Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Dr. Ali YALÇIN


İslam Ve Siyasallaşma Sorunu

Siyasallaşma; topluma siyasal alanlar açarak birey ve toplumların reel hayata katılımlarını en üst düzeyde sağlamak demektir. Siyasetin alansal daralması ise halkı toplumsal hayatın dışına itmektir. Siyaseten steril alanlar oluşturma bu yüzden tehlikel


Siyasallaşma; topluma siyasal alanlar açarak birey ve toplumların reel hayata   katılımlarını en üst düzeyde sağlamak demektir. Siyasetin alansal daralması ise halkı toplumsal hayatın dışına itmektir. Siyaseten steril alanlar oluşturma bu yüzden tehlikelidir. Steril tüm alanlar toplumun siyasal haklarını da işgal ederek geri kalmışlığın karanlığında bırakır. Siyasallaşma bireyi topluma katarak güçlendirirken siyasi daralmalar bireye ve dolayısıyla topluma olan güveni zedeler. Bu yüzden güven bağları bulunmayan toplumları anti siyasal toplumlar olarak adlandırmak mümkündür.

Kısacası siyasallaşma; bir toplumda ekonomik, kültürel, dinsel alanda tevhitçi yani bir ve benzer/çelişkisiz düşünebilen ve davranabilen bir insan/toplum tipi ve modelini ortaya koyan önemli bir kriterdir. Bunun zıddı olan siyaseti daraltma veya siyasete müdahale ise insan ve toplumu köleleştirerek hayvanlar derecesine indirgeme ameliyesidir.

Geçmişte de görünüm aynıdır: Hayvanlar misali koloniler halinde yaşayan toplumlar ve siyasallaşan toplumlar. Siyasal toplumlar kural/ahlak/hukuk üreterek yönetme sanatı icra etmişlerdir.

Tarih siyasallaşan toplumların tekamülü neticesindeki medeniyet inşalarına tanıklık etmektedir.

İnsan toplulukları siyasi potansiyeller üzerinden gelişerek siyasal toplumlara dönüşürler. Siyasallaşmış toplum ise sorun ve çözüm üretebilen toplumdur. İleri düzeyde siyasallaşmış toplumlara gelince, başta ekonomik sorunlar olmak üzere, şimdiye kadar karşılaşılmamış sorunlarla yüzleşme cesareti gösteren ve tarihteki benzerlerine oranla daha karmaşık olan bu sorunları çözüme kavuşturma potansiyelinde toplumlardır.

Liderlerin etkileri nelerdir?

Lider daha önceleri yetkilerle donatılmış/donanımlı güçlü bireyi ifade ediyorken, şimdilerde yetkilerle donatılmış ehil ve liyakatli kurumlara verilen addır.

Birey yetkinlik açısından kurumlara, toplum da basit toplum yapısından siyasal topluma yetki devri yapmıştır. Geçmişin tarih ve sosyolojisini yeni okuma modülleriyle okuyacak olanlar, toplumları, en temelde siyasallaşabilen ve siyasallaşamayan toplumlar olarak sınıflayacaklardır. Tarihin gelişmişlik dönemlerini de siyasallaşma üzerinden evreleyeceklerdir.

Toplumların ?siyasal liderleri?, iktidarları vesilesiyle, toplumsal refleksleri olgunlaştırır, neticede söz konusu toplumun medenilik düzeyi ile uyumlu kurallı hükümet tarzı/sanatı ve siyaset bilimi gelişir. Siyaset toplumları etkilediği gibi toplumlar da medenilikleriyle paralel siyaset geliştirirler. Toplumların hukukî temel ve düzenleri hukuku olan toplumlar ortaya çıkarır ki bu manada siyasal toplumlar hukukî toplumlar olarak da adlandırılabilir.

Kur´an-ı Kerim, en temel hukuk kitabı olarak, Arap cahiliyesinden İslam´a evirilmeyi sağladığı için, Mekkî ve Medenî sureler de toplumun siyasal gelişimi için bir bütünlük sağlar ve toplumda siyasi bir düşünce birliği oluşturarak ileriye dönük projeksiyonlar sunar. Siyasal bir toplumun mantık, dil ve üslubunu kemale erdirmeyi de ihmal etmeyerek?  

Nasıl ki İslamiyet Arap cahiliyesinden daha iyi ve adil bir toplum çıkarmışsa, tüm toplum yapıları için de en iyi ve en adil toplum yapısını inşa etmeyi amaçlamaktadır.

Müslümanlar kendilerini zihin, dil ve üslup açısından geliştirerek medenileşecekler ve kendi dönemlerine uygun en iyi ve en adil toplumu ortaya çıkaracaklardır. Siyasallaşma bu manada gelişimci/olgunlaştırıcı zaruri bir gerekliliktir.

Müslümanların siyasallaşması evrensel bir ahlaki sorumluluk ve zorunluluktur da aynı zamanda. Bütün toplumların sosyal tarihi nasıl ki gerçekse, gelişerek ?İslamî Toplum? olma fırsatları da o denli gerçektir. Yeter ki Müslümanlar siyasi bilinç olarak çağlarına uygun gelişmiş olsunlar. Nasıl ki Arap toplumu, ilk İslamî kimliğini Mekkî boyuttan Medenî boyuta taşımak suretiyle kendi tekamülünü gerçekletirmişse tüm toplumlar da kendi şartlarına uygun Mekiklilerinden evirilerek, değişik bir ifadeyle gelişerek ve kendi sorunlarını da karmaşık hale getirmeyi başararak bu karmaşık sorunları çözmede kendi Medeniliklerini ortaya koymakla mükelleftirler. Şu hâlde bir çıkarım olarak diyebiliriz ki, her zaman için siyasal İslami bir toplumun en görünür özelliği, çağlarına uygun ve çağlarının ötesinde ve hatta ilerisinde sosyal hayatta keşfedecekleri sorunları oluşturacak gelişmişlikleri ve bu sorunların çözümlerini de üretebilir olmalarıdır. Bu yaklaşım Müslümanları daima üretken kılarak mevcuttan öteye geçmenin ve medeni bir toplum olmanın devinimlerini ve dinamiklerini canlı tutmayı gerektirmektedir. Eğer bugünün gelişmişliğe bağlı sorunlarını üreten bir toplum kuramamışlarsa, bugüne kadarki sorunların ötesinde bir hukuk gerçekleştirememişlerdir demektir. Yeni durumlara uygun hukuk düzenlerini kuramamış olmak, mevcut gelişmiş siyasal toplumların sorunlarını anlamak, onların çözüm metotlarını kavramaya çalışmak gibi çelişkili geri kalmışlıkta yaşamlarını devam ettiren ilkel/sorunlu toplumlar olarak anılmayla eş anlamlıdır.

Bütün sorunlar sosyal hayatın ürünüdürler ve çözümler de sosyal hayatın içinde keşfedilirler. Bir toplum ne kadar gelişmişse yüzleştikleri yeni sorunları ve bu sorunlara çözüm potansiyelli yeni hukukları vardır, anlamı da buradan çıkmaktadır.

Kur´an-ı Kerim metin olarak aynı kalan ama yorumlanırlık açısından toplumsal sorunlar oluştukça çözüm sunan canlı bir hayat kitabıdır. Toplumun gelişmişlik düzeyiyle uyumlu sorun üretmemiş toplumlar dinamik bir toplum olamayacağından gerilemeye mahkumdurlar. Yeni fıkıhlar üretemeyen, yeni hukuki öneriler sunamayan toplumlar ancak geçmişe öykünerek tatminlikler arar. Günümüz İslam Alemi´nin geçmiş dönemlerin kimi parlak sayfalarından bir türlü bugüne gelemeyişleri gibi ?tarihe asılı kalarak? tarihiyle övünmek hastalığı onların terakkileri önündeki en büyük engel olarak durmaktadır.

Siyasallaşmayı gelişmişlikle eş anlamlı ele aldığımızda tarihsellik açmazından yakasını alamayanların basit, ilimsiz, şiddet içerikli, yobaz algılı hastalıklarına da doğru teşhisler koymak mümkün olacaktır. Siyasallaşmayı; ahlak, bilgi ve adil hukuk sistemiyle ele aldığımızda ise, şeytandan Allah´a sığınır gibi siyasetten Allah´a sığınma hastalığına yakalananların kör bakış açılarını aydınlatmak mümkün olabilecektir. Bunun için bireysel içtihat kapısını bir şekilde kapatarak kurumsal içtihat kapılarını aralamak gerekmektedir. Bu durumda tarih okumaları da dahil tüm sosyolojik okumaları siyasal değerlendirmelerin süzgecinden geçirmeyi kaçınılmaz kılmaktadır.

Tarihteki en önemli sosyolojik hadiselerin en temelde siyasal hadiseler olduğunu bildiğimizde, siyasal aklın saptırıcı tecrübe ve unsurlarını ahlak, bilgi, adalet, gayret, sürekli doğrusal değişim ile kuşatmak mümkün olabilecek, Müslümanlarla anılacak medeni topluluklar inşa etmek yönündeki istek de daha gerçekçi olabilecektir. Her dönemin Mekkî evrelerinden her dönemin Medenî evrelerine, yine ilk defa nazil olan ayetler eşliğinde geçmek mümkün olabilecektir.

Kur´an-ı Kerim dinamik hayatın en canlı dönüştürücüsü olarak önümüzde mevcutsa, siyasallaşma açısından kaybettiğimiz veya kaçırdığımız çok şey yok demektir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR