Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


İsrafa Giden Yol

"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, abdest almakta olan Sa´d´a uğramıştı: "Bu israf da ne?" buyurdular. Sa´d: "Abdestte dahi israf olur mu?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet! Cevabını verdi, akan bir nehir üzerinde olsan bile!"


Bir delikanlıya yüklü bir miras kalmıştı. Gencin ahlakı kısa zamanda değişti. Elindeki serveti har vurup harman savurmaya, hesapsız harcamaya başladı. Kısa sürede işlemediği haram, yapmadığı kötülük kalmamıştı. Bir dost meclisinde delikanlıyı birden karşımda görüverdim. Usulca yanına yanaşarak:

?Oğlum, gelir akan bir sudur. Zevk ve sefa ise dönen bir değirmen. Hesapsız harcayabilmen için gelirinin de hesapsız olması lazım. Madem bu mirasın dışında bir gelirin yok, israfı bırakmalısın! Gemicilerin şöyle bir sözü vardır;

?Eğer dağlara yağmur yağmazsa, Dicle bir yıl içinde kurur, cılız bir dere olur.?

Delikanlı eğlencenin keyfine öylesine dalmıştı ki, sözlerim bir kulağından giriyor, ötekinden çıkıyordu. Ben sözümü bitirince, o şöyle dedi;

?Mutlu yaşayan, saadetler süren bir insan, gelecek sıkıntıların korkusuyla şimdiki keyfinden vazgeçer mi? Git sen de eğlen ve yaşamana bak bey amca, beni dert etme!?

Sırtımı dönüp yanından uzaklaştım. Az zaman sonra, tahmin ettiğim felaket aynen geçekleşti. Mirasyedi delikanlı, bütün servetini tüketerek beş parasız kalmış, dilenecek duruma düşmüştü. Onu görünce içimden şöyle geçirdim: ?İnsan, sarhoşluğun sınırına vardı mı, darlık gününü düşünmüyor.?

Emeksiz kazancın değeri de yoktur, hayrı da. İnsan sahip olmak için çaba sarf etmediği şeye gereken önemi de vermemektedir.

Aslında bu olay bize çocukların yetiştirilmesinde nasıl bir yol izlememiz gerektiğiyle ilgili de ipucu vermektedir. Sorumsuz ve serseri diyeceğimiz bir gençliğin oluşumu aslında sözde iyi niyetlerden kaynaklanmaktadır. ?Biz gençken sıkıntı çektik, çocuklarımız sıkıntı çekmesin? mantığı aslında mirasyedi evlatların tohumunu atmaktan farksızdır.

Çalışmanın, emeğin, alın terinin, kazanmanın yorgunluğunu damarlarında hissetmeyen birisi elindekileri har vurup harman savuracaktır. Bununla birlikte hep birilerinden beklenti içinde olacaktır. Bu da genci bağımlı bir kişiliğe dönüştürecektir.

Özgünlüğü olmayan zavallılar ordusu, mirasyedilerden ve var olma mücadelesini göze alamayanlardan oluşur.

Bu hikâyede iki konuyu ele alacağız. Birincisi çocuklarımıza kendileri olma ve özgün kişilik geliştirme yöntemi. İkincisi ise, israfın insanı nerelere düşüreceğidir.

Aslında peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), bu hususta şöyle bir nasihatte bulunmaktadır;

"Yedi yaşına geldi mi çocuğa namazı emredin, on yaşına geldi mi kılmadığı takdirde dövün.?

Aslında bu hadisi değerlendirirken, sorumluluk bilincini geliştirmenin öneminin vurgulandığını düşünüyorum. Yedi yaşında bir çocuğa namazı öğretmek, ona sorumluluk vermekle alakalıdır. Yedi yaşından on yaşına kadar alışkanlık haline getirdiği namaz, on yaşından sonra huya dönüşecektir.

Peygamberimiz sözleriyle inananların şahsiyetlerini inşa etmeye çalışmaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman, hikâyemizdeki çocuk gibi, sorumsuz, müsrif, vurdumduymaz bir kişilik kırılması yaşamış bireyler olmamak için sorumluluk bilinci taşımak gerekir. İşte namaz küçük yaşta bu bilinci verecek bir adımdır.

Hayata dair bir takım idealleri, hedefleri olan ve bu gayesi doğrultusunda çaba sarf eden küçük birey beleşçiliğe prim vermeyecektir. Namaz ilk önce vakitleri disipline etmesini sağlar. Sonra kendisini bir gözetleyicinin varlığından haberdar olarak, açık ve gizli kötülüklerden uzaklaşır. Namaz kılanlarla bir olma, birliktelik bilinci gelişir. Bu birliktelik bilinci paylaşımcı bir karakterle hayatta ?biz? bilincini geliştirir. Bu da, kendi nefsi için yaşama, har vurup, harman savurma mantığından uzak bir anlayış geliştirir.

Konumuzun ikinci kısmı israftı. Sorumluluk bilincinden uzak bir yaşam avarelik ve hovardalığa yelken açılmasına zemin hazırlar. Elinin emeğini tatmayan, zorlanmadan kazanan, istediği anında olan kişi, elindekileri kolay tüketir.  

Kolay elde edilen, kolay kaybedilir. Bedeli ödenmeyen kazancın değeri bilinmez.

İşte yukarıdaki örnekte olduğu gibi genç, sahip olurken emek vermediği malı gelişigüzel harcamaktadır. Bir mal alırken miras malımı, kendi kazancın mı diye sorulur. Miras malı diyenle pazarlık yapılır. Çünkü kendisi kazanmadığı için gelecek kazancın azlığı çokluğu önemli değildir. Ama kendi eliyle kazananla kolay pazarlık yapılmaz. Çünkü insan emek verdiğini ucuza vermek istemez.

Gencin birisi evlenmek ister. Bu isteğini babasına söyler. Babası, çocuğa ; ?Oğlum git bana bir altın getir, seni evlendireyim? der. Çocuk gider annesinden bir altın alır, babasına getirir. Babası altını alır, beraberce evlerinin yanındaki göle giderler. Çocuğun getirdiği altını göle atar. Çocuk şaşkın şaşkın bakar. Baba: ?Oğlum, git bana bir altın daha getir? der. Çocuk bu sefer amcasından bir altın alır, babasına getirir. Babası o altına da aynı işlemi yapar. Bir daha altın ister. Çocuk bu sefer dayısından, alır getirir. Ama altının akıbeti aynı olur.

Baba bir daha altın isteyince, genç kendisinin çalışmasından başka bir yol kalmadığını görür. Gider bir ay boyunca bir işte çalışır. Kendi alnının teri, elinin emeğiyle altını kazanır. Yorgunluk yüzünden okunan genç, altını getirir babasına verir. Babası aynı yolu izlemek için, genç ile birlikte göle doğru yürür. Genç altının akıbetini bilir. Ama bu sefer yola çıkıp, gölün kenarına geldiklerinde, babası altını atacağı zaman hemen babasının eline yapışır: ?Dur baba ne yapıyorsun! O altını kazanmak için ben bir ay çalıştım. Atmana izin vermem!?

Baba: ?Tamam oğlum bu altının senin olduğun anlaşıldı. Artık sorumluluğun farkına varmışsındır. Emeğiyle kazanç ele edemeyen kişi aile sorumluluğu alamaz. Bunun için senden, senin kazandığın altını istedim. Şimdi seni evlendirebilirim? der.

Emek verilmeyen şeyin kaybedilmesinin bir ehemmiyeti yoktur. Çünkü onda alın teri, yorgunluk, gayret ve anlam yoktur. Ama elde edilen şeyin kişinin kendi bileğinin hakkıyla gerçekleşmişse onu kaybetmeye tahammül yoktur.

Aslında israfa giden yol tam da buradan uzaklaşmaktan geçmektedir. Sorumluluk levhasını gösteren yola burun kıvırarak, tüketim çılgınlığı yoluna sapan kişi tükettiğinin farkında olmayandır.

"Ey Âdemoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyerek gidin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah müsrifleri sevmez" (A´raf, 31)

Allah´ın sevgi yollarından birisi de, harcamada dengedir. Ölçülü bir yaşamdır. Ne cimri dedirtecek kadar eli kapalı, ne de saçıp savurucu dedirtecek kadar eli açık olunmamalıdır. Sorumluluk bilinciyle hareket edip, hem paylaşmasını bilmeli, hem harcamasını hem de harcama da kontrolü bilmelidir.

Günümüzde müsrifliğin bir başka yolu ise, kredi kartlarıyla yapılan alış verişlerdir. AVM´lerde yapılan kartlı alış verişlerde, nakit para verilmediği için, bazen ihtiyaç olmayan şeyler alınmakta ve ay sonu hesap ödemesinde sıkıntılar yaşanmaktadır.

Bu hususla ilgili efendimizin bir sözü şahanelerinde şu hususa vurgu yapılmaktadır:

"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, abdest almakta olan Sa´d´a uğramıştı:  "Bu israf da ne?" buyurdular. Sa´d: "Abdestte dahi israf olur mu?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet! Cevabını verdi, akan bir nehir üzerinde olsan bile!"

Helal bir işte, hayır olan bir eylemde bile fazlalık israf ise varın siz harcamalardaki, zamanı kullanmaktaki ölçüsüzlüğümüzü göz önünde bulundurun. İşte bu anlayışta yetişen bir genç, ne kendisine miras klan malı, ne emeğiyle kazandığını, ne de kendisine emanet edilen bir metaı asla gelişigüzel harcamaz. Harcamalarında ölçüyü asla elden bırakmaz.

Olmayan parayı harcamak insana kolay geldiği için, kartla yapılan alışverişlerde israfın sınırı olmuyor. Geçenlerde bir arkadaşla konuşuyorduk. Ekonomik sıkıntısı vardı. Ama buna rağmen ihtiyaç olmadığı halde küçük çocuğuna, sırf hoşuna gitti diye yüz elli liralık alışveriş yapmış. Bu harcama en basitinden israftır. Her hoşumuza gideni, ölçüyü, ihtiyacı gözetmeden almaya kalkmak Allah rızasına perde olma ihtimali yüksektir.

İsrafa giden yolun en önemli bendi, sorumluluk bilinci ve kanaattir.

İsrafa giden yola girenlerin akıbetinden ders almayanların sonu da ibretlik olacaktır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR