Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


Kemiğin Bozduğu Dostluk

?Dostluklar, günah ve küfür üzerine kurulunca, kıyamet gününde düşmanlığa dönüşür. Muttakiler, yani birbirine karşı dostluklarını iman ve takva temeli üzerine bina eden muvahhidlere gelince, bunların dostlukları o günde düşmanlığa dönüşmez.


Mevlana, öğrencileriyle gezerken yolda iki köpeğin yan yana uyuduğunu görmüşler. Öğrencilerinden biri ´´Şunlara bakın nasıl da dostça uyuyorlar´´ demiş. Mevlana ´´Sen aralarına bir kemik at da dostluklarını o zaman gör´´ demiş.

Menfaat eksenli dostluğun merkez kırılma noktası, çıkarların çatıştığı andır.

Yüze karşı tebessüm, arkadan çekiştirme dostluğun yüz karalığıdır.

Hakikat tektir: dostluklar beklentiler ve menfaat üzerineyse, beklentilerin karşılanmadığı, menfaatin bittiği anda dostluk maskesi düşer. İşte ibretlik bir hikaye

Üç tane can-ciğer arkadaş varmış. Bunlar da tabiatın tadını çıkarmak için yemyeşil dağlara tırmanmaya başlamışlar. Konuşa konuşa yürüyorlar, ağır ağır ormanın derinliklerine dalıyorlarmış.

Bir süre sonra yorgunluk hisseden bu üç arkadaş kocaman bir çam ağacının gölgesine oturmuşlar. Az ileride usulca akan bir derenin şırıltısını duyuyorlarmış. Bahar yeli yaprakları hafif hafif sarsıyormuş.

Bu üç arkadaş sohbet ederken, birisinin eline çiviye benzer bir şey batmış. Elini kanatan şeyi merak eden adam toprağı sıvazlarken birden demir bir kapak yerinden oynamış İyice meraklanan adam kapağın altında ne olduğunu öğrenmek istemiş ve kapağı kaldırmış. Bir de ne görsünler, içeriye doğru uzanan karanlık mı karanlık daracık bir yol çıkmış ortaya. Önce ürkmüşler karanlıktan. İçeri girmekten çekinmişler. Fakat bir cesaret gelivermiş üzerlerine başlamışlar yürümeye.

Yirmi adım ancak yürümüşler, birden karşılarına üç adam boyunda bir kapı çıkmış. Korkarak itmişler kapıyı. Bu kapı, büyük bir odaya açılıyormuş. Üç arkadaş hayretler içinde kalmışlar. Sanki odanın içinde güneşten bir parça varmış. Parıl parıl parlıyormuş oda. Çil çil altınlar, küme küme duruyorlarmış yerlerde. Yakutlar, elmaslar, inciler?

Çılgına dönen adamlar mücevherlerin içine atmışlar kendilerini. ?Zengin olduk, zengin olduk? diye bağırıyorlarmış. Bir süre sonra yorulmuşlar ve bir köşeye oturmuşlar. Birisi;

? Bu mücevherleri nasıl taşıyacağız, diye sormuş.

Diğeri bir fikir atmış ortaya:

? Ben şehre gideyim. Siz burada bekleyin. Atları alıp hemen dönerim. Sonra da hep beraber yola koyuluruz.

Bu fikir kabul edilmiş. İkisi beklemeye başlamışlar, üçüncüsü şehre doğru yola çıkmış. Giderken aklına öyle kötü düşünceler girmiş ki; arkadaşlarını öldürmeye karar vermiş. Şöyle düşünmüş:

? Neden o kadar parayı üçe böleyim ki? Paranın tamamı benim olabilir.

Bu düşünceden bir türlü vazgeçemiyormuş. Eve varınca karısına;

? Artık çok zengin olacağız, demiş. Hemen tencereler dolusu yemek hazırla. Arkadaşlarım acıkmıştır. Onlara götüreceğim. Ben çarşıya gidiyorum, almam gerekenler var.

Adam evden çıkmış, tanıdığı ne kadar kişi varsa bir bir ziyaret etmiş. Atlarını bir süre için ödünç almış. Eve dönerken kuvvetli bir zehir satın almayı da unutmamış. Heyecanla eve gelmiş, karısının yemekleri hazırladığını görünce daha bir heyecan kaplamış yüreğini.

Karısı görmeden cebindeki zehri çıkarmış, yemeklere koyup bir güzel karıştırmış. Daha fazla zaman kaybetmeden yemekleri yanına almış ve atlarla yola çıkmış. Giderken de düşüncelere dalmış:

? Şimdi arkadaşlarım ne çok meraklanmışlardır. Pek de acıkmışlardır. Kim bilir nasıl da yiyecekler bu lezzetli yemekleri. Ben de onları seyredeceğim. Yaşasın hazinenin tamamı benim olacak. İkisini de öldüreceğim.

Fakat hazinenin yanında kalan iki arkadaşı da boş durmamışlar. Onların da akıllarında kötü düşünceler gezinmekteymiş. Aralarında şöyle konuşmuşlar:

? Gelir-gelmez onu öldürmeliyiz. Neden hazineyi üçe bölelim ki? İkiye böleriz daha çok paramız olur.

Heyecanla bekliyorlarmış. Biri kapının sağ köşesine, diğeri kapının sol köşesine yerleşmiş. Saatler geçmiş aradan ve nihayet atların nal seslerini duymuşlar. Adam da arkadaşlarına seslene seslene geliyormuş:

? Ben geldim. Güzel güzel yemekler getirdim size.

İçeriden sevinç çığlıkları yükselmiş, fakat yerlerinden kımıldamamışlar:

? Hoş geldin, sevgili dostumuz. Gözümüz yollarda kaldı. Nerelerdeydin? Bizi merakta bırakman hiç doğru değil.

Adam yavaş yavaş odaya doğru yürümüş. Tam kapının ağzına gelmiş ki; ikisi birden adamın üzerine atlamışlar. Bir çırpıda öldürüvermişler arkadaşlarını. Hiç de üzülmemişler bunu yaptıkları için. Güle-oynaya yemekleri önlerine çekmişler. Başlamışlar afiyetle yemeye. Fakat pek kısa bir aradan sonra zehir etkisini göstermiş. İkisi de ne olduğunu anlayamadan son nefeslerini vermişler.

Böylece hazineye üçü de sahip olamamış. Açgözlülükleri yüzünden hazinenin tamamını kaybetmişler.

Aslında bu hakikat dünyadan ahirete açılan bir pencereden daha iyi görülmektedir. Bunu Allah´ın dostu lakabıyla ünlü İbrahim Halilullah şöyle dillendirmektedir:

?(İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah´ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.? (Ankebut/25)

Menfaat eksenli arkadaşlıkların düşmanlığa dönüşmesi kaçınılmazdır.

Peki, gerçekten dünya kazancı uğruna satılan imanın karşılığında elde edilen kar kazanç getirir mi?

?İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.? Bakara/16

Dostluğun ete kemiğe büründüğü ve dostluğun gerçek nedeni olarak dünya menfaatinin olduğu anlaşıldığında, ortada dostluk diye bir şey kalmayacaktır. Kalmadığı gibi nefret ve düşmanlığın nedeni olacaktır, dünyadaki menfaat birlikteliği.

?Dostlar orada birbirine düşmandır. Takva sahipleri hariç?? Zuhruf/67

?Dostluklar, günah ve küfür üzerine kurulunca, kıyamet gününde düşmanlığa dönüşür. Muttakiler, yani birbirine karşı dostluklarını iman ve takva temeli üzerine bina eden muvahhidlere gelince, bunların dostlukları o günde düşmanlığa dönüşmez.

Dünyada iken aralarında sevgi ve muhabbet bulunan kimselere gelince, eğer bu sevgileri dünyalık ve dünyanın hoşluklarını elde etmek maksadıyla kurulmuşsa, bu arzu ve neticeler Kıyamette devam etmez, aksine orada bir takım elem ve belaların meydana gelmesine sebep olur. Böylece de dünyadaki bu sevgi, Kıyamette öfke ve nefrete dönüşür. Fakat dünyadaki sevgilerini gerçekleştiren sebep muhabbetullah, Allah´a hizmet ve Allah´a itaatteki ortak nokta olursa, işte bu sebep değişmez ve yerini başka bir şeye bırakmaz. Böylece, Kıyamette de sürüp gider ve hatta dünyadakinden daha güçlü, daha temiz, daha mükemmel ve daha üstün olur.?

Dünya menfaati ete kemiğe bürününce, dostlukların gerçek yüzü ortaya çıkar; köpeklik.

Menfaat dostluklarının sonu dünyada düşmanlık ve nefret, ahirette ise ateş ve hüsrandır.

?Allah buyuracak ki: "Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lânet edecekler. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!" diyecekler. Allah da: Zaten herkes için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir.? (Araf/38)

?İşte acı bir komedi böyle başlıyor. Dostluk ve arkadaşlık içerisinde olan insanlar birbirini düşmanlıkla suçluyorlar. Sonrakiler ilk gelenleri suçlayarak cezanın en kötüsünün verilmesi için Rabbimizden ?Rabbimiz bunlar bizi saptırdılar. Bunlara ateşten kat kat azap ver? diye istekte bulunuyorlar.?

Oysa dünyada ne muhabbetler yaparlardı! Birbirini yere göğe sığdıramazlardı. Yalakalığın en alasını yapar ve yüzlerindeki iğrençliği sözde dostluk maskesiyle örterlerdi. Ama ortadaki kemiğin ateş olduğu, uğruna mücadele ettikleri menfaatin yolunun cehenneme çıktığını görünce en kolay yolundan hemen birbirini satarlar.

Bir kemikle biten dostlukların sahipleri her zaman yanındakini satacak bir psikolojidedir. Önemli olan onun çıkarı ve sahip olacağı imkânlardır. Gerisi angaryadır.

İşte bunun için dostluğunun hüsrana uğramayacağı insanları, muttakileri yaren edinmek, geleceğin huzur ve mutluluğu için en emin yoldur.

---------------------------------------------------

-Fahruddun Er Razi-Tefsir-i Kebir-  Huzur yayınları c. 19 s. 544 Bkn. Ömer Nasuhi Bilmen- Kur´an-ı Kerimin Türkçe Meali ve Tefsiri- c.7 s.395 Bkn. Mevdudi- Tefhimul Kur´an- c. 4 s. 243

-Seyyit Kutup-Kur´an da Kıyamet Sahneleri- Ravza Yayınları- s. 150

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR