Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Medyanın Gücü ve İzdüşümleri

Bizler illa gemimiz yürüsün diye rotamızı şaşıranlardan olmamalıyız. Bizim rotamız-haritamız ve pusulamız belli. Geçte olsa varacağımız yerin Allah onaylı olması gerekiyor. Gerisi hikâye?


Dünya öyle yoğun bir gündem yaşamakta ki, bugün önem arz edilen şey yarın gündem dışı olabiliyor. Bir şeylerin üzerinden plan yaparken o planınızın rafa kalktığı görüyorsunuz. Bugün bir anlam ifade eden konular yarın değersizleşebiliyor. Bilgi ve olay akışı o kadar hızlı ki takip edemiyorsunuz. Dünya teknolojik ağ ile o kadar kuşatıldı ki dünyadaki en ücra köşesindeki haber sizlerin masasına gelebiliyor ve siz de duyarsız kalamıyorsunuz? Lakin her gündemimiz gelen haberlerin hayrımıza olmadığını bilmemiz gerekiyor.

Yeryüzündeki olaylar dizisi ne kadar çok yönlü olsa da aslında insanların değişmeyen bir gündemi var. Dünyayı yöneten akıl bu insanların düşünmemesi, tefekkür etmemesi, öteleri düşünmemesi için sürekli bir şeyler üretiyor ve piyasaya sürüyor. Oluşturduğu medya ağı ile bir verirken kat be kat daha fazlasını alıyor. Bu âlemde helal ve haram tartışması olmadığı için iştahlarına yetişmeniz mümkün değil. Yalanlarına cevap verecek yetiştirecek ne cümleleriniz yeter ne de mürekkebiniz yeterli. Onlar için tek gösterge yıllık kar oranları ile yaptığı haberlerinden kazandığı ödüller, takdirlerdir. Bu iş için uzman olarak yetiştirildikleri için bizim gibi acemilerin yazıları onların ihtişamına yaklaşamaz bile.

Medyanın amacı halkı bilinçlendirmek diye tanımlanan tarifi artık rafa kalktı gibi. Doğru haberi vatandaşa ulaştırma amacı taşıyan medya şimdilerde yalan-dolan taşıyan araca dönüştü. En acısı ise yalanların döşendiği bu sayfaların daha çok ilgi uyandırdığı ve takip edildiğine şahit oluyoruz. Okunma sayıları dürüst gazetecilik yapan yazarlardan, çizerlerden daha çok olduğu gibi daha çok takip ediliyor. Demek ki toplumsal olarak da yalana alıştırılmışız. Oysa araştıran, sorgulayan toplumlarda bu kadar insanları yanlışa sürükleyen haberlerin çıkmaması lazım. Demek ki bu haberler satın alınabiliniyor. Yani arz talep meselesi?

İslam coğrafyasında zanni bilginin bu kadar revaçta olmasını ancak hakiki bilgiye olan ilginin azlığından kaynaklandığının tespitini yapmak gerek. Hak olmayınca batıl görünür olur. Fasıkların çokluğunu da eklersek, sarmal hale gelen bu zanni bilgi gündem oluşturmaya devam edecek. Maalesef Müslümanlarda da bu zanni bilgilerin ve yalan haberlerin kuşatması altında kalıyor. İslam coğrafyasındaki her acı olay sonrası vicdan rahatlaması adına paylaşılan, beğenilen, hakaret edilen olay-haber-bilgiler çoğu zaman zanni ve yanlı bilginin üretildiği merkezlerden servis edildiğini görmemiz gerekiyor.  Müslümanların ne kadar acı çektiğini, ezildiğini gösterme adına çok paylaşımların değil gerçek paylaşımların ve bilgilerin paylaşılması lazım. Biz doğrulukla tanımlanan peygamber ümmetiyiz. Hiçbir öfkemiz zalim dahi olsa adaletin önünde geçmemeli.

 Öfkemizi yansıttığımız inanmayan ise önemsemiyor, Müslüman ise hafif bir özrü bile çok görüyoruz. Sanal ortamların vicdansızlığına kanıyoruz. Çünkü ses vermiyor. Oysa iftiranın, zanni bilgiyle hareket edenin toplumsal cezası ile Allah tarafından kınanmasını unutmuş gibiyiz. Her eylemin bir hesabı var. Her söylediğimizin-yaptığımızın-beğendiğimizin birer iz düşümü var.

Ülkemizin siyasi zemini çok kaygan ve kaypak. Ahde vefa duygusu maalesef yok. Geleneksel yaşam tarzımızdaki iz düşümleri siyaset sahnesinde de görüyoruz. Yetkinlik-ehliyet-şahsiyetten çok nicelik-iş gören-bağlılık-itaatkâr kimlikler ön planda. Bu mantıkla zamansal-dönemsel olarak iş yapılabilir ama bu mantık çerçevesinden bir medeniyet doğmaz. Medeniyetler fikirlerin çatışmasından en doğru olanın zamanla toplum tarafından sahiplenen, bu sahiplenmenin hayata bıraktığı izlerle oluşur. Bunun için iradeli insanların nitelikli olarak irade beyanı ile birlikte okuyan-araştıran-sorgulayan şahsiyetler olarak daima hakkın ve hayrın peşinde olması gerekiyor. Yapmış olduğumuz işlerin çoğunluk kabul etmiyorsa bile doğru ise toplumsal baskıya (özellikle medya) baskısına yenik düşmemek lazım. İşlerin neye dönüşeceğini tayin eden güçlüler değil Allah´ın ta kendisidir. Allah´ın belki dönerler diye bizlere merhamet ederek zaman tanımasını, Allah´ın bizim yaptığımız yanlışları-işleri onayladığı anlamına gelmez.

Bürokrasimiz bir oligarşi oluşturmuş durumda. Her dönemde devletin iş ve işlemlerinde görünen bazı şahıslar var. Bunların bulundukları makamdan ziyade bu millete ne verdikleri önemli. Hak ve adalet namına yaptıkları neler. Bunların düşüncelerinin toplumsal karşılığı var mı? Tüm bu soruların İslam düşüncesine sahip kişilerce sorgulanması lazım.

Bu manada medyanın algı operasyonlarına dikkat etmek lazım. Dün Rusya düşman iken bugün dost. İsrail ile köprüleri atmıştık bugün anlaştık diye şaha kalkacağız haberleri var. Dün medyada Amerika ile müttefikliğimizin stratejik tahlilleri ve kazanımları yapılırken bugün Amerika çöküyorun alametleri aranıyor. Dün dost insanlar olarak tanıtılanlar bugün düşman, bugün düşman olanlar yarın dost? Çünkü bunların rotaları menfaat ve çıkara dayalı. Hakikate yol alma dertleri yok. Ahlaki bir duruşları da yok. Onlar için kazan kazan politikası işler ve işleyebilir. Lakin bizlerin bulunduğu zeminlerin bu kışkırtıcı gücün uzağında olmalı.

Bizler illa gemimiz yürüsün diye rotamızı şaşıranlardan olmamalıyız. Bizim rotamız-haritamız ve pusulamız belli. Geçte olsa varacağımız yerin Allah onaylı olması gerekiyor. Gerisi hikâye?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR