Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


İnsan ve deprem (1)

Ali Bulaç'ın "yeni" yazısı...


19 Ağustos 1966 günü Varto’da meydana gelen depremi Mardin Kabala’da teyzem Hacı Zekiye’nin bağında yaşamıştım. 6,9 büyüklüğündeki depremde 2.394 kişi hayatını kaybetmişti. 1970’ten sonra İstanbul’da olan bütün depremleri yaşadım; 17 Ağustos Marmara depremi en şiddetlisiydi.
Kahraman Maraş (6 Şubat 2023) merkezli peş peşe gelen iki deprem hepsinden daha büyüktü, etkisi daha şiddetli oldu. Buna da Mardin’de yakalandım. Evinde misafir kaldığım kızkardeşim alışık olmadığı bu şiddetli sarsıntı karşısında şaşkın bir vaziyette “Buna ne oluyor?” diye bağırıyordu, kızkardeşim bu soruyu kime soruyordu? Beşik gibi sallanan eve mi; depreme mi? Ben o anda şu ayetleri hatırladım:
1- Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı,
2- Yer, ağırlıklarını dışa çıkarıp attığı,
3- Ve insan: “Buna ne oluyor?” dediği zaman (99/Zilzal, 1-3.)

Doğu Anadolu Fay Hattı’nın kırılacağını yerbilimciler söylüyordu ama hiçbir bilim insanı dokuz saat ara ile peş peşe bu büyüklükte iki deprem olacağını tahmin etmemişti.

Deprem nedir
1. Deprem, bundan 4,5 milyar sene önce güneşten koptuğu tahmin edilen yer küremizin alt tabakalarında meydana gelene hareketlerdir. Dünyanın her yerinde (karada ve denizde) deprem olur.
2. Varlık âleminde sebepsiz, işlevsiz dolayısıyla hikmetsiz hiçbir olgu ve olay bulunmadığından depremlerin de bir sebebi ve işlevi var; ilk hatırlanması gereken işlevi depremler sayesinde atmosferin temizlenmesidir.
3. “Tabii afet” nitelendirilse de, doğru tanımlama depremin tabiatın bünyesinde vuku bulan fiziksel olgu olmasıdır. Söz konusu fiziki hareketler belli yasalara göre işlemektedir, işleyiş sırasında hareket edin şey kendine özgü dengeye kavuşurken, diğer şey belli bir altüste maruz kalmaktadır; ancak olup biten her şey belli yasalar içinde işler ve işlev görür.
4. Yasaların işleyişinde bizim herhangi bir müdahalemiz olmasa da, işleyişe karşı tedbir alıp zararı en aza indirme gibi imkânlarımız vardır.
5. Sadece deprem değil, sel baskınları, heyelan, kasırga, çığ vb. felaketler de olur. Bu türden tabiat olaylarında zarar ve hasarın vuku bulması, olayın kendisinden değil, ona karşı gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmamasındandır. Tedbirsizlik ya afete ilişkin bilgi eksikliği, daha önceden tecrübe edilmemiş olmasından veya ihmalden kaynaklanır.
6. Nükleer denemeler, matkap tipi füzeler, yerin altının biteviye boşaltılması (petrol, doğal gaz, kömür, madenler vs.) zaman içinde stres biriktirmiş fay hatlarını tetikleyebilir.
7. Her tabii afetin yıkıcı etkisi olmayabileceği gibi, her depremin de yıkıcı etkisi olmayabilir. 7,7 büyüklüğünde depremde ölüm olmaz iken, 5 büyüklüğünde olan depremde büyük hasarlar ve can kayıpları olabilir. Yıkıcı bir depreme karşı gerektiği gibi tedbir alınması durumunda zararın önlenmesi veya asgariye indirilmesi de bir yasadır, tabii bir yasanın işletilmesidir.
8. Nitekim 6 Şubat depreminde Hatay ağır hasar görürken, Osmaniye’ye 20, Hatay’a 110 km. uzaklıkta bulunan 42 bin nüfuslu Erzin’de tek bir bina yıkılmadı. Sebebi dört kattan fazla bina yapılmasına izin verilmemesidir.
a. Depremin vurduğu yerleşim birimlerine baktığımızda yerle bir olan binaların hemen bitişiğindeki bazı binaların yerli yerinde durduğu görülüyor, bu demek oluyor ki, fay hattı üzerinde olsa bile bina sağlam yapılmışsa depremde ayakta kalabilir. Bilim insanlarının dediğine göre depremdeki hasarda zeminin yüzde 20; yapıların yüzde 80 payı var. Depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ın Onikişubat ilçesinde bulunan Sara Sitesi depremde hasar görmedi. Apartmanın zemin katındaki bir züccaciye dükkânında satılan porselen tabakların bir tanesi bile yerinden oynamadı.

b. Dükkânı görünce şaşkına dönen depremzede Selahettin Gazihanoğlu, “Hayretler içerisindeyim. Bir tane tabağın oynamaması Allah’ın takdiri mi demek, binanın sağlamlığı mı demek, tedbir mi demek, bu tartışılır. Karşıdaki birçok bina yıkıldı, yıkılmadıysa bile hasar aldı. Çok ilginç bir durum. Hayretler içerisindeyim” dedi. Bizi ilgilendiren yönüyle konunun merkezinde Gazihanoğlu’nun “kader ile binanın sağlamlığı” arasında içine girdiği hayrettir.

c. Diyarbakır’da ve daha birçok yerde yıkılan binaların bir kısmının kolonlarının kesildiği tespit edildi, kolonu kesilen bina, bacağı kesilen insanın ayakta kalmaya çalışmasına benzer.

9. Deprem ve benzeri olayların birer “tabiat olayı” olarak ifade edilmesi edebi bir cümledir. Gerçekte tabiatın kendinde bir bilinç, bir karar ve bir seçim olmayıp, olay “tabiatın içinde vuku bulmakta”dır ki, afet, hangi türünden olursa olsun, olup biten belli yasalara bağlı olup bitmektedir.
10. Öyle yasalar var ki işlediğinde hiçbir canlıyı veya nesneyi dışta tutmaz; masumlara da zarar verir. “Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının.” (8/Enfal, 25.) Dere yatağındaki evleri basan sel çocukları da alıp götürür. Masumların zararından Allah değil, kötüler sorumludur.

B. Deprem ve batıl inanç
1. Yahudi rabbi Shmuel Eliyahu, Türkiye ve Suriye’deki depremleri “ilahi adalet” olarak nitelendirdi. Eliyahu şöyle demektedir: “Tanrı bize kötülük yapan ülkeleri cezalandırıyor. Lübnan İsviçre gibiydi, cehenneme döndü. Suriye yüzyıllarca Yahudilere zulmetti. Tanrı Türkiye hakkında da hüküm verecek. Dünya temizleniyor.”
Böylesine acı zamanlarında Eliyahu’nun sözleri fazlasıyla “Müslüman karşıtı nefret”in dışa vurumuydu. Neyse ki Dünya Yahudi Kongresi bu sözleri anında kınadı. Ancak depremin daha ilk günlerinde bir ulusal kanalda birileri Hatay üzerinden en pespaye ırkçılık ve Arap düşmanlığı yaparak Siyonist Eliyahu’ya eşlik etti.
2. Bir şeyh, Manisa’da deprem olacakken araya girip önlediğini, depremi başka yere ötelediğini söyledi. Şeyh, kendi yaşadığı mahal adına bencil davranmış, zararı başka bölge insanlarına def’etme suçunu işlemiştir. İddiasında doğru (sadık) olsaydı depremi yerkürenin her yerinden def’ederdi ki böylesi bir güç ve yetki hiçbir beşere verilmiş değildir.
3. Son depremde de başka bir şeyh “asıl yıkıcı olması beklenen depremi” kendisinin önlediğini iddia etti. Bu da titanvari gerçek dışı bir beyandır.
4. Bazı tarihi rivayetlerde Medine’de (M. 641) sarsıntı başladığında Hz. Ömer’in çok kızıp asasıyla yere vurduğunu, depremi azarlayıp durdurduğu kaydedilir. Bu rivayet de tümüyle mevzudur.
5. Daha birkaç sene öncesine kadar, dünyanın öküzün boynuzları üzerinde durduğuna inanılırdı. Deprem, öküzün yer küreyi bir boynuzdan öbürüne aktarırken vuku bulur.
6. Hadis mecmularında depremler “kıyamet alameti” olarak görülür, hatta “deprem fırtınaları”ndan haber verilir.
Sonraki yazıda söz konusu inançları kritik edip “deprem ve kader” konusunu ele almaya çalışacağım inşaallah…


Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR