüsü geçmişten ziyade, günümüz şartlarında PKK ve ?yasal´ bağlaşıkları üzerinden okunduğunda anlamsız kaldığı ve bu iki farklı ideolojinin iç içe geçtiği söylenebilirdi.

Bunun PKK üzerinden okunması, ideolojik ilkeselliğin, yapı açısından genel geçer bir karşılığının var olup olmamasından ziyade, PKK´nin ?eğer öngörülen devrim gerçekleşirdi ise´ dinî/İslâmî temele sahip olan ve kendini onarıp geliştirmede, varlığını devam ettirmede etkinliği ?kavi´ olan Kürt toplumunun, en azından, laikleşme ve muhafazakârlaşma saikiyle batıcı anlayışa adapte etmede başat bir rol oynanmasının önünü açmada işe yarayacağı ile ilgiliydi?

Ama zahiren bakıldığında, dinî/İslâmî yönü ne olursa olsun, Türk milletinin, kendini şu ya da bu şekilde kabul ettirme diye ekstra bir uğraşısı olmadığından olsa gerek, Kemalist solcular dışında kalan Türk solu, yapısal olarak milliyetçilikle solu birbiriyle mezcettirmiyor olup, milliyetçiliğin kendisi de Batılı bir paradigma idi, ama milliyetçiliğe, en çok da Kürt halkının ?sözde´ önderliği üstlenmiş görünen Kürt solu talip oluyor, açıkçası onu, kendi ideolojik çıkarları için kullanım açısından elzem görüyordu. Ki, bu da öteden beri, teslim alınmak istenen Müslüman Kürt toplumunun, özellikle de potansiyel açıdan ?elde edilmek istenen´ genç kesiminin de içerisinde bulunduğu cendereyi de açıklar mahiyette idi..

Modernleşme Saiki

Modernleşme saiki göz önüne alındığında, istisnaları olmakla birlikte, bu cendere içerisinde bir bütün olarak değerlendirilebilecek Kürt nüfusun, gerek Türk nüfus ile batıda yaşayan kısmı ile coğrafi açıdan Batı Kürt illerinde yaşayan kısmını baz aldığımızda, erken dönem modernleşme pratiği ile muhatap olan Kürt gençliğinin de, bu katman içerisinde bulunuyor olmasının bir o kadar mantıklı ve anlamlı olduğu söylenebilirdi.

Bu tespitten hareketle, modernleşmeyi mutat olarak Türkiye ve Kürt toplumu açısından değerlendirdiğimizde, ?sert ve jakoben´ bir biçimde, salt kendi başına cumhuriyet dönemi inkılapları formunda değerlendirilirdi. Bu da, aynı zamanda, gerek pasif ve gerekse de aktif bir biçimde, özellikle de muhafazakâr Kürt toplumunun, bu tür bir modernleşmeyi, tabir yerinde ise, gavurlaşma olarak görmesi sonucunu doğurmuştu.

Bu tür yaklaşımların sergilendiği mekânlara bakıldığında, genelde Kürt illeri içerisinde, işin periferisinde bulunan, dönemin şartları düşünüldüğünde, sade hayatların yaşandığı, kitabi olmasa dahi, din, yani İslam´ın ?tasavvuf /tarikat bağlamında şeyh-mürit ve molla´ üçgeninde basit fıkhî temele dayanan ve irfani boyutunun da hatırının sayıldığı bir düzlemde yaşandığı ve algılandığı göz önünde bulunduğunda, modernleşmenin ?işin şekli tarafı bir tarafa- etkisinin pek hissedilmediği söylenebilirdi.

Bu tablonun da, 1950 sonrasında olduğu gibi, günümüze kadarki süreçlerde yukarıda da belirtmeye çalıştığımız üzere, ?sert ve jakoben modernleşme´ ameliyesinin izleri 2002´deki AK Parti iktidarı dönemine kadar, bir ileri, bir geri, ülke genelinde olduğu gibi, Kürt İlleri ve Kürt toplumu özelinde devam ettiği işin ilgilisi tarafından bilinmekteydi.

Modernleşmeyi, gerek salt gavurlaşmak ve gerekse de, ?var olan hayatın yeniden dizayn edilmesi biçiminde müspet, yani olumlu yönleri ikileminde ele alıp değerlendirdiğimizde, etki altında kalan, ama bu etkinin ilelebet sürmesini kendi inancının bekası açısından pek istemediğini düşündüğümüz geleneksel çevrelerin; konumuz gereği söylersek ?Müslüman-muhafazakâr´ Kürt toplum bağlamında değil de, ta Osmanlı modernleşmesi döneminde, bu modernleşme trendine uygun bir biçimde, ki dönemin dili gereği milliyetçiliği/ulusalcılığı Kürt bağımsızlıkçı bir formatta alıp değerlendiren ve birçok imkânı kullanarak Kürt toplumuna önderlik, liderlik sevdasına kapılan seçkinci(elitist) ve şehirli kimliğe sahip bulunan Kürtçü kadronun, modernleşme konusunda pek de rahatsız olmadıkları söylenebilirdi. Örneğin, Cizreli Bedirhanoğulları ailesi, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler vb.

Alet edevatı yerinde kullanma, onunla hayatı olabildiğince kolay ve yaşanılır kılma saikine hamledilecek nötr bir modernleşme ile yukarıda mantığını resmetmeye çalıştığımız şehirli, seçkinci, zengin ve burjuva kesimin, ?din elden gidecek olsaydı dahi´ gerek Kürt milliyetçiliği üzerinden düşündükleri toplum liderliği ve gerekse de bu tür modernleşme üzerinden Batılılaşma ameliyesinin başat bir unsur olduğu kaydedilebilirdi.

Konumuza dönersek, PKK´nin, onunla birlikte diğer ulusalcı ve Marksist Kürt solunun, altmışlardan başlamak üzere, son otuz- kırk yıllık süreçte dindar Kürt toplumuna mensup ?ki çoğu da geleneksel yapıda idiler- gençler üzerinden yürüttüğü ve din, yani İslam karşıtlığı ile belirginleşen Batılılaşmaya yönelik sistematik propagandalarına bakıldığında, mevcut yekûn içerisinde yaklaşık yüzde 10´u geçmeyecek olsa da, gençliği dinsizleştirip o kesimi indirgemeci bir bağlamda İslam´a düşman kılma faaliyetinin bir sonucu olarak bugün Kürt toplumu bir travma yaşamaktadır.

Bu faaliyetleri, maksadın, en azından anlaşılması açısından değerlendirdiğimizde, devam eden süreçte, milliyetçilik saiki ile bu cendereye alınmış bulunan birçok Kürt gencine gayet haklı olarak ?herkesin bir devleti olduğu halde, ?neden, niye ve niçin? benim bir devletim yok?´ sorusunu sordurduğu, sordurabildiği halde, ?üzerinde yaşadığım topraklarda, benimle aynı kaderi paylaşan birçok halkın bir dini, dini inancı, manevi duygu ve düşüncesi varda; benim niye böyle bir din düşüncem yok?´ sorusunu, o gence sordurmuyorsa, burada bir durup iki düşünmek gerekirdi?

Modernleşmeci Politikaların ?laikleştirilen´ Kürt Gençliğine Etkisi

Ne oldu da, yanlışı ve doğrusuyla, bin küsur yıldır dini bir geleneğe yaslanan ve o gelenek vasıtasıyla kendi ?milli´ kimliğini, dilini, kültürünü koruyan Müslüman Kürt toplumunun bağrından çıkan bu genç kitle, neden ve ne diye dine karşı duyarsız ve umarsız olmuştu? Daha doğrusu, o genç kitleyi, kim ve kimler, hangi felsefe ile tümden duyarsız ve umarsız kılmış ve çaba sarf etmişti?

Bunun tek bir ve hemen her şeyi izah edecek, sıradan, sabit ve basmakalıp bir cevabı, izahı olmayacaktı. Daha doğrusu, böyle bir yaklaşım izahtan vareste idi. O halde neydi?

İşin temeline inince karşımıza birçok, hatta çoklu durumlar, anlayışlar, yapılar, dünya görüşleri, eksiler, artılar, zaaflar, bol miktarda nedenler karşımıza çıkardı?

Yukarıda sıralamaya çalıştığımız anlayışları, durumları, yapıları, dünya görüşlerini izah sadedinde ele aldığımızda şu tespit kendiliğinden belirginlik kazanırdı: Belli bir ilkeye ve duruşa, görüşe değil de, duruma, konuma ve sonuç almaya bağlı olarak, Osmanlı modernleşmesi ile hız kazanan, Osmanlığı oluşturan çeşitli milletlerin/ulusların, işin periferisinde bulunan Sünnilik dışı bir mezhebi yapı adına, sözde o millet ve mezhebin geneli ve ?isteği´ adına, modernleşmeden beslenen yeni aydın tipinin önayak olduğu karşı duruşlar sonucu oluşan laik zihniyetin, buna bağlı olarak seküler Batı mantalitesine hizmet anlayışı sonucu, Osmanlı bakiyesi olan Türk topraklarında da laikleşme çerçevesinde yeni bir ?ulus´ anlayışı ve uygulaması oluşmuştu.

Bu anlayışın sonucu olarak heterodoksal mezhep anlayışı üzerinden, yer yer onu da aşarak, hatta yerine göre onu yok sayarak bu topraklarda yaşayan diğer Müslüman halkları da işin içerisine katarak, yeni tip seküler bir ulus çerçevesi oluşmuştu.

Oluşan bu yeni tip ulus çerçevesi, zamanla, ?zamanın ?konjönktürel´ dilini kullanarak Sovyet devrimi üzerinden Kemalizm ile kanka olmuş bir sol anlayışında oluşumunu sağlamıştı. Oluşan Kemalist Sol, aynı zamanda, hem seküler Türklük adına ulusal birliği sağmak ve hem de Kemalizm´e sığınarak, onun kanatları altında sol bir anlayış gelişmesi, meyve vermesi düşünülmüştü.

Bu çerçevede, uzun bir zaman, etkileşim sonucunda, Kürt cenahı içerisinde laikleşen azınlık bir zümrenin zamanla, gün yüzüne çıkan sorunların tartışılması sonucunda, bu zümrenin ya da bu şekilde çekirdeğini oluşturduğu sol değerlere bağlı bir gençlik kitlesinin oluşumunu etkilemişti.

Başlayan ayrışma sonucunda, şimdide olduğu üzere, eski bir ?Kemalist´ sol anlayışa göre ?solun kalesi? olduğu her daim ima edilen ODTÜ´de, Kemalist sola karşı oluşan Kürt solu kıpırdanmaları ve o kıpırdanmalar sonucu, günümüze dek gelen oluşlar ve olgular zincirine baktığımızda, el´an var olan din, daha açıkçası İslam karşıtlığı üzerine bina edilmiş bulunan sol-Kürtçü anlayışında ivme kazandığını söyleyebiliriz?

Gerçi, süreç içerisinde şekli olarak dahi laikleştiği görülen Kürtçü yapının, karşı karşıya kaldığı, maruz olduğu durumun ?olumlu ya da olumsuz anlamda- İslam´la bir alası olmadığı halde, fatura niye ve ne diye İslam´a kesilmiş olabilirdi?

Dinî Anlayışın Tasfiyesinde Dinî/Medeni/Şehirli Argümanların Amaca Payanda Kılınması

Elbette, karşılıklı olarak bakılıp bir değerlendirmede bulunulduğunda, işin ucunda ucuzcu bir mantığın izah etmediği, edemeyeceği kadar komplike bir durum var demekti. O da, yine sebebini salt ona bağlamamak şartıyla söylersek eğer; Aydınlanma düşüncesine bağlı olarak gelişen seküler/profan/din dışı anlayışın oluştuğu vasatta kendine yer bulan Marksist anlayışın, kendi ileri sürdüğü minvalde kategorize etmesine koşut olarak, ?bir ilerleme sağlanacak ise´ eğer, daha doğrusu Marksizm´in, tarihi, aşamalı olarak ?ilerletme´ ideolojik öngörüsü açısından bakıldığında, ayak bağı olarak görülen dinsel anlayışın, zihinlerde olmak üzere günlük, gündelik hayatta da yer bul(a)mamasına dayalı durumlar vaki idi.

Buna koşut olarak ilerleyen süreçlerde, geleneksel olarak medrese kültürü içerisinde, dinî ?Kur´an, fıkıh, edebiyat vb.-eğitim alan, aldığı eğitim sonucu medresede kendisi de eğitici konumunda bulunan, ana İttihadcı dönemden başlamak üzere, Türkçü saiklerle birçok kavmi kimlikte olduğu üzere Kürk kimliğine de karşı ?resmi´ refleksler gösteren, o kavmi yok hükmünde gören ırkçı, şoven anlayışlara karşı, bir açıdan fıtrî olarak gelişen, ama süreç içerisinde ?karşı ırkçılık´ formatında, bu kez İslam´a karşı da oluşan anlayışlarla malul ?mürted molla´ figürünün Kürt gençliği üzerinde olumsuza sebep olmuştu.

Bu durum, işin periferisinde salt şoven, kaba ırkçı, ama dini de pek kimseye ?kaptırmayan´ buna koşut olarak da medrese geleneğini bu ulusalcılığa bulaştıran, çoğu kez Şafiiliği ulusal kimlik yerine koyan, ?İslam´la anılan´ ne kadar Kürdî değer var ise, onları devrede tutan; bunun yanında Kemalist rejim üzerinden kendi dışında bulunan Müslüman kesimleri, bırakın karşı ulusalcı olarak eleştirmeyi, düpedüz İslam dışılıkla tahkir eden bir dil kullanmayı da beraberinde getirmişti.

Bu durum kırsalda, daha doğrusu Kemalist rejimin Türk ulusalcı politikalarına karşı Şafiiliğin kavmi/etnik kimlik olarak kullanılageldiği Kürt taşrasına nazaran, Urfa gibi Sünni mezheplilik olarak Hanefiliğin var olduğu ve coğrafî olarak da Batı´ya ?İstanbul, Ankara vb.- görece yakın bulunan ve Marksist temelli Kürtçü söylemin vücut bulduğu Kürt illerinde ise, daha farklı bir profil çizmekte idi?

Bu illerin en bariz özelliği, merkeze yakın oluşundan dolayı, Osmanlı modernleşmesi sonucunda, eğitim alanında ve buna bağlı olarak da hemen hemen hayatın birçok alanında klasik medrese eğitiminin, işin periferisinde bulunan diğer Kürt illerine nazaran daha az, gevşek ve göreceli/izafî oluşuna koşut olarak, laikleşmeye kapı aralaması idi.

Bu durum Kürtler açısından, bir açıdan avantaj, bir açıdan ise dezavantajlı durum oluşturuyordu. Avantaj; görece de olsa şehirleşme, imkânlardan yararlanma, ülkenin batısı ile ilişki kurma, entegre olma, her açıdan olduğu üzere din konusunda da aklı ön plana alma, ölçülü bir şekilde akılcı olma ve dini yaşama hususunda ?kendine ve topluma yararlı´ hale gelme; dezavantajlı durum ise, ağalık sistemi içerisinde eski ve zor (feodalizm) ilişkileri sürdürme, mezhebi çizgiyi aşamamış imam ve şeyh ikilisi içerisinde sığ ve yoz bir din anlayışıyla gelişmelerin ve aklın gerektirdiği yeni ve esaslı işlerin dışında seyretme ve en nihayetinde, kendisinden kaynaklanan yanlışların faturasının dine kesilmesinin önünü açma gibi yanlışlıklar manzarasının oluşumunu etkilemesi gibi abes ve vebal gerektiren işlere, oluşlara kapı aralamakla kalmıyor, Müslüman Kürt toplumunun ve gençliğinin de geleceğini ipotek altına alıyordu.

Buna rağmen, HDP´nin PKK gölgesi altında kalması, iktidarın, eksik bıraktığı, sorunla bağlantılı birçok sosyal, siyasal ve kültürel konuların yanında, onun anladığı dil olan savaşı, mütekabiliyet esası açısından değil de, teröre karşı haklı, yerinde ve kararlı bir mücadele vermesi dahi, başlı başına Kürt halkının geleceğinin, PKK tarafından ebediyen ipotek altında görülmesini engeller mahiyette idi?

Milliyetçi Solculuk; Kürt Gençliği ve Gelecek

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR