Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Prof. Dr. Bilal SAMBUR


Küresel Yaşlanma Problemi

Yaşlanma, kişinin toplumdan ve hayattan atıldığı, etkisizleştiği ve işlevsizleştiği bir dönem olmamalıdır.


Dünya genelinde insanlığın hızla yaşlanması, tarihin önceki dönemlerinde olmadığı kadar yaşlılık konusunun önem ve gündem olmasına neden olmuştur. Dünyada insan nüfusunun yaşlanma oranının yüksek olması, küresel ölçekte bir yaşlılar sorunuyla insanlığın yüzyüze kaldığını ortaya koymaktadır. Ankara´da düzenlenen 1.Yaşlılık Şurasında, ülkemizde ve dünyada yaşlılık probleminin değişik boyutları ele alındı.

1. Yaşlılık Şurasında yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizde ve dünyada yaşlılık problemini net bir şekilde ifade etmiştir: ?Yaşlılık için üzülmek yerine bu dönemimizi en güzel şekilde değerlendirmenin gayreti içinde olmalıyız. Dünya nüfusu hızla yaşlanıyor. Bir kaç asır önce 40´ı bulmayan ortalama hayat süresi bugün 70´in üzerindedir. Hatta bazı ülkelerde 90´ı zorlamaktadır. Bu durum çözüm bekleyen pek çok meseleyi de beraberinde getiriyor. Batı ülkelerinde azalan genç nüfusun yerini diğer ülkelerden gelen göçmenler kapatıyor. Asya, Afrika, Güney Amerika ortalamanın çok üzerinde büyüyen nüfuslarıyla adeta dünyanın geleceğine talipler. Türkiye´nin durumu vahim değilse de çok da iç açıcı gözükmüyor. Ülkemizde 65 yaş ve üzeri oran yüzde 8,8. Yaşlı nüfus oranımızın yıllar içinde artması ve 2040 yılında iki katına ulaşmasına bekleniyor.? Yaşlılık konusunda Cumhubaşkanımızın himayesinde bir şuranın tertiplenmesi ve konunun kamuoyunun gündemine taşınmasını çok olumlu ve önemli bir gelişme olarak değerlendirebiliriz.

Yaşlılık, insan hayatında, çocukluk, gençlik ve orta yaş gibi tecrübe edilen doğal bir dönemdir. İnsanlar yaşlılık olgusunu tecrübe etmelerine rağmen, yaşlılığa dair bilgilerimiz yeterli değildir. Yaşlılık, keşfedilmeyi, anlaşılmayı ve çalışılmayı bekleyen bir tecrübe olarak önümüzde durmaktadır. Yaşlılık döneminin psikolojik, sosyal, zihinsel ve biyolojik özelliklerinin anlaşılması, yaşlılığa dair anlayışımızın olgunlaşmasına, zenginleşmesine ve derinleşmesine çok ciddi bir katkı sağlayacaktır. Gizemli bir karakutu niteliğinde olan yaşlılık dönemine ait bilginin üretilmesi, olgun bir zihniyetin oluşturulması, yaşlılarla sağlıklı ilişkilerin kurulması, bütün insanlığın önünde duran hayati bir meydan okuma niteliğindedir. Küresel yaşlanma problem, insanlığın beka sorunudur. Gerontolojinin, yaşlılığa dair insanlığın bilgi açlığını gidermeyi amaçlayan bilimler arası bir disiplin olarak geliştiğini görmek olumlu bir gelişmedir.

Yaşlılara dair sahip olduğumuz önyargıları sorgulamamız, bu konuda kendimize çizdiğimiz sınırları aşmamız gerekmektedir. Yaşlılığı, bu dünyadan çok ölümden sonrasıyla özdeşleştiren, yaşlıları yardıma muhtaç, geçmiş yılların nostaljisini temsil eden, hiçbir değişim ve üretim kapasitesi olmayan, bilim, sanat, felsefe, edebiyat gibi alanların dışında algılanan bir grup olarak yaşlıları kurgulayan zihinsel ve sosyal şemalarımızı değiştirmeliyiz. Yaşlılığı, ölüm, tükenmişlik, son ve pasiflik kavramları içinde değil, hayat, üretkenlik, başlangıç ve hareket kavramları içinde ele alan yeni bir bakış açısına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.

Yaşlanma, kişinin toplumdan ve hayattan atıldığı, etkisizleştiği ve işlevsizleştiği bir dönem olmamalıdır. Toplum dediğimiz olgu, çocuk ve gençlerle beraber yaşlılardan oluşan bir insani birlikteliktir.Yaşlıları dışlayan veya onları etkisizleştiren bir yapının, gerçek anlamda toplum olması mümkün değildir. Yaşlı insanlar topluma katıldıkça, faaliyet gösterdikçe insanlığın sahici anlamda toplum olma şanı vardır. Sosyal yaşlanmanın sosyal hayatla bütünleşmesi gerekmektedir. Aktif sosyal hayat, sağlıklı ve üretken yaşlanma tecrübesini yaşamanın olmazsa olmazıdır.

İnsan hayatı, bilgiyle, çalışmayla ve öğrenmeyle yoğrulan bir tecrübe olmalıdır. Çok erken yaşlardan itibaren öğrenmeyi ve bilgiyi hayatımızın merkezi faaliyeti getirdiğimiz takdirde aktif ve üretken bir yaşlanma tecrübesine sahip olmamız mümkündür.Bilgiyle, çalışmayla ve akılla hayatlarını besleyenlerin yaşlılıklarında daha aydınlanmış, olgunlaşmış ve üretken olma imkanları vardır. Nur yüzlü olmak için, akıl nuruyla aydınlanmak lazımdır. Yaşlandığımızda hayata ve topluma nur saçmak için, hayatımızın her alanında bilgiyi ve çalışmayı esas almalıyız. Yaşlılık, bir karanlık son ve kabus değil, kendisine çok erken yıllardan itibaren yatırım yaptığımız ve hazırlık yaptığmız bir olgudur. Yaşlılığımızda nurlu ve geniş ufuklara varmak için, başımızı akılla, bilgiyle ve öğrenmeyle doldurmamız gerekmektedir. Dünyada yaşlanma oranlarnın arttığı günümüz dünyasında, insanlığın yaşlanma bilinci konsepti çerçevesinde kendisini geliştirmeli, farkındalık kazanmalı ve olgunlaşmalıdır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR