Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İslamcılık Üzerine Düşünmek

Aynı Kur´an ayetinden İŞİD de ürüyor, FETÖ ve Nakşilik de. Kuşkusuz İŞİD ve El-Kaide´yi üreten bir sosyal zeminin olduğunu da kabul etmek gerekir.


Son zamanlarda gerek ülke içinde gerek ülke dışında İslamcılık üzerinde yürütülen tartışmalar, uygulamalar ve İslamcılığın şiddetle ilişkisi gibi konular İslamcılığı yeniden gündeme getirdi. Aslına bakılırsa İslamcılık hareketinin tarihi, Osmanlı Devleti´nin yıkılışı süreçlerine kadar geri götürülebilir. Osmanlı Devleti´nin yıkılış sürecine tanıklık eden aydınların çözüm önerilerinden biri de İslamcılık akımıdır. Kuşkusuz, devletin çöküş sürecinde bütün akımların çözüm aradığı sorun, devletin çöküşünü önlemektir. İslam dünyasının baştan aşağı sömürge konumuna düşmesi, bu durumun nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda arayışların da beraberinde getirmiştir. İslamcılığın sömürge ve dolayısıyla Batı karşıtı olması konusunun köklerini burada aramak gerekmektedir.

Kuşkusuz hiçbir akım ortaya çıktığı coğrafi ve kültürel ortamların etkisinden bağımsız yorumlanamaz. Bundan dolayı, doğru ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak için, İslamcılığın doğuş koşullarını ve yaşadığı dönüşümleri göz önüne almak gerekir. Zaman ve koşulların değişmesiyle öne sürülen çözüm önerilerinin farklılaşması da normal karşılanmalıdır. Kaldı ki, bütün zamanlar için tek bir çözüm yönteminin oluşturulması mümkün değildir.

İslamcılık akımı genel bir bakışla incelendiğinde, İslamcılığın ortak özellikleri olduğu gibi, içinde çok değişik ilkeleri olan grupları barındırdığını kabul etmek gerekecektir. Bundan dolayı bütün farklı İslamcı anlayışları aynı kategori içine koyarak değerlendirmek de hatalı sonuçlar verecektir. Genellikle yapılan yaygın hatalardan biri, tüm İslamcılık arayışlarını aynı kavram altında toplama çabasıdır.

Batılı sosyoloji, El-Kaide, İŞİD, Ak Parti, İhvan vb. hareketlerin tamamı İslamcı hareketler içinde değerlendirilmektedir. Kuşkusuz İslamcılık değerlendirmelerinin Batı´dan gelen oryantalist bakışın ötekileştirici etkisinden etkilenmiştir. İslamcılık eleştirileri öncelikle, oryantalistlerin yaptığı gibi, mahkum edici değil, anlamaya çalışmak üzerinden temellendirilmelidir.

İslamcılığı, Müslüman entelektüellerin yaşadıkları dönemin sorunlarına yoğunlaşarak, bu sorunlara Kur´an ve Sünnet temelinden kalkarak siyasal, ekonomik ve toplumsal yönden çözüm arama çabası olarak görmek ve önemsemek gerekir. Üstelik bu çaba meşrudur ve haklıdır. Göz önünde tutulması gereken bir önemli konu da şudur: İslamcılık, İslam değildir. İslamcılık, İslam´dan yola çıkarak zamanın koşullarına cevap aramak kaygısıyla ortaya konan beşeri bir ideolojidir. Konumu, bilgisi ne olursa olsun bir insanın ürettiği düşünce dinin yerine konamaz.

Her düşünce ve ideoloji içinde işbirlikçi, ajan, dahası münafık tipler olabilir. Bunlara bakarak bütün düşüncenin tamamı mahkum edilemez. İŞİD var diye, İslam´dan hareketle terör yapıyor diye ne Müslüman olmaktan vazgeçmek, ne de İslam iflas etmiştir genellemesine gitmek mümkün değildir. İslamcılık ve İslam´ın aynı şeyler olmadığını bilmek ve bazılarının İslamcılık adına münafıklık yapmalarından dolayı İslam´ı temel alarak çağdaş sorunların çözümü için kullanılacak zihinsel çabalardan vazgeçmemek gerekir. Kuşkusuz İslam dünyası, siyasal, ekonomik ve askeri yönden böyleyken sadece İslamcılık değil, bütün İslami anlayışlar yetersiz kalmıştır. 

Unutmayalım herkesin sahip olduğu düşünce sistemi içinde ajanlar, hainler, ikiyüzlüler bulunabilir. Münafıklar var diye İslam´dan vazgeçilemeyeceği gibi, ajanlar var diye bir düşünce için çalışmaktan vazgeçilemez. İslam bize hedefe varmayı, zafer kazanmayı değil; Allah yolunda çalışma ve mücadele etme bilincini kazandırdığını unutmamak gerekir. 

Bazı İslamcıların başarısızlığı bize vahşi bir zevk vermemeli; Bunların durumuna üzülmeli, sorgulamalı, hatalarından arınmalı, günümüzde İslam nasıl yaşanabilir ve İslam´ın modern dünyaya cevabı nedir, soruları üzerine yoğunlaşmak gerekir. Yoksa insanlar İslamcılık üzerinden İslam´dan vazgeçtikleri bir döneme evrilebiliriz. Şunu kabul etmek gerekir ki, İslam dinlerin son halkası olan kusursuz bir inanç sistemidir, İslamcılık ise İslam´dan hareket eden ve hataya açık bir düşünce biçimidir. Hatasız olan İslam´dır, İslamcılık değil. Kaldı ki, İslamcılığın zamana karşı dayanıksız ve değişime açık olduğunu kabul etmek gerekir.

Acı siyasal durumumuz şöyle özetlenebilir: Söylemde mükemmel din, eylemde perişan İslam dünyası. Aynı Kur´an ayetinden İŞİD de ürüyor, FETÖ ve Nakşilik de.  Kuşkusuz İŞİD ve El-Kaide´yi üreten bir sosyal zeminin olduğunu da kabul etmek gerekir. Kuşkusuz dini söylemi kullanan terör örgütlerinin nasıl bu kadar yaygın karşılık bulduğu ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir konudur.

İslam dünyasında bir önemli sorun da söylem ve eylem arasındaki farklılaşmadır. Söylemde idealleştirilen sahabe hanımları, pratikte hanımlarına hayatı zindan eden erkekler. Söylemde yüceltilen kanaatkarlık, eylemde lüks bir yaşantı.Söylemde israfın önlenmesi, eylemde açık büfede tıka başa doldurulan ve yarısı çöpe giren yemekler. Kuşkusuz idealleştirilen düşünce ile günlük hayatın pratikleri arasında bağlantı kurulamazsa, ideal düşüncenin etkisini kaybetmesi kaçınılmazdır.

Bir diğer önemli konu da İslamcılar konusunda yapılan aşırı genellemelerdir. Türk ve Kürt İslamcıların diye genel kategoriler düşüncelere itibar etmemek gerekir. Nakşibendilik, Nur Cemaati, Huda-Par ve Azadi´nin hepsini aynı sepete koymak çok anlamlı değildir. Aynı şey Türk İslamcılık düşüncesi içinde geçerlidir. Genelleyicilik ve indirgemecilik iki büyük handikaptır bilimsel analizin önünde.

İslamcılığın şiddet ile olan ilişkisi soğukkanlılıkla araştırılmalıdır. ?Kürt İslamcıların bir bölümü PKK-HDP çizgisiyle nasıl birlikte hareket eder??, sorusunu analiz etmek gerekmektedir. Sanırım burada milli ve bağımsızlık düşüncesi ve örgütün ideolojik söylemi, dini olanın önüne geçiyor. Ya da bütün ulusalcı hareketlerde olduğu gibi din, milliyetçiliği ve ulus devleti onaylayacak bir söyleme indirgeniyor. İslami değerler ile PKK ideolojisi arasında asla olamayacak uyuşmayı, varmış gibi davranarak tıpkı cemaatin yaptığı gibi kavramlara semantik müdahale yapılmaktadır. Öyle görülüyor ki, Kürt milliyetçisi HDP sempatizanları sürekli aynı merkezden üretilmiş retorik üzerinden yürüyorlar. Militanın Cemaatçisi, PKK sempatizanı fanatizm konusunda pek değişmiyor; çünkü militan düşünmez, sorgulamaz; aldığı ideolojik eğitim doğrultusunda söylem üretir.

İslam dünyası hem kendisi hem de dünya için adil bir sistem üretmek sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Kuşkusuz bu her şeyden önce İslam dünyasının iç sorunudur. Sorunların çözümü konusunda öncelikle iç koşullarla hesaplaşmak gerekir. Tarihten gelen olumsuzluklar olduğu gibi, dini anlayışımızda da çok sayıda sorun birikmiştir. Bu sorunlarla cesaretle yüzleşmek gerekir. Geleneği eleştirirken geleneğin bütün birikimini dışlamamak gerekir. Tasavvuf geleneğinde heretik ve sapkın anlayışları haklı olarak eleştirirken İslam´ın ahlak ve irfan yönünü hırpalamamak gerekir. Unutmayalım ahlak yoksa dinde yoktur. Din özü güzel ahlaktır çünkü. Ahlak, irfan ve samimiyetten boşalan dindarlığın nasıl bir felaket ürettiği Gülen çetesinin tavırlarında açıkça görülmektedir.

15 Temmuz´da gizlediği bütün anlayışları ortaya çıkan FETÖ terör örgütünün yaptığı tahribatı da görmek gerekir. İslami öğreti kılıfı altında devleti ele geçirmek amacıyla darbe yapmaya kalkan bir terör şebekesi, İslami camiaya büyük zarar vermiştir. Vatandaşlar arasında haklı olarak İslami camialara ve kuruluşlara karşı büyük bir güvensizlik doğmuştur. Toplumda oluşan güvensizliği gidermek çok kolay olmayacaktır. Gülen´in cemaat üzerine kurduğu metafizik hakimiyet ve bunun üzerinden devşirdiği güç, zaman geçtikçe, itiraflar ortaya döküldükçe giderek zayıflayacak zaten uzun süreden beri kaybettiği toplumsal sermayesini önemli ölçüde bitirecektir. Hz. Peygamber´in cemaatin toplantılarına ve etkinliklerine katıldığı üzerinden motive edilen cemaat militanları kuşkusuz şimdi en ihtiyacımız olduğu dönemde neden bize yardım edilmiyor diye sorgulama yapacaktır.

FETÖ ve PKK gibi örgütler daima ikili bir dile sahiptir. Biri legal ve demokratik, diğeri bu makul söylemle gizlenmiş şiddet ve katliam. Burada şiddet zamanı geldiğinde ortaya çıkacak meşru bir araç olarak tasarımlanmıştır. FETÖ örgütü bunu "dinler arası barış ve diyalog", PKK "barış ve halkların kardeşliği" söylemi üzerinden yapmaktadır. 

Benzer şekilde İslami söylem üzerinden yürüyen iktidarların yaptıkları hatalar da, İslam´a büyük zarar vermektedir.

Bir diğer önemli nokta da, sağlıklı bir dini anlayış geliştirmek sorumluluğu olduğu gibi, gelenek içinde oluşturulmuş bütün düşünceleri de reddetmemek gerekir. Çünkü gelenek tümden reddedilecek bir olgu değildir. Yahya Kemal´in dediği gibi: ?İstikbal köklerdedir.? Gelenek içerisinde gizlenmiş özü bulup ona yeniden hayatiyet kazandırmak gerekmektedir. İslamcı hareketlerin çoğu geleneği tümden reddederek tarihsiz kalmaktadır. İslamcı hareketlerin bir diğer önemli eksikliği de halkla sağlıklı iletişim kuracak din dilinden mahrum olmalarıdır. Bu durum onları dar örgütçü ideolojik bir dile mahkum etmektedir.

Son olarak şunu da unutmamak gerekir ki, İslam bir din olarak yaşadığı sürece, İslam´ı temel alarak bir söylem üretme çabaları da var olacaktır.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR