Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Kürtler, Türkler ve Malazgirt?

Malazgirt´te vukubulan ilk karşılaşma bir açıdan Türklerle Kürtler arasında muahaze altalınan, yani imzalanan ilk antlaşma idi.


Tarihi süreci, bu topraklarda yaşayan hemen herkes bilir. Anadolu´nun kapıları M. 1071´de Türklere açılmıştı. 26 Ağustos 1071 Cuma günü, Anadolu fatihi Sultan Alparslan, büyük bir ordu ile başında Romen Diyojen´in bulunduğu koca Bizans ordusunu, günümüz Muş ilinin Malazgirt ilçe sınırları içerisinde yenip hezimete uğrattığı ve Bizans hâkimiyetine son verdiği bu büyük muharebede, ta ötelerden gelen Selçuklu Türkleri ile sayısı pek önemli olmamakla birlikte,(1) özellikle de Mervani Kürt Beyliği´ne bağlı Kürt askerinin de bu savaşta Bizans´a karşı savaştığı bilinmektedir.

Hemen her şeyden ziyade burada üzerinde durulması gereken önemli bir konu, Kürtlerin hem bölge sakini ve hem de öncesinde, savaş döneminde ve büyük bir ihtimalle sonrasında da asker olarak bulundukları gerçeği idi.

Bunu niye zikrettik? Şundan dolayı; Anadolu´nun Müslümanlaşması, ta ilk halifeler döneminde yapılan seferlerle birlikte, Müslüman Kürtlerinde bu ameliyede büyük orianda yer almaları ve bir çaba içerisinde olmalarını teyit ve tespit etmek içindi?

Keza Selçuklulardan önce, Ege bölgesinde ?Kütahya- Germiyani (Germiyanoğulları) Kürtlerinin kurmuş oldukları bir beylik vardı ve Osmanlı´nın ilk dönemlerine kadar varlıklarını sürdürmüşlerdi. Geldikleri yer ise, Kürdistan´nın ?Irak- Germiyan(2) bölgesi idi?

Malazgirt´e dönelim; Türkler bu ülkeye salt yerleşme kasdı ile değil, ama bu topraklarım Müslümanlaşması için büyük bir askeri gücün eşliğinde geldiler. Gelenlerin büyük çoğunluğu asker olmasına rağmen, savaş sonrası bunların önemli bir kısmı bu topraklarda kalıp yerleşik hale geldiler. Haliyle, gelen Türklerinde önemli bir kısmı, eşyanın tabiatına uygun olarak, Müslüman olmaları hasebiyle Kürt kızları ile evlenip akraba oldular.

Bazı insanlar, ?ama aralarında mezhep fark vardı´ diyeceklerdi. Bir defa Kürtler baştan beri Sünniliğin Eş´arî-Şafii koluna bağlı oldukları gibi, Selçuklu Türklerinin de önemli bir kısmı aynı mezhebi formasyona bağlı idiler. O da gelen Türklerin,  döneminde Sünni Şafii olan İran coğrafyasında iki, üç asır yaşamalarının birer sonucu olan, aynı mezhebi formasyonda mütalaa edileceğini göstermektedir. Ki bu konuda dönemin İran´ın Azerbaycan bölgesi Şafiiliğin en önemli bölgelerinden idi. Ör. Ahi Evren İran´ın Hoy kasabasında doğup daha sonra Anadolu´ya avdet eden Sünni-Eş´arî ve Şafii Türklerinden olup Anadolu´nun  Hanefileşmesi daha sonraki süreçte ivme kazanacaktı.

Kendi kabilelerinin başında Alparslan´ın ordusu içerisinde, belli bir birliği idare etmiş bulunan birçok komutan muhabere sonrası kendi tarafına verilen topraklarda, Selçuklu´^ya bağlı olma şartı ile birer yönetim kurmuşlardı. Bunların en önemlileri bizce, Mardin ve Harput´taki Artuklular ve Tokat-Niksar´da bulunan Danişmenliler idi. Ki bu iki yönetim yapısının başında bulunanlar ise, Selçuklu ailesi ile yakğıın akraba idiler. Yani anlaşılan Kürtler, kız evini, Türklerde erkek evini temsil ediyorlardı. Kürtler Türtklerin dayısı olmaya başlamışlardı.

Ki hiçbir sebepten olmasa dahi, bu konudan bakıldığında Türklerin dayıları olan Kürtlere bir vefa borçları vardı. O da dayı yeğenlik olgusu üzerimden iki farklı halkın kader birliği yapması, aynı toprakları paylaşması, aynı devlet çatısı altında yaşaması ve bunu asırla boyu, hiç aksatmadan sürdürmeleri, başlı başına bir olaydı! 

Malazgirt´te vukubulan ilk karşılaşma bir açıdan Türklerle Kürtler arasında muahaze altalınan, yani imzalanan ilk antlaşma idi. Daha sorma, Osmanlının kuruluşundan birkaç asır sonra yapılan, Kasr-ı Şirin antlaşmasına bağlı olarak, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi arasında, iki halk adına yapılan ikinci antlaşma, yine daha sonra, kurtuluş savaşı döneminde Mustafa Kemal ile bölgenin ileri gelen Kürt büyükleri arasında yapıldığı bilinen görüşme ve adına ne denirse densin, AK Parti Genel Başkanı ve dönemin Başbakanı sıfatıyla Erdoğan´ın, ?siyasi hayatıma da mal olsa, bu sorunu ?Kürt sorununu- çözeceğim? deyip ?silahların bırakılması şartı´ ile yürürlüğe konan çözüm süreci de, tarihsel süreçte yapılan ?son´ an(t)laşma olmormuuştu.

Gelinen süreci biliyoruz. Silahlar susacak, kan akmayacak, Kürt halkı kendi kültürel ve sosyal haklarına sahip olacaklar, var olan ?devlet´ yeniden yapılandırılacak, Kürtlerin tüm hakları istisnasız anayasal güvence altına alınacaktı vs. vs.

Ama Türk devletinin geçmiş dönem hata, yanlış ve günahından kaynaklanan Kürt sorunu, bu iyi çabalara rağmen, belli bir süreç içerisinde uluslar arası bir konuna yükseliyordu. Artık PKK´nin başta yurt içinde kırsalda verdiği silahlı mücadele, Irak ve Suriye faktörü ile, emperyalist güçlerin yararına bir vekâlet savaşına dönüşmüştü.

Gerçi, bu vekâlet savaşını AK Parti, arkasına aldığı olumlu rüzgârlarla her iki toplum ve devlet adına kazanabileceği halde, 2010 anayasa reformu sonrasında iç milliyetçi güçlerin, devreye girmeleri sonucunda oluşan otoriterleşme ve 15 Temmuz´un da hatırı sayılır oranda etkisi ile  ?kesinlikli´ bir sonuçsuzluğa evrilmişti.

Bu arada PKK´nin bağlaşığı sayılan ve aslında onun adına, ama Kürt halkı için mecliste ve yerel yönetimlerde bulunan HDP´nin, tavrı ve yapıp ettiklerine bakıldığında ?kimine göre devletin tutsağı olan- Öcalan´ın, gelinen süreçte, şu ya da bu oranda siyasi bir lidere uygun düşecek oranda entelektüel bir bakış açısıyla olayları olguları tahlil biçimi, HDP´lilerin büyük bölümünü aşacak oranda nitelik taşımaktadır.

Günümüzde, Bitlis´in birçok ilçesinde, köyünde, kentinde önemli oranda Türk nüfusta vardı. Bu hemen herkes tarafından bilinmektedir. Ülkenin birçok yerinde var olan Türk nüfusun önemli bir kısmını, kendilerinin savunduğu Türk milliyetçiliği düşüncesini, ideolojisini savunmadıkları için yok sayan, görmezden gelen, hatta onları vatan haini ilan etmede bir beis görmeyen zevatın Ahlat aşkı bitmek bilmiyordu.

Bu aşk hali, seronomik olarak, her yıl Ağustos ayının 26´sında, devletlü zevatın katıldığı resmi törenlerde, etkisi bir iki gün; bir iki hafta sürüyordu. O da yüz yıllık süreç içerisinde modern saiklerle kurulu bulunan yeni devlete az da olsa bir ivme kazandırıyor olup bu şekilde de devam ediyordu.

Daha sonra, yeni bir dil, yeni söylem ve yine kalkınmacılık adına süre gelen kapitalist ilerleyişe uygun olarak kendine muhafazakâr demokrat diyen AK Parti´nin, bagajında bulundurduğu İslam ve Türklük adına, devletin, yine modern temellerini sarsmadan, hatta eskisinde daha da sağlamlaştırarak oluşturmaya çalıştığı bir vasatta ?birazda FETÖ bahanesi ile- Selçuklu´ya ve Osmanlı´ya özenerek inşa edilen yapının bir nişanesi oarak okunması gereken Beştepe´deki Başkanlık sarayı ile birlikte Ahlat´ta yapılan sarayda, bu tahkimatı güçlendirmekte idi?

İslam soslu muhafazakâr Türklük adına, Türk milliyetçiliğinin öteden beri siyasi anlamda mecliste sözcülüğünü yapan MHP´nin ?ki İYİ Parti bunu kendi adına kabul etmediğini her fırsatta belirtiyordu- de mevcut iktidara destek vermesi gibi sebepler çerçevesinde düşünüldüğünde, Malazgirt meydan savaşının dokuz yüz küsürüncü yılınanda, Kürt sorununun neredeyse uluslar arası bir konum kazanması, Kürdistan bölgesinde yapılan bağımsızlık referandumu, AK Parti´nin başta İstanbul olmak üzere birçok metropol belediyesini seçimler sonucu kaybetmesi, bunun yanında legal Kürt siyasetinin, Ak Parti´nin giderek otoriterleşmesi karşısında diğer muhalefet partileri ile ?bütünsel ve parçacı- süren ve başlayan ilişkisi vb. ardı ardına sıralandığında, Malazgirt ?gücü elinde bulundurduğu sürece´ iktidar ve iktidara yanaşık kanat ve kanatların, kısa bir zaman diliminde de olsa, işlerini kolaylaştıracaktı. O da AK Parti´nin, 2010´dan sonra gömleğinin düğmelerini yanlış iliklemeye başlamasıyla birlikte turnusol kâğıdı işlevine terfi edecek gibiydi?

Keşke öyle olmasa idi, ama?

___________________

Dipnotlar:lu´nun bir

1-Mervani Kürt Beyliği´nin, Alparslan´ın komutasına on bin asker verdiği söylenmektedir. Ki bu rakam, dönemi açısından önemli bir rakamdı. Buda gösteriyor ki bölgede bayağı, meskûn, yani yerleşik(yerli) bir Kürt nüfustan bahsedilebilirdi. Ki bunu da çağdaş sosy0lojik bilgilerin ışığında değerlendirdiğimizde, bölgenin bir Kürt bölgesi olduğu apaçık ortaya çıkacaktı.

Bu çağdaş kriter; toprak, nüfus,tarih ve kültürel  bütünlük olarak ele alınabilirdi. Ki bu veriler aynı zamanda Anadolu´nun ortak bir vatan olduğuna delalet ederdi. Tabii ki Müslim ve gayr-i Müslim unsurları da es geçmeden? 

2-Germiyan; Germ Kürtçede sıcak anlamındadır. Germiyan ise, Eski Türkçede de kullanılan çermik, ılıca anlamındadır. Onların geldikleri bölge Irak Kürdistan´ında şifalı suları ile maruf bir bölge idi.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR