Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İslam aklı

Zaman içinde İslami akıl, Peygamberin izinden giderek ayrıldı. Kendisini kuşatan güncel sorunlara yoğunlaşacağı yerde bitmez tükenmez metafizik sorunlarla uğraşmaya başladı


İslam aklının tarihe ve topluma yoğunlaşmasını sağlayan dinamik süreci ortadan kalktıkça, İslami akıl tarihsel sürecin her alanında büyük bir epistemolojik bunalıma düştü. İslam dünyasının tarihin öznesi olmaktan çıkmasıyla birlikte şu soru Müslümanların zihinlerini meşgul etmeye başladı: ?Nasıl oluyor da bir zamanlar bilim, felsefe ve siyaset alanında müthiş bir performans gösteren Müslümanlar, zamanımızda tarih karşısında bu kadar edilgen bir konuma gelebiliyorlar?? İşte İslamcılık diye isimlendirdiğimiz akım temelde bu soruya cevap bulmak üzere arayışta bulunan düşünce adamlarının faaliyetlerini anlatır. Âlimler, ?İslam dünyası niçin geri kaldı? sorusuna cevap ararken asla Kur´an ve Sünnet´ten şüpheye düşmemişlerdi. O halde sorun, Müslümanların sahip olduğu İslami algıda idi. Dolayısıyla içine düştüğümüz epistemolojik durumdan, dini algımızdaki sorunları gidererek ve daha önemlisi modern dünya ile olan mesafemizi kapatarak kurtulmak mümkündür. Modern zamanlarda yaşayan Müslümanları kuşatan sorun iki yönlü işlemektedir. İlki, kendi İslami anlayışlarından doğan sorun, ikincisi modern dünya ile aralarında olan mesafe.

         Hz. Peygamber zaman zaman gayb ile ilgili sorulan sorulara yoğunlaşarak cevap verse de bu onu asla güncel sorunların dışında tutmamıştır. Sürekli önderlik ettiği toplumun nasıl ve ne şekilde yaşamını sürdüreceği, düşmanlarına karşı nasıl davranacağı, ticaret ve aile hukukunun nasıl kurulacağı hakkında rehberlik etti. Hira Dağı´ndan Mekke´nin zulüm süren sokaklarına döndüğünde, Mekke oligarşisinin, konumlarına dokunmamaları şartıyla kendisine sunduğu imkânları büyük bir kararlılıkla reddetmiştir. Çünkü o, günlük çıkar peşinde koşan bir pragmatist politikacı değil, hakikati yayma uğruna her şeyi göze almış bir devrimci bir ruh, arınmış bir savaşçı, zulme batmış dünyayı hakikatin kurtarıcı mesajıyla aydınlatmaya kara vermiş bir elçi idi.

         Zaman içinde İslami akıl, Peygamberin izinden giderek ayrıldı. Kendisini kuşatan güncel sorunlara yoğunlaşacağı yerde bitmez tükenmez metafizik sorunlarla uğraşmaya başladı. Allah´ın sıfatları, feleklerin konumu, Hz. İsa´nın ne zaman geleceği, Mehdi´nin zuhuru, Firavunun imanına yoğunlaşan atıl akıl, günümüzün yakıcı sorunları olan işsizliğe, gelir dağılım dengesizliğine, sömürüye, etnik sorunlara yoğunlaşamamaya başladı. Atıl akıl bu yapısıyla Müslüman bilinci tarihten koparıp bitmez tükenmez metafizik sorunlarla uğraştırıyor. Toplumsal sorunlara yoğunlaşmayan İslam giderek yerini bu sorunları temel alan ideolojilere bıraktı. Kürt sorunu konusunda PKK´nın Marksist bir temelden hareket etmesine karşın, dindar bir toplumda nasıl bu kadar yaygın temel bulabildiğinin izlerini burada aramak gerekir. Toplumsal sorunlara yoğunlaşmayan İslami söylem önce meydanlardan çekilmeye, daha sonra da medreselerin duvarları içine sıkışmaya başladı. Öyle ya, akşama aç kalan yavrusuna yemek bulamayan bir annenin Hz. İsa´nın ne zaman yeryüzüne geleceği, Firavunun imam edip etmediği, ölüm anında yapılan tövbenin işe yarayıp yaramadığı, cennetin kaç kapısının olduğu konusuyla niçin ilgilensin? Senin İslami anlayışın onun karnını doyurmaya yetmiyorsa, söyleminin güçlü olmasına imkân yok. Oysa toplumsal sorunların çözümü ancak onların üzerine yoğunlaşmakla gerçekleştirilebilir. İran Devrimi gerçekleşmeden önce meydana gelen bir olay bizi uyarıcı niteliktedir. Rivayet o ki, İran´da Amerika karşıtı gösteriler artış gösterirken, Amerikalı sosyologlar ve siyasetçiler şunu sormuş: Cola reklamlarına karşı bir hareket var mı? İranlı mollalar kum kentine toplanıp cola reklamlarına dokunmadan zikirle meşgul olsalar, bu tutumlarında Amerika´yı rahatsız edecek bir yön yoktur. Ancak gösterilerde colayı hedef almaları, Amerikan emperyalizmini sorgulamak anlamına geliyordu. Daha doğrusu emperyalizmi cola içerek zikir yapan mollalar değil, cola içmeyi reddeden mollalar yıkabilirdi.

Benzer şekilde bir diğer sorunda, İslam coğrafyasının neden diktatör yetiştirmeye bu kadar müsait olduğudur. Bunda devraldıkları sorunlu İslam anlayışı rol oynadığı gibi, iktidarlarını devam ettirmek için takındıkları politik tavrında önemli bir etkisi vardır. İslam dünyasında hüküm süren askeri ve yarı askeri diktatörlükler yıllardır İsrail ve Amerika korkusuyla halklarına en küçük hakları bile çok gördüler. Sorun İslam dünyasının aşamadığı diktatöryel yönetimlerdir. Ancak yöneticiler savundukları dini anlayışla hem vatandaşlarının öfkesini kendilerinden uzaklaştırıyor, hem de suçu Amerika ve İsrail´e atarak kendilerini kurtarıyorlardı. Yıllardır İslam dünyasında aynı tiyatro oynandı durdu. Ancak İslam dünyası Amerika ve İsrail´e söverek ne kadim sorunlarını çözebilir ne de tarihte özne durumuna gelebilir. Amerikan emperyalizmine akşama kadar sövebilirsiniz. Ancak bu Hermetik anlayışın İslam´a hâkim olmasıyla ortaya çıkan "atıl aklın" egemenliğini sorgulamanın önünü tıkamamalı. İslam dünyası Hermetik atıl aklın egemenliğinden kurtulmadıkça tarihin kurucu öznesi olamaz. Çünkü hermetik atıl akıl Müslüman zihni tarihe ve topluma yoğunlaşmaktan uzaklaştırıyor. Hermetik aklın beslediği tasavvuf kültürü keşf, ilham ve sezgi ile gizemli bir anlayış üretiyor; dünyaya yoğunlaşmak yerine ondan olabildiğince uzaklaşmayı öneriyor. İslam dünyası öncelikle sorun çözmeyen bu atıl aklın egemenliğinden kurtulmalıdır.

Amerika emperyalizmi ve Batı sömürgeciliğinden daha acil bir sorunu var İslam dünyasının: İslam aklı neden günümüz dünyasına yoğunlaşamıyor, neden sorun çözemiyor, İslam aklı neden dünyaya ve tarihe bu kadar yabancı? İşte bu sorunlar hermetik atıl akılla radikal bir hesaplaşmayı gerektiriyor.

Günümüzün yakıcı sorunları karşısında sağlam ve tutarlı bir noktada bulunamıyor olmamızın nedeni de aslında sorunlara yoğunlaşan bir zihinsel duruşumuz olmamasıdır. Sorunların kökenine inecek yerde birbirimizle uğraşarak zaman geçiriyoruz. Biz teorik ve sonuçsuz tartışmalarla ilgilenirken, Suriye´de insanlar ölmeye devam ediyorlar. Ama imameti ya da hilafeti tartışmak atıl akıl için daha önemli.       

Şurası açıktır ki, emperyalizm ve sömürgecilik karşıtı olmak Beşar Esad´ı desteklemek anlamına gelmemeli. Asıl soru şu: Bir ülkenin iç dinamikleri katil bir diktatörü değiştirmede yeterli değilse, sorun nasıl çözülecektir? İslam aklı, birinci derecede bu sorun üzerine yoğunlaşacağı yerde, dış dinamikleri belirleyici bir konuma yükseltip onunla meşgul oluyor. Oysa bilinen bir gerçek her sosyal olayın tetikleyici iç ve dış sebepleri olduğudur. Ancak burada belirleyici olan dış dinamikler değil iç dinamiklerdir. İslam dünyasını kuşatan ve hareketsiz bırakan sorunların kaynağı kendi içindedir. Sürekli harici sebeplere vurgu yapmak, toplumu yönetenlerin kendi sorumluluğunu ortadan kaldırdığı gibi, kendine yönelecek eleştirel bir anlayışında önünü tıkamaktadır. Sorumluğunu engelleyici bir siyasal tavrı da beslemektedir. İslam dünyası- özellikle radikal İslamcılar- emperyalizm karşıtı sloganlar atarak sorunlarını çözemezler. Unutulmamalıdır ki, sosyalistler emperyalizm karşıtı slogan atmak konusunda İslamcılardan çok daha beceriklidirler. Ancak slogan sorunları çözmüyor. Çünkü slogan atmak için derinlemesine bir anlayışa ve bilgi birikimine gerek yok. Oysa İslam dünyasının tıpkı yedinci yüzyılda yaptığı gibi dünyanın bilimsel ve felsefi mirasıyla kendi dinamiklerini kaynaştırma ihtiyacı var. Bu faaliyet İslam dünyasını izleyici olmaktan çıkaracak ve yeniden tarihin öznesi haline getirecektir.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR