Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


DİNDARLIK VE İSLAMCILIK

Müslüman aydın ve alimlere düşen görev kendilerini Batılı oryantalist gözlükle okuyanların yorumlarına mahkum olmak değil,


Son zamanlarda, özellikle siyasal İslamcılığının tartışmalı bir konuma gelmesiyle birlikte, dindarlık ve İslamcılık arasındaki ilişki tartışılmaya başlandı. Konuya eleştirel yaklaşanlar dindarlık ve İslamcılığı özenle birbirinden ayırırken, dindarlığı olumlamaya, İslamcılığı ise olumsuzlamaya gayret ediyorlar. Onlara göre İslamcılık İslam´dan bir sapmaya işaret ediyor. Tartışmalarda dindarlık bir inanç kategorisi olarak kabul görürken, İslamcılık dışlanarak reddediliyor. Bu noktada ilginç bir tartışma konusu çıkıyor ortaya: Gerçekten dindarlık ve İslamcılık birbirleriyle ilgisiz kavramlar mıdır? Bir diğer soru da, acaba dindar İslamcı olamaz mı? sorusudur. Kuşkusuz bir diğer soru da şudur: Dindar-İslamcı ayırımının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan nedenler nelerdir? Üzerinde düşünülmesi gereken bir soru da, bu sorunun nereden neşet ettiği sorusudur.

            Konuya eleştirel yaklaşanlar, İslamcılık ve dindarlık arasında olumlu bir ilişkinin kurulmasına da imkânsız bakıyor. Acaba söylendiği gibi İslamcılık mutlak olarak olumsuz bir kategori midir? Sanıyorum dindarlık ve İslamcılık İslam´ın birbirinden bağımsız iki farklı yorumu gibi okunuyor. Öyle görülüyor ki, İslamcılığı olumsuzlayan genelleme, kendini İslamcı olarak tanımlayan bazı siyasi ve kanaat önderlerinin dinin ahlak ve irfan boyutlarına karşı olan duyarsızlığını temel alıyor ve buna karşı bir eleştiri ortaya çıkıyor. Bu değerlendirme doğru olsa da salt İslamcılığa ait bir özellik değildir.

            İslamcılık eleştirisi yaparken dikkat edilmesi gereken nokta bu kavramı tanımlamak, sınırlandırmak ve neden eleştirildiğinin açıkça belirlenmesidir. Kuşkusuz en çok eleştirilen İslamcılık türü siyasal İslamcılıktır. Ancak gözden uzak tutmamak gerekir ki, İslamcılık sadece siyasal İslamcılıktan ibaret değildir.

            Tarihsel olarak C. Afgani ve M. Abduh ile başlatılan İslami yenileşme projesini amaçlayan akıma İslamcılık ismi genellikle Batılılar tarafından verilmiştir. Dolayısıyla İslamcılık temelde oryantalist bir tanımlamadır ve olumsuzlamayı hedeflemektedir.

            Afgani ve Abduh´la başlayan fikri dönüşüm ve yenileşme hareketine yenileşmecilik veya kökencilik diyerek, İslamcılığın neden olumsuzlandığını irdelemeye çalışalım. Batılı tanımlamaya göre İslamcılık, bizim tanımlamamıza göre İslami yenilenmecilik ya da kökencilik düşüncesinin ana parametrelerini şöyle sıralayabiliriz:

1-      Kur´an ve Sünnete dönüş

2-      Cihat ruhunun uyandırılması

3-      İçtihat kapısının açılması.

4-      Medreselerin ve geleneksel eğitim anlayışının yenilenmesi.

5-      Dinin sadece ibadetlerden ibaret olmayıp, hayatı kuşatan bir anlayış olduğunun kabulü

6-      İslam inancını, tarih içinde ortaya çıkan gelenek ve yanlış inançlardan arındırmak.

7-      Müslümanları tembelliğe iten tevekkül, kader vb. kavramların yeniden ve asli anlamlarıyla tanımlamak.

8-      İnsanları pasifleştiren ve toplumsal gelişmelere karşı duyarsızlaştıran tasavvuf anlayışının yeniden tanımlanması.

9-      İslam´ı anti emperyalist olarak tanımlayıp, İslam ülkelerinin bağımsızlığa kavuşmaları için aktif bir başkaldırı ideolojisine dönüştürmek.

Kuşkusuz İslam ülkelerini sömüren batılı emperyalist ülkeler için bu-temelde tanımlanan bir anlayış kabul edilemez. Çünkü bu temel parametrelerle tanımlanan İslamcılık anti emperyalist öğeler içeriyordu. Bundan dolayı sürekli İslamcılığı olumsuzlayan bir külliyat ortaya çıkarmışlardır.

Oryantalist düşünce dindarlık ve İslamcılığı özenle birbirinden ayırdı; tasavvuf temelli Mevlâna mistisizmini olumlarken, devleti ele geçirmeyi ve anti emperyalizmi öne çıkaran İslamcılığı bir sapma olarak nitelendirdi. Buna göre İslam´ı siyasal ve sosyal alanı belirleyici olarak tanımlamak kötü bir tasavvur olarak belirlendi. Bunu hedeflemeyen ruh dinginliğini temel alan dindarlık ise öne çıkarılmaya çalışıldı.

İslamcılık dinin temel değerlerinden hareketle siyasal ve sosyal sorunları çözmeyi amaçlayan modern bir ideolojidir. Bu anlamıyla da kuşkusuz meşru bir amacı vardır. İslam´ın bir ideolojiye dönüştürülmesini çoğu aydın tarafından eleştirilirken, Ali Şeriati, tam tersi bir tutum takındı. Şeriati´ye göre İslam yaşamak istiyorsa mutlaka kitleleri harekete geçirecek bir ideolojiye dönüştürülmelidir.

Hiç kuşkusuz İslamcılık ile din olarak İslam birbiriyle eşitlenemez. İslam bir din, İslamcılık ise bu dinden hareketle oluşturulmuş bir yorumdur. Bu anlamda İslamcılık, dini temel alarak, belirli bir tarihsel dönemde karşılaşılan sorunları çözmeyi amaçlayan beşeri bir ideolojidir. Değişmez, insanüstü, evrensel değerler içermez. İslamcılık, onu üreten insanın ontolojisi gereği yanılgıya açık, tarihsel, başka bir dönem için değişmez örnek oluşturmayacak niteliklere sahiptir. İslamcılık, insan ürünü olan bir tefsirdir ve yanılgıya açıktır. Bir tefsir olarak İslamcılık bütün zamanlar için geçerli siyasal davranış biçimleri belirleyemez.

İslamcılık dinle eşitlenerek veya öyle algılanarak, sorunlu bir yola girilmiştir. Şurası açık ki, çoğu Müslüman kanat önderleri ve aydınlarda, tıpkı batılıların izinden giderek ve benzer argümanları dillendirerek dindarlık ve İslamcılık arasında İslamcılığı olumsuzlayan bir düşünce geliştirmişlerdir.

Batılı oryantalistlerin İslamcılık eleştirisi, onu kendilerinin çıkarlarını engelleyecek bir tutum olarak gördükleri içindir. Batılılar emperyalizmi sorun olarak algılamayan bir dini inancı öne çıkarmaya çalışmışlardır. Sorun şu ki, İslamcılık eleştirileri büyük ölçüde O. Roy gibi İslamologların düşüncelerine dayanıyor.

Şurası açık ki, İslamcılık veya onun bir alt dalı olan siyasal İslamcılık ne kadar başarısız olursa olsun; din devam ettiği sürece, dini temel alarak dünyanın sorunlarını çözmeye çalışan ideolojiler de var olacaktır. Ancak bu analizler din üzerinden bir ideolojik tutum ürettiği için dinin kendisiyle eşitlenemezler.

Batılı mahkûm edici bakıştan farklı bir tutum takınarak İslamcılık ele alınıp incelenmelidir. Siyasal İslamcılığın devleti ele geçirip toplumu modern devlete özgü yöntemlerle İslamileştirmesi kabul edilebilir mi sorusu üzerine derinlikli, düşünmek gerekir.

Batı´yı rahatsız eden İslamcı akımların Kur´an ve Sünnete aykırılığı değil, içerdiği anti emperyalist söylemdir. İslamcılığın Kur´an ile bağlantısı batılıların umurlarında değildir; onların umurlarında olan Batıyı rahatsız etmeyecek bir İslami söylem üretmektir.

Siyasal İslamcılık, İslam´ı temel alarak iktidara gelmek ve toplumu dönüştürecek bir programı uygulamayı amaç edinen bir modern ideolojidir kuşkusuz. İdeolojinin yöntemi modern, esinlendiği kaynak ise modernlik öncesidir. İran devriminin yöntemi modern, sahip olduğu ideolojik donanım ise modernlik öncesine aittir.

Siyasal İslamcılığa yönelik temel eleştiri, söylemle iktidara geldikten sonraki eylem arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanıyor. İslam ülkelerinde ki, birçok İslamcı hareket iktidara kadar batı karşıtı iken, iktidara geldikten sonra batıya uyum sağlamasıdır. Kuşkusuz bunun nedenini dış faktörlere atarak sağlıklı bir şekilde değerlendiremeyiz. Şu haliyle İslam dünyasının Batılılara sunacağı bir model yoktur. Kaldı ki İslam ülkelerinin çok büyük bir bölümü kendi halklarına bile en temel insan haklarını sunma konusunda ciddi yetersizlikler içindedir. Kendine hayrı olmayanın başkasına hayrının olması imkansızdır.

Müslüman aydın ve alimlere düşen görev kendilerini Batılı oryantalist gözlükle okuyanların yorumlarına mahkûm olmak değil, Kur´an ve Hz. Peygamberin rehberliğini temel alarak, çağımıza uygun bir siyasal ve toplumsal bir model üretmektir. Kur´an ve Hz. Peygamberin tarihsel kişiliği bu amaç için gerekli bütün ahlaki ilkeleri vermektedir.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR