Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


HDP; Kaplan - Önder Çatışması Bir Kırılmaya Mı İşaretti?

Kaplan, kendi açısında tutarlı ve mantıklı olabilirdi, ama işin salt miliyetçilik zemininden kayıp şovenizme doğru yol bulması, hiç bir halkın çıkarına olmayacak, onlara yaramayacak, kırılmaları çoğaltacak ve sorunları da ´beterin beteri´ kangrene dönüştü


Dünyada, tarih boyunca birbiriyle iç içe geçmiş iki ´farklı´ halk olarak Türkleri ve Kürtleri görebilirdik. Bu durum iki farklı ve aynı zamanda da, elde tutulan farklarına rağmen, birbirleriyle iç içe olmaları çoğu kez, onları, olanları ve süregelen durumu anlamaya çalışan, ama işin dışında bulunan insanlarca anlaşılmayabilirdi.

İnsanlık tarihine adım attıkları yer/coğrafya, oluşan kültürel ortamları ve kendi yanlarından oluşturdukları hayata bakış açıları başlangıç açısından tamamen farlı olan bu iki halkın, bin küsur yıldır, bunca yanlışa, kırılmaya vb. rağmen, et-tırnak misali bir birine adeta zamk kabilinden yapışık ve bağlı kalmaları, büyük bir ihtimalle, başta sosyal bilimcileri olmak üzere, her biri kendini birer siyasetçi, sosyolog, psikolog, düşünce adamı ve hatta, haddi aşarak kendilerini ´ulusları adına´ filozof yerine koyup, işe milliyetçi (ulusalcı) ve yer yer şoven bakış açısıyla bakan Türkçü ve Kürtçü elitleri şaşırtmaya devam etmektedir.

Bu ne biçin tarihi bir zamk ve çimento ki, temeli Fransız İhtilali ile atılan uluslaşma süreci içerisinde ve süregelen çatışma ve savaş hallerin, bu halleri kendi açılarından değerlendirip ayrışan birçok halka rağmen, bu iki halk, bazı yanlışlar olmakla birlikte, birbirlerinden ayrılmadılar.

Hangi düşünce kalıbı içerisinde ve hangi kulvarda olursa olsun, bin yıl öncesine dayanan ´sahici´ anlayışın etkisinden olacak ki modern zamanlarda da oluşan sosyal, siyasal, kültürel ve hatta İslami anlamda vücut bulan yapılarda bolca örneği görüleceği üzere, bu yapılar bir halka açık, diğerine ise kapalı olmamıştı. Bilakis bu yapılarda hep birlikte var olmuşlardı.

Öyle ki hangi zeminde oluşmuş olursa olsun İslami anlamda gelenekçi ve İslamcı yapıların, hareketlerin büyük çoğunluğunun banileri, kurucularının hatta literal anlamda fikir babalarının büyük çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu gerçeği işi daha da anlaşılır ve anlamlı kılıyordu.

Kürt solunun da Türk solu temelli oluşumlar içerisinde vücuda geldiğini, kendine özgü söylemi ve kalkış noktası olarak, kendine özgü literal okuması bulunan Türk solunun bir kopyası olduğunu söylediğimizde, mesele daha net anlaşılacaktır.

Kemalist yıkım döneminde, Türk kesiminin dini anlamda kendi literatürünü oluşturmada Kürt medreselerinin rolü ortadayken, Türk solunun da farklı ve ´doğu sorununu anlama konusunda Kürt solcuların mutlaka etkisi ve katkısı olmuştu.

İşe bu zaviyeden bakıldığında, eski ulusalcı Kürt siyasetçi Hasip Kaplan örneğinde olduğu üzere, HDP´ye ´eş´ genel başkan seçilme ihtimali üzerinden ´Türkmen´ S.Süreyya Önder´in "Türk olduğu gerekçesi´ ileri sürülerek, kabul görmemesi, yukarıda baştan beri yaptığımız tahliller ışığında bakıldığında, bu çıplak gerçeğin anlaşıl(a)maması; işin içerisinde geride bırakılmışlık, dışta tutulmuşluk, sanki Önder üzerinden, temsil ettiği düşünülen Türk solu ve hatta, onu da aşacak oranda, Türk devletinin, HDP, dolayısıyla Kürt siyaseti üzerinden dizginleri ele alma, kumanda masasına oturma gibi saiklerin yer ettiği görülecekti...

Şimdi düşman gibi bir role bürünüyor olsalar da, bir zamanlar Doğu Perinçek ile kol kola olan PKK ve özellikle de Öcalan´ın tavırlarına bakıldığında, duruşları salt bir siyasi duruma tekabül ediyor oluşu, işe bir bütünlük içerisinde bakıldığında, Kürt solunun Türk solundan neş´et ettiğini ve oluşan sol kültürün, Kemalist devlet geleneğinin bir izdüşümünü yansıttığını çok rahatlıkla söyleyebilirdik.

Türk ne kadar değişse, gelişse ve dönüşse, Kürt´te o oranda değişip, gelişecek ve bir dönüşüme uğrayacaktı. Burada temel argümanlar ister doğru, isterse tümden yanlış olsalar da, öteden beri süregelen kalıcı bir birliktelik, batılılaşma yolunda da aynı ´maddi´ argümanlara sahip olacaktı.

Günümüze dönersek...

Vatandaşı olduğumuz ´Türk´ devleti, her ne kadar ismini uluslaşma sürecinde elde etmiş gibi görünse de, ta Selçuklulardan Osmanlı´ya, modernleşme sürecine ve oradan da, Ak Parti´nin iktidar dönemine kadar ki süreçte devlet kurucu elaman olarak ön planda ´Türk´ unsuru bulunduğundan dolayı, dışta ve içte Türk devleti kalıbından görülmüş, değerlendirilmiş ve öyle kabul görmüştür. Bu en başta siyasi ve milli (ulusal) olmaktan ziyade salt sosyolojik bir tanımlamayı içermekteydi.

Yine bir takım eksiklerine rağmen, bu süreçte kurulu bulunan devletin, klasik döneme dayanan kuruluş misyonuna atfen olsa gerek kendi vatandaşı anlamında çoğunluğun Müslüman oluşundan hareketle, iktidar ile halkın bütünleştiğini de görmek ve dikkate almak gerekirdi.

Zaten bundan kaçmak da, pek mümkün, ahlaki ve reel değildi...

Var olan manzaraya tahammülsüzlük...

Bu tarihi ve sosyolojik temel veriye rağmen, siyaset bağlamında gerek HDP ve gerekse de HDP dışı, hatta, müntesipleri tarafından İslam´la örtüşük olarak oluşturup değerlendirdikleri muhafazakâr bir ´Kürt milliyetçiliği´ kalıbı içerisinde, yer yer salt milliyetçi söylemi aşan, giderek şoven bir kalıba bürünen anlayışlar ve söylemle de az yer kaplamıyordu.

Elde tuttuğu ve öyle lanse ettiği ´ilericilik´ mottosunun aksine şoven bir anlayışa kayması düşünülmeyecek olan HDP´in şahsında, bazı çatlak seslerin önü kesilmediği durumunda, mazlumiyeti tescil edilmiş bulunan bir halkın, ortak birliktelik ve elde edilmesi gereken haklar açısından haklılığı zarar görebilirdi.

Bugün, eğer  ´aslında´ karşılıklı olarak birçok yanlışlık yapılmasa, çözüm süreci devam edip sonuçlanmış olsa idi, meşruiyet bağlamında siyasi bir muhatap olarak ön planda bulunan HDP´nin, birtakım gereksiz ve fevri çıkışlara prim verilmeden ilerisi açısından stratejik kalıcı ortak ve ´yeniden´ kurucu öge olması içten bile değildi

Aslında zaman pek de geçmiş değildi, işe yeniden ve sahici bir şekilde koyulmak isteyene...

Kaplan - Önder çatışması...

Karar gazetesinin haberine göre, HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Hasip Kaplan´ın "HDP kurultayında Demirtaş´ın yerine sakın bir Türk göz dikmesin, benim naçizane önerim, herkes haddini bilecek" açıklamalarını eleştirdi. Kendisine "Sırrı gitsin film çeksin" diyen Kaplan´a "Hasip zihniyet" göndermesi yapmıştı. 

Açıklamasıyla tepki çeken Hasip Kaplan ise sosyal paylaşım sitesi Twitter´dan istifa ettiğini duyurmuştu.

Bunun üzerine Kaplan´ın açıklamalarını HDP Genel Merkezi de resmi Twitter hesabından yaptığı bir açıklamayla kınadığını ve ayıpladığını duyurmuştu.

-Hasip zihniyeti-

Hasip Kaplan´ın açıklaması üzerine Önder şu ifadelerle karşı çıkmıştı; "İlkel milliyetçilik yani ırkçılık hastalıklı bir duygudur. Bazen Hasip örneğinde görüldüğü gibi insanı insanlığından eder. Bu siyasal çizgi Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Çerkez ve cümle Türkiye Halklarının evlatlarının onur, cesaret, özgürlük inancı ve eşsiz fedakarlıklarıyla bugüne gelmiştir. Rojava´da, Suruç´da, Şengal´de, Ankara Garı´nda Barış ve Özgürlük uğruna gözünü kırpmadan hayatını veren Türkler dahil bütün dünya halklarının çocukları için Hasip zihniyeti, ancak tükürülecek değersizliktedir. İçinde zerre utanma duygusu olan birisi onların aziz hatırasından biraz olsa utanır, utanmalıdır."

Burada şu noktaya parmak basalım, o da sonuçta, Önder´in yukarıdaki metinden sıraladığı yerlerde ´kendi inancı ve davası için´ mücadele edip hayatlarını feda eden çeşitli halklara mensup birçok insan gibi, Türk halkının da çocukları, oraya elma, armut toplamak için gitmedikleri ortada olduğu halde, Hasip Kaplan´ın  hesabının ne olduğu, işin arka planında nelerin  olduğu ve nelerin döndüğü de merak edilmelidir diye düşünmek gerekir.

Eş başkan seçerken Kürtlüğüne ve Türklüğüne bakmayacağız...

Kaplan´ın Önder üzerinden ´parti üzerinde emelleri bulunan´ Türklere yönelik olarak yaptığı açıklamaya karşılık "ve aslında had bildirme olarak" diyelim" partinin yetkili kurumlarından "HDP´den Kongremizi, Eş genel Başkanlarımız Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ´ın önerisiyle bir barış ve özgürlük hamlesine dönüştüreceğiz. Eş başkan seçerken Kürtlüğüne ya da Türklüğüne bakmayacağız. Fedakarlık ve kararlılığına bakarak, emek sahibi tüm bileşenlerimizin önerilerini gözeterek, birisi kadın iki yoldaşımıza bu onurlu sorumluluğu teslim edeceğiz. Geriye kalanlarımız bir eş başkan sorumluluğu ve gayretiyle demokrasi, barış ve özgürlük sürecine omuz verecektir. Olumlu yapıcı ve yol açıcı bütün öneriler ve değerlendirmeler başımız gözümüz üzeredir. Bu bize güç katacaktır ama kongreleri hiyerarşiden ibaret zanneden hiç kimsenin bu kongreyi zayıflatmasına ve itibarsızlaştırmasına izin vermeyeceğiz." açıklaması yapılmıştı.

Partinin yetkili organları bu açıklamayı yaparken, Hasip Kaplan partisinden istifa ettiğini duyurmuştu. Karar gazetesinin bu konu ile ilgili haberine bakalım; "Hasip Kaplan sosyal paylaşım sitesi Twitter´dan istifa ettiğini duyurdu. Kaplan sosyal medyada yaptığı istifa duyurusunda, "HDP´de görevim yok, 2 dönem kuralına takıldım HDP´nin bu kurala takılmayan ayrıcalıklı vekilleri var, açıklamaya üzüldüm, ırkçılık mı? Disipline mi? vereceksiniz, gerek yok, siyasetten de, partiden istifa ediyorum. Kürt ulusal kongresine 1 Türk temsilci seçilirken yapmalıydım, bağışlayın" ifadelerine yer verdi."

Savunma tarzı sorunu...

Karar gazetesi dışında hadiseyi duyuran Odatv´in haberinde Kaplan ?Kusura bakmayın barajı aşan Kürt halkının oyları üzerinde sörf yapacak hiçbir halkın zamanı yoktur, Başur ve Rojava söz konusu olacaksa, bu işi ruhundan anlatacak liderler zamanı! Bana bakın her türlü ırkçılar, Kürt halkının yüzde on bir oyunu alan bir partide, Kürt halkının yüzde 12 iradesine saygınız yoksa, benimde binde bir iradenize saygım yok, terbiyenizi takının, yoksa çok daha ağır konuşurum. HDP kurultayı ile ilgili görüşüm çok nettir. Şaklabanlarla liderler arasında net görüş ifademdir..! Siyaset ile sanat farklı şeyler ona S. S. Önder karar verir..! Beni kızdırmayın, Çözüm sürecinde yer alan İdris Balüken -18 yıl hapis cezası alırken, aynı konumda kimse HDP Eş Genel Bşk´nı olamaz..! Birileri çok rahatsız, Ama hala nedenini öğrenemedim..!? diye attığı Tweetleriyle tepki toplamıştı.

Burada Kaplan, hem çözüm sürecinde herkesten çok görev alan İdris Baluken´in çabalarını övüp ön plana çıkarıyor ve hem de çözüm süreci dışında mütalaa edilmesi gereken "Suriye ve Irak Kürdistanı" konusuna dikkat çekip, Kürt halkı için bir liderlikten bahsediyordu.

Bu liderlik, İmralı´da mahkûmiyet kararıyla yatan Öcalan´ı mı, yoksa Suriye ve Irak Kürdistanı´ndan çıkacağı olası birisini mi, yoksa bizzat -gerçek ve şaka arasında pek de ihtimal dışı görmediğimizi söyleyelim-  kendisini mi kastediyordu, bu net ve belli değildi, ama bir yere ve bir kişiye atıf vardı. 

İfadeler muğlak da olsa bir yerleri işaret ediyordu anlaşılan...

Kaplan´a yönelik olarak, gerek Önder´in karşı ifadeleri, gerek parti olarak HDP´nin tavrının yanında, birde, milletvekili sıfatıyla HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir "Sarhoş" başlıklı Twettinden şu ifadeleri kullanmıştı; "Sarhoşken söylenen her söz ayıkken mutlaka düşünülmüştür? 

Aslında bu ifade, tabirimiz yerinde ise, "söz tarihi" açısından pek bir izaha gerek bırakmayacak kadar açık ve netti.

Kaplan, kendi açısında tutarlı ve mantıklı olabilirdi, ama işin salt miliyetçilik zemininden kayıp şovenizme doğru yol bulması, hiç bir halkın çıkarına olmayacak, onlara yaramayacak, kırılmaları çoğaltacak ve sorunları da ´beterin beteri´ kangrene dönüştürecekti.

Tabii ki aynı toprağın sahibi ve yine aynı halkların çocukları olmakla birlikte, farklı dünya görüşlerine sahip olduğumuzdan ötürü, ne HDP´ye ne Kürt ulusalcılarına, ´onların nasıl olması ve nelere dikkat etmeleri´ kabilinden bir nasihate, tanıma ve yoruma başvurmadan, işi dışarıdan takip edenler açısından işin hiçte iyi gitmediği ve sürecin de iyi bir şekilde işlemediği söylenebilirdi.

Ama bunlara rağmen, bu dönemde Türkiye´nin devleti ve toplumu açısından ilk Kemalist dönemden tevarüs ettirilegelen sorunların peyderpey çözüme kavuşturulduğu, kavuşturmak için çaba sarfedildiği, emek verildiği, ter döküldüğü bir vasatta, ulusalcılıklara -Türk, Kürt vb- ekmek kalmayacağı hakikati, özellikle de, ulusalcı Kürt cenahında canlı ve diri tutulan geç kalmış uluslaşmacı ve salt bağımsızlıkçı anlayışı da  ıskartaya çıkarıyordu.

Son bir ifade olarak...

Kaplan´ın daha seçimlere epey bir zaman kala böyle bir çıkış yapması, onun tekrardan, onun da söylediği üzere, üç değil de vekillik için iki dönem kuralına uymasının bir sonucu olarak, parti kararı gereği aday gösterilmemesi ve dolayısıyla da vekil seçilememesi ve o karara istinaden aday olmama durumu ve yine liderlik kotuğuna bir ´Türk´ün oturma ihtimaline karşı bir çıkış mıydı?

Birde,  bizce zamansız böyle bir çıkışın temelinde- İmralı´nın etkisi eskiden olduğu üzere kalmış mıydı- kurucu güç tarafından HDP´nin yerine kurulması düşünülen yeni bir partiye mi işaret etmekteydi* Bu da ileri ki süreçte, eğer böyle bir ihtimal var idiyse ortaya çıkacaktı.

Birde, işin içerisinde parti içi tartışmalarda -eğer var idiyse- pek öne çıkmayan ve Kaplan´ın temsil ettiğini gördüğümüz salt bağımsızlıklçı Kürt ulusalcı kimlikli pozisyona karşılık, parti içerisinde, o da iddia edildiği üzere Türk solunun ağırlık kazanması ile birlikte, parti içerisinde etkisi bulunan Alevi tarafının da varolan etkisi karşısında bir karşı çıkış olabilirdi.

Ki öteden beri gerek HDP gibi, yasal zeminde mecliste temsil edilen partilerle birlikte bizzat PKK´nin kendi bileşenlerini oluşturan; sosyalist Kürt solu(Kaplan); sosyalist Türk solu(Önder); Altan Tan örneğinde olduğu üzere, bir kısmı İslamcı cenah içerisinde temsil edilen muhafazakâr Kürt gruplarla birlikte, Zaza ve onunla birlikte ´sol´ Alevi cenaha mensup grup ve öbeklerin, sözde bir bütünlük sağladıklarının aksine, gerek Kandil´de ve gerekse de HDP içerisinde öteden beri varolan karşılıklı liderlik ve ayakta kalma mücadelesi de işin içerisinde olabilir ve etki edebilirdi.

Şöyle ya da böyle, kırılma başlamıştı bir defa...

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR