Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


MEHMET CÖMERT


Körler Diyarı

Mehmet Cömert'in "yeni" yazısı...


Yaşadığımız şu âlemde inanılması zor ve ilginç kimi olayların vuku bulduğu muhakkaktır. Olup bitmiş her olayı tarihin kayda geçiremediği hakikatini de unutmamak gerekir. Kim bilir kayıtlara geçmemiş veya geçirilmemiş nice olaylar yaşanmıştır şu dünyada. İşte bu türden yaşanmış ilginç bir olayı sizinle paylaşmak istedim. Söz konusu bu olayı ilk defa 1904’de İngiltere’de The Strand Magazine dergisinde, Herbert George Wiliz adında bir yazar kaleme almış.

Yazar, Endiz dağlarında uzun asırlardan beri dış dünya ile ilişkisi olmayan bir köy ve burada yaşayan ahali arasında yayılmış bir göz vebasından söz eder.  Yayılan göz vebası orada yaşayan herkesi kör eder. Bu olaydan sonra köyün dış dünya ile ilişkisi de kesilir artık. Köyde gören tek bir insan kalmamıştır. Bu veba olayını takip eden uzun yıllar zarfında vebadan gözleri körleşen insanların nesilleri de hep kör olarak doğarlar. Öyle ki zamanla körlüğün artık tabii bir hal olduğu zihinlere yerleşir. Bunun bir hastalık olduğu ve tedavi edilebileceğini bilmemektedirler. Zira dış dünya ile hiç bir ilişkileri kalmamıştır. Sanki bu koca dünyada bir tek kendileri yaşıyormuşlar veya dünya sadece kendilerinin yaşadığı ortamdan ibaretmiş gibi bir düşünceleri oluşmuş. Ta ki ilâhi kader onlara bir dağcıyı gönderene kadar. Nevis adında zirvelere tırmanma heveslisi bir şahıs bir gün yolunu şaşırır ve tesadüfen körlerin yaşadığı bu köye rastlar. Nevis ilk anlarda bir şeyler fark eder ama bütün bir köyde yaşayanların kör olduklarını anlamak biraz zaman alır. Gördüğü ilk garip şey, evlerde pencerelerin olmadığını fark etmesi olur. Boyalı bazı satıhların ise birçok renkten oluşan karma karışık bir şekilde boyandığını görmesi de dikkatini çeker. Yanından geçen kimselerin kendisine hiç bakmadıklarını ve bir şey sormadıklarını görünce iyiden iyiye kuşkulanır. Köyün bir köşesinde oturup sohbet eden birkaç kişi görür ve yanlarına yaklaşır. Dikkatle bakınca  hepsinin kör olduklarını fark eder. Nevis selam verir ve kendisini tanıtır. Yolunun buraya nereden ve nasıl düştüğünü anlatır. Kendilerinin görme hastası olduklarını ve tedavi edilirlerse gözlerinin iyileşebileceğini söyler. Köydekiler görmenin ne olduğunu bilemedikleri için kendileriyle konuşan bu adamla alay etmeye başlarlar. Doğrusu kendilerinin hasta olduğunu söyleyen bu adama kızarlar da. Nevis körlük ve görmenin ne olduğunu biraz anlatmaya çalışınca körler diyarının sakinleri iyiden iyiye kuşkulanır ve sert tepkiler göstermeye başlarlar. Kimisi bu adamın aklını kaçıran hasta biri olduğunu söyler. Diğer bazısı da bunu yakalayıp gözlerini çıkarmayı önerir. İşin ciddi olduğunu anlayan Nevis çareyi kaçıp orayı terk etmede bulur. Arkasını dönüp kaçarken kendi kendine şöyle der:  “Aman Allah’ım, bunlar nasıl oldu da görmeyi bir hastalık ve delilik belirtisi, körlüğü de sağlıklı bir hal olarak bellemişler.”

Hikaye çok ilginç değil mi? Evet ama dikkatlice bakıp düşününce şu yaşam sürdüğümüz zamanda yaşadıklarımızın bu kıssadakinden pek farklı olmadığı anlaşılır. Körlüğün gözde olmasının tehlike ve zorluğu inkar edilemez. Ancak körlük akılda, kalpte ve diğer duyularımızda olunca çok daha tehlikeli ve zararlı olur elbette.

Cehaletin bilgi, sadakat ve doğruluğun aptallık, sömürünün başarılı bir ekonomi, bozgunculuğun ıslah, zulmün de adalet sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz maalesef. İnsani değerlerin ters yüz edildiği ve buna karşı durmanın cürüm sayıldığı her yer körler diyarıdır elbette. Fakirliğin, şiddetin, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının olduğu her ülke de körler diyarıdır.

Hayatın anlamını ve amacını bilmeden yaşayan, tek hedefi arzuların tatmin edilmesi bilen bir topluluk da körler topluluğudur. Evet, şu zamanda insanlara bulaşan imansızlık ve ahlâksızlık körlüğü,  gözlerin görmediği malum körlükten çok daha beter ve tehlikelidir. Kalp ve akıl görmeyince gözlerin görmesinin ne faydası olabilir? 

İlahî kelam  kalp körlüğüne dikkat çeker:

İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar”.(Bakara, 286)

Ve onların kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran’da sadece Rabbini “bir ve tek” (ilah olarak) andığın zaman ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler”. (İsra, 46)

Hasılı kalbin Allahutaala’ya karşı kör olması, dünya gözünün kör olmasından daha şiddetlidir

Körlük idraksizliktir.

 Körlük hakikatleri görememektir.

 Körlük görünmeyen alemden kendisine gelen tesirlerden bihaber bulunmaktır.

 Körlük görünmeyen alemden yapılan yardımları idrak edememektir.

 Körlük her şeyi tesadüfe bağlayarak, karşılaşılan olayların kör tesadüften ibaret olduğunu sanarak, o olaylardan alınabilecek mesajları alamamak, olayların dilinden anlayamamaktır.

 Körlük kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, yeryüzünde niçin doğduğunu idrak edememektir.

Körlük kalbin ölmesidir. Merhamet ve sevgiden mahrum kalmaktır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR