Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


Fakihlerin Ta´ziri ve Ölüm Cezası

Haber kaynakları uzun zamandır Suudi Arabistan´ın İslami muhalefeti rejime yönelik bir ?iç tehdit? olarak gördüğünü bildiriyor.


Geçtiğimiz ay (Eylül-2018) Suudi Arabistan´da Selman el Avde ve aralarında Ali el Umeri ile Avvad el Karni´nin de bulunduğu 37 kişi hakkında savcılık idam cezası talebinde bulundu. Bir yılı aşkındır tutuklu bulanan El Avde´nin görünen suçu Suudi Arabistan ile Katar arasındaki ilişkilerin düzelmesi yönünde temennilerde bulunan twevtler atmasıdır. Suud yargısına göre resmi görüşe aykırı olan bu beyanlar idamı gerektiren ?terör suçu?dur. Muhammed el Müneccid, Abdülaziz Tarafe, Sefer Havali, Musaid Tayyar, Abdülaziz Fevzan ve başkaları da tutuklu bulunuyor; hemen hemen hepsinin suçu ya konuşma yapmış olmaları veya bir tweet atmış bulunmalarıdır. Bazılarının konuşmaları veya yazıları çoktan zaman aşımına uğramış olsa da bugün önlerine birer suç delili olarak konuluyor. Haber kaynakları uzun zamandır Suudi Arabistan´ın İslami muhalefeti rejime yönelik bir ?iç tehdit? olarak gördüğünü bildiriyor.

İran´da 2009 yılından bu yana tutuklu bulunan Zanyar Muradi ve Lukman Muradi adlı kuzenler idam cezasıyla yargılanıyordu. Karar kesinleşmiş bulunuyor. Bu satırlar yazıldığında belki de Zanyar ve Lukman Muradi idam edilmişlerdir. Yine İran´da 2011´den beri İslam devriminin önde gelen isimlerinder Mehdi Kerrubi, Mir Hüseyin Musevi ve Zehra Rahneverd ev hapsinde tutulmaktadırlar. Bu zatlar 2009´da yapılan seçim sonuçlarına itiraz etmişlerdi. Abdülkerim Süruş gibi önemli bir düşünce adamı ülkesinden kaçmak zorunda kalmış.

Mısır´da da yine geçtiğimiz eylül ayında Sisi rejimi eline silah almamış Muhammed Biltaci ile 75 kişi hakkında idam cezası verildi. Aralarında Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı İslam el Uryan, MK Teşkilatı Şura Meclisi Üyesi Abdurrahman el Ber, El Cemaatü´l İslamiyye yöneticilerinden Asım Abdülmecid, Tarık ez Zumer, Essam el Erian ve Safvet Hicazi´nin bulunduğu kişilerin tamamı Müslüman Kardeşler´e mensup. Mısır yargısı söz konusu kararda müftünün görüşünü alıyor; tabii ki müftü kararı ?Şeriat´e uygun? buluyor.

Öte yandan 300´ü tutuklu 439´u firari 739 kişinin yargılandığı davada diğer sanıklar hakkında da hükümler verildi. İhvan Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii, Eski Tedarik Bakanı Basim Avde ve Vasat Partisi Başkan Yardımcısı İsam Sultan´ın da aralarında bulunduğu 47 sanık hakkında müebbet hapis (25 yıl) cezası verildi. 374 sanık hakkında 15´er yıl ağırlaştırılmış hapis cezası verilirken, Muhammed Mursi´nin oğlu avukat Usame de 10 yıl ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırıldı. Duruşmada, 22 sanığa onar yıl, aralarında fotoğrafçı Mahmud Abduşşekur´un bulunduğu 215 sanığa 5´er yıl ağırlaştırılmış hapis cezası verildi. Sanıklardan 5´i ise vefat nedeniyle beraat etmişti.

xxx

Üç önemli İslam ülkesinden (Suudi Arabistan, İran ve Mısır) verdiğimiz örneklerde mahkemelerin ne kadar kolay idam cezası veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiklerini görüyoruz. Hiç kuşkusuz bu kararların arkasında -Mısır örneğinde gördüğümüz üzere- yönetimlerin reflekslerine göre ?fetva? veren ?din adamları?nın onayı var. Diğer İslam ülkelerinde de durum bundan farklı değil. Hatta daha yakından bakıldığında sadece İslam ülkelerinde bu kadar rahat idam veya müebbet hapis cezası verildiğini tespit edebiliyoruz.

Geleneksel kültür içinden olaya bakan Müslüman kamuoyu, söz konusu ağır cezaları ?Devlete karşı suç? veya ?Ulu´l emre itaat? çerçevesinde algılamakta, bu insanların sahiden İslam Şeriatı´na göre suçlu olup olmadıklarını, ortada suç varsa da cezanın idam veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olup olmadığını sormuyor. Batı dünyası ve dünyanın geri kalan kamuoyu ise ?İslam ülkelerinde bu tür cezaların verilmesi normaldir, zira İslam dini ve Müslümanların tarihsel kültürü bu tür cezaları kolayca tolere edebilmektedir? diye düşünür, üzerinde fazlaca da kafa yormaz.

Her iki değerlendirme temelsiz değildir. Müslüman kamuoyu, ?Ulu´l emr´e itaat?i tarih içinde ?devlete boyun eğme? olarak tercüme etmiş, Batı dünyası da İslam dinini Müslümanların tarihsel tecrübesi ve bugünkü taşıyıcıları üzerinden okuduğu için yönetimlerin uyguladığı baskıları ve ağır cezalandırmaları İslam´ın tabiatından şaşırtıcı olmayan uygulamalar saymıştır.

Yanlış olan şu ki, baskı yönetimleri uygulamalarını İslam´ın asli kaynağından almaz; doğru olan şu ki, baskılar geleneksel fıkıhtan kaynaklanır. İslam´ın asli iki kaynağı Kur´an ve sahih sünnettir; fıkıh ise kaynağını uydurma hadislerden ve fakihlerin içtihat ve fetvalarından alır. Söz konusu içtihatlar ve fetvalar en açık biçimde fıkıh kitaplarında ?ta´zir? genel başlığı altında sıralanan suçlar ve bu suçlara tayin ve takdir edilen cezalarda kendini göstermektedir.

Ta´zir, Kur´an ve Sünnet´te kısas ve had cezası olarak zikredilmemiş suç fiilleri için imamın, eski tabiriyle halife veya sultanın, modern tercümesiyle devletin serbestçe belirleyip uyguladığı cezaları ifade eder. Kısas ve had cezaları dışında hangi fiillerin suç ve ceza kapsamına gireceğini tek bir kişi (imam, sultan, halife, padişah, şah) tayin ettiğinden monarşilerin ve dikta rejimlerinin hükümferma olduğu modern zamanlarda bu yetki krallara veya devlet başkanlarına ait kabul edilmiştir. Garip olan şu ki, Yüce Allah ?bir sineği dahi örnek verir? ve hangi suç fiillerine ne türden cezaların verileceğini sayar; bazı suç ve günahlara dünyevi ve maddi ceza/müeyyide takdir etmezken, devlet başkanları kendi ihdas ettikleri birtakım fiillere ölüm cezası dahi takdir etmiş; hem Allah hakkı hem kul hakkı olarak vasıflandırdıkları hak ihlallerini cezalandırma yetkisini kendi uhdelerine almışlardır.

Hiç kuşkusuz insanın işlediği/işleyebileceği suç fiillerinin tamamı Kur´an ve Sünnet´te dercedilmiş değildir, bu suçlara ceza da takdir edilmiş değildir. Dolayısıyla hem Kur´an´da sayılmayan hem zaman içinde ortaya çıkabilecek suç fiillerine cezaların takdir edilmesi gereklidir, ama bu

1) Kur´an´ın en üst ceza olarak takdir ettiği ?ölüm cezası? olamaz. Çünkü eğer bir fiile ölüm cezası takdir edilecekse, Kur´an bunu zikrederdi.

2) Kur´an´da cürüm (suç ve günah) olarak zikredilmiş bir fiile eğer Kur´an ceza tayin etmemişse devletler ve müçtehitler de ceza tayin edemez.

3) Zaman içinde toplumun istikrarı ve güvenliğini tehdit eden fiiller çıkar da bunlar suç kategorisi içinde ele alınacak ve bunlara ceza takdir edilecekse, bu devlet başkanının değil, tarafsız müçtehitlerin ve söz konusu müçtehitlerle eşgüdüm halinde çalışan yasama meclislerinin yetkisi dahilinde olmalıdır.

Böyle olmadığı durumlarda ne olur? İslam tarihinde olduğu gibi siyaseten katl sultanın toplum üzerinde kelle koparan kılıcı olur; bugün yaşandığı üzere şu veya bu seviyede muhalif görüş beyan edenlere yönetimler kolayca ölüm cezası veya müebbet hapis cezası verme fırsatını ellerine geçirmiş olur. Birer ?yasağı sultani? olan ?Örfi hukuk? ve bugün muhaliflerini ölüm cezaları ve ağırlaştırılmış müebbet hapis veya hapisle cezalandıran, ifade özgürlüğünü suç kategorisine sokan yönetimler görünürdeki dindarlıklarına rağmen baskı rejimleri kuruyorlarsa bu kaynağını geleneksel fıkıhtan ve özellikle fıkhın ?ta´zir? adı altında verilen fetvalardan almaktadır.

Bağımsız olduğu düşünülen fakihler, fıkıh kitaplarında yer bulan ta´zir suçlarının ne büyük hak ihlallerine ve cinayetlere dayanak teşkil ettiği konusunu eleştiri süzgecinden geçirmedikleri müddetçe, kralların ve baskıcı yöneticilerin ağzına bakan müftüler fikir adamları ve muhalifler hakkında verilen cezaları tereddütsüz fetva ile meşrulaştırmaya devam edecek; biz de baskı ve zulümlerle geçen tarihimizi tekrar edip duracağız. (14 Ekim 2018.)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR