Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Konuştuklarımız yazdıklarımız tekerrür ediyor

Acılarımız ve sorunlarımız aynı olunca bizimde konuştuklarımız, yazdıklarımız da aynı oluyor. Kelime ve cümleler birbirini kovalıyor ama benzer içerikler arz ediyor. Yazanda, okuyanda tekrar ediyor. Yani konuştuklarımız, yazdıklarımız tekerrür ediyor.


"Bir bak, zaman ve mekân, nasıl kuşatılmışız;
Belli ki, en tepeden en dibe atılmışız..."

Üstat Necip Fazıl bunu yazarken hangi duygular ile yazdı bilemiyorum ama bizim duyguları yansıttığı için,  halimizin fotoğrafını bu cümlelerle iyi ifade ettiği için kendisini rahmetle anıyoruz.

Acılarımız ve sorunlarımız aynı olunca bizimde konuştuklarımız, yazdıklarımız da aynı oluyor. Kelime ve cümleler birbirini kovalıyor ama benzer içerikler arz ediyor. Yazanda, okuyanda tekrar ediyor.  Yani konuştuklarımız, yazdıklarımız tekerrür ediyor.

Oysa tarih tekerrürden ibaret tezi her ne kadar zamanın aklı tarafından savunulsa da; biz tarihin şahitleri olarak, tarihi ders ve ibret almaktan ibarettir düsturunu savunuruz. Olayların benzerliği yüzünden bizim aynı olay ve sonuçlarla karşılaşacağımız tezi, çaresizlik ve Sünnetullah´ı doğru okumamak olarak karşımıza çıkar. Bu olaylar başımıza geliyorsa, bu ders almadığımız, aynı hataları tekrar ettiğimiz içindir. İlahi sünnetullah gereği  ?Bu başımıza nereden geldi?? sorusuna; ?kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir?? (Şura-30) cevabı verilir.  Siz hayırda kalırsanız, Allah size hayır kapılarını açacaktır ve sizin kaderinizi dosdoğru yol üzerinde olmasını sağlayacaktır. Kötülüğe dönerseniz, Allah´ta size tükenişin yollarında size bir kader tayin edecektir. Yani niyetimiz-yürüyüşümüz-amellerimiz rotamızı belirleyecek.

Dolayısı ile ileri doğru yol alırsanız konuştuklarımız, yazdıklarımız tekerrür etmeyecek, yeni şeyleri konuşuyor olacaktık. ?Bir günü, diğer günü ile aynı olan ziyandadır ? sözü bizim için tekerrür etmeyecekti. Lakin her günümüz aynı olunca bu söz ziyan kapısını aşındırdı. Şunu da belirtelim; yeni şeyler söyleyenlerin sözü de bu zamanda kıymeti pek bilinmiyor. Bunca acılarımız ve sorunlarımız varken ?Bu ne konuşuyor-yazıyor? diyenler az değil. Bu sefer acılarımız ve sorunlarımız dile getirildiğinde de ?Hep aynı şeyler denilip? okunmadan sanal çöpe atanlar da az değil? Anlayacağımız hiç kimseye yaranılmıyor?

Yukarıdaki mısralar, bizim tarih içinde nereden nereye evirildiğimizi gösteriyor. Dünyaya fikri-ilmi-gücü ile hükmeden bir medeniyetin evlatları,  şimdiki zamanlarda zilletin pençesinde debeleniyor. Küfür; bilgisi-ideolojisi-gücü ile bize dünyayı dar ediyor. Ona karşı koyacak fikirleri-ortamları-kurumları-hareketleri daha yolun başında değersizleştiriyor-yok ediyor. Başımızı kaldırmaya bile müsaade etmiyor. Söz söylemeye fırsat vermiyor. Verse dahi sana sınırlar belirliyor. Bu hal içinde elbette kendi yolumuzu bulmak zorlaşıyor. Bunda batının bizi saran hegemonyasının büyük rol oynadığı biliyoruz. Güçlü ekonomileri, güçlü sistemsel yapıları, güçlü felsefi eğitim anlayışları ile baş etmek epey yetkinlik ister. Toplumları kasıp kavuran kültürleri(yozlaştırıcı olsa da), modası-medyası her türlü belası bizi kuşatmış? Genç nesiller popüler kültürün hayranlığı ile sanal ortamlarda kayboluyorlar. İnternette dolaşmanın haz ve hızı onlara o kadar cazip kılınmış ki; geleceğimize şimdiden darbe vurdu bile. Sistemlerin kurucularının hesapları para ile dolarken, bizim gençlerin cep harçlıkları eriyip gitmekte. Sadece cepleri boşalmıyor tabi? Kafaları, kalpleri de boşalıyor. Aşırı özgürlük hayalleri ile sorunlu ve de sorumsuz bir eda ile anne-babalarına ahlar-vahlar çektiriyorlar. Aileler şimdilerde aman başına bir şey gelmesin telaşı içinde. Güvenlik kaygısı yüzünden şahsiyetleri ve ahlakları ile uğraşacak zaman bile bulamamaktadırlar.

Evin bereketi çoktan kaçtı. Yağmurdan kaçarken doluya tutulma misali, aileler eskiden tv´den sakınırken, şimdi her ele bir tv.(akıllı telefon) yapışı verdi.  Artık benim eşyam, benim özelim diye haramlar oda oda dolaşıyor. Aile içi iletişim bitti bitecek. Zaten var olan iletişim bile tartışılır. Ahlaki olmayan, kaba, içi boş kelime-cümlelerimiz bırakın kalbe; kulağa bile ulaşmıyor. Hal böyle de olunca; genç neslimiz bu coğrafyada yaşamalarına rağmen, İslam kültürünün tüm izleri hayatlarından yavaş yavaş siliniyor. Tüm bunlar zoraki mi oluyor, tercih ile mi oluyor dersiniz?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ?Kur´an´ın girmediği bir kalp karanlık bir kalptir. Kur´an´ın girmediği bir ev harabe bir evdir?  diye Mardin´de sabah namazı sonrası cemaate seslendi. Altına imzamızı atarız. Lakin her ev yukarıda belirttiğimiz tehlikenin altında... Kimi evler zaten bu tehlike yüzünden yıkılmış. Kalpler zaten Kur´an´dan uzaklaşmakta.

Lakin asıl sorun; bu tehlikeler ve ahlaki olmayan unsurlar sistemsel olarak bu ülkede insan hakları adı altında muhafaza edilmekte. Laik devlet yapısı içinde Müslüman kalmak ve Müslümanca işler yapmak zaten tartışılırken; devlet adamı olarak Diyanet´in bu sorunu nasıl çözeceğine dair somut örnekler verilmesi,  geleceğimiz açısından daha umut verici olurdu. Dahası her ev-kalp-sokak-kurum-okul-meclis-sistem Kur´an ile buluşmalı cümlesi bizi daha çok mutlu edebilirdi. Neyse ki bunu da şükür...! Çünkü İslam´ı sadece kalbe indirgeyen, felsefi tartışma malzemesi yapan, entelektüel bilgi hazinesi olarak görenleri, İslami ortamları sosyalleşme-etkinlik ortamlara dönüştürenleri görünce bu sözlere eyvallah diyor insan.

Anlayacağınız bu yazımızda tekerrürden ibaret oldu? Vesselam?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR