Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Cumhuriyet´in ´dindar´ sahipleri; heyecan, mahcubiyet ve mağlubiyet..

Aslında demokrasi birdi ama cumhuriyet ise çeşit çeşit olup toplumu, tüm renklerini yok sayan bir özelliğe, dolayısıyla da tekliğe, üniterliğe sahipti. Bu da onu pek muteber kılmıyordu.


-Kemalist jakobenizm´den, dinî söylemin devlet katında dillendirilmesine-

Halk arasında bir deyim vardır; ´kötü komşu insanı ev sahibi yapar´ diye...

Bu meyanda, konumuz açısından düşündüğümüzde, bugünden ziyade, dönemin ´Müslüman´ yönetimlerinin ´tekçi´ yönetim anlayışı uğruna ´siyasî ve sivil´ bir muhalefeti kabul etmemesine koşut olarak, Batıda neşvünema bulan birtakım düşünsel ve ideolojik paradigmanın, yine dönemin birçok âlim, aydın ve entelektüel nezdinde önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz.

Buna bağlı olarak söylersek, Kur´an´ın ŞÛRA dahil hayati anlamı bulunan birçok konuda ilke olarak belirttiği kavramların, ya ilgilisince tam olarak anlaşılamadığı, ya da bir kopyacışına bağlı olarak senkretik ve eklektik olarak ele alındığına şahit olmaktaydık.

Cumhuriyet kavramı da, ya Kur´anî ilkeselliğin yeterince anlaşıl(a)madığı, ya da senkretizmin ve aynı zamanda da eklektizmin büyüsüne kapılarak, batılı bir ortamın ürünü olan paradigmal durumların, birçok insan tarafından değerlendirildiği bilinmektedir.

Ki, buna elbette saltanat türü, Müslüman toplumlara musallat olmuş bulunan ´tekçi´ idarelerin etkisi reddedilemeyecek kadar çoktur. Bunun da altını çizmiş olalım...

Çabalarını genel anlamda ´iyi niyet´ çerçevesinde değerlendirdiğimiz halde, Said-i Nursî´nin de daha bin dokuz yüzlerin başında, cumhuriyet kavramını çeşitli defalar kullandığı bilinmektedir.

Kaldı ki, onun yaşadığı ve bizzat kendisinin ´Birinci Said´ dönemi dediği ve ikinci Meşrutiyet´in sonlarında onun klasik paradigmaları arasında Cumhuriyet´in, belki mana olarak varolan, ama işlerlik olarak tedavülde bulunamadığı söz konusu olduğunda, ilk muhalefetini salt İslamî ve batılı formatlarla sultan´a karşı yaptığı söz konusu edildiğinde, onun cumhuriyet sevdası ´ikinci Said´ döneminde anlam kazanmış olacaktı.

Birtakım çevrelerce sadece bir yönetim şekli olarak idealize edilen cumhuriyetin, Kemalist elitlerce, ideolojik bağlamda ve sekülerizme hizmet açısından İslam´ın zıddı ve muadili olacak şekilde deruhte edildiği biliniyorken, birçok dindarın bu kavrama tutkun olmalarını nasıl izah edebilecektik?

Adeta, Hz. Muhammed(s)´in vahiy yoluyla Allah´tan alıp insanlara ilettiği İslam´ın zaman içerisinde zalimleşen yöneticilerin payandası kılınması karşısında, dini onların elinden alıp, onu hak ettiği konuma yerleştirme örneğinde olacağı üzere, birçok dindarımızda, cumhuriyet gibi kavramları, seküler zalimlerden, ya da zalimleşebilecek seküler yöneticilerden sakınmaya mı çalışıyolardı, diye soru sormaya başlamalıydık.

Burada tipik bir İslamilik problemi devreye girmekteydi. Hemen her şeyi İslamileştirmek, ya da İslami olan birçok değeri, batılı formlar karşısında bir mağlubiyet psikolojisi içerisinde batının -düşünsel, siyasal vb alanlarda- hizmetine sunmak, onun bir neferi haline getirmek...

Bu tipik bir muhafazakârlaşma, müdahane etmek, yani karşıtına sığınarak ´kendince´ varolduğunu savlamaktı oysa...

Muhafazakârlık, Fransız ihtilali sonrası, Fransız Katolik kilisesi´nin, yeni durum karşıında, karşıtına(seküler paradigmaya) sığınarak varolma çabasını içermekle birlikte ve ne gariptir ki, laikliğin de çıkış yeri olarak kilise orijinliydi...

Bizimkilerin ki ise, salt İslami hassasiyeti koruma duygu ve düşüncesi içerisinde, teoriden ziyade pratik olarak da olsa, aynı kapıya çıkıyordu. Onlar adeta, klasik ´ekmek - kılıç´ ikileminde olduğu üzere, birbirlerine mültefit davranıyorlardı.

Dindar´ın cumhuriyetçiliği...

Yaşamış olduğumuz yirminci yüzyıl, büyük oranda çeşitli toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik ve bunlara bağlı olarak ´ideolojik´ açılardan bir kavram kargaşasının yaşandığı yüzyıl olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.

O yüzyılın bir eseri olan bu durumu, o yüzyılın son çeyreğinde doğmuş bulunan ve yirmi birinci yüzyılı anlamaya çalışan gençler başta olmak üzere, onlardan görece yaşlı geniş bir kitlenin nezdinde, o kavram kargaşasının halen devam ettiği söylenebilirdi.

Günümüzden belirgin bir örnek verecek olursak, şunu söyleyebilirdik; sosyal adalet vurgusu yapan herhangi bir kişi, çok rahatlıkla ´solcu, sosyalist vs.´ tanımlanabiliyordu.

Bunda bir beis yoktu, ama sol düşünce dışında duran bir insan da sosyal adalet konusunda fikir sahibi olamaz mıydı? Elbette olurdu. Hatta, o konuya bir solcudan vs. daha layık ta olabilirdi. Ör. Oysa bu konu bir Müslüman için dünya-ahiret dengesi için bir imtihan gerekçesiydi aslında...

Bunun gibi, ´tekçi´ ve saltanatçı yönetim karşıtı bir insan, daha doğrusu, konumuz açısından söylersek bir Müslüman, neden, o kişinin inancına uygun bir yönetim taraftarı değil de cumhuriyetçi ve daha da ileri gidilerek ´demokrat´ olarak tanımlanabiliyordu?

Bu o kişi ve kişilerin, ilkesel ve pratiklik açısından bir zaafı mıydı, ya da ´karşı tarafın´ işi öyle gördüğünden miydi, veyahut ta Müslümana başka bir yol ve yöntemin, işin ilgilisince uygun ve layık görülmediğinden miydi?

Her ne olursa olsun, Müslümanın oluşan zaafı, kolaycılığı, ucuzculuğu, batıyı taklitte ısrarı, olaylara ve olgulara -başlıca engelleri aşamadığından, aşmada zorlandığından olsa gerek- başka gözle bakmasını salık vermekte ve verdirmekteydi...

Bir porototip ´dindar´ cumhuriyetçi; Said-î Nursî...

Dindar cumhuriyetçiliğe bu coğrafyada gerek o dönemlerde yaşamış ve gerekse de bugün yaşayan birçok insanın konu ile ilgili düşüncelerini örnek verebilirdik.

K, bu konuda, aşağıya alıntıladığımız ifadeler, meseleyi apaçık ortaya çıkarmaktaydı; "Bediüzzaman henüz çocuk yaşlarından itibaren Cumhuriyeti biliyor, Cumhuriyetin değerini takdir ediyordu. 26 Şubat 1324 (Mart 1909) tarihli Dinî Ceride´de yayınlanan ?Hakikat? başlıklı makalesinde geçen şu cümle, buna dair önemli bir örnektir: ?Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret (danışma) ve kanunda inhisar-ı kuvvetten (otoriter olmadan) ibarettir? Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat (baskı, despotluk) tevzi olunmuş olur.?

Gerçek cumhuriyetçiye ´düşmanlık´ ithamı (mı)(!)

Ne hazin bir tecellîdir ki, bu erken yaşlarından itibaren Cumhuriyetçi olan ve hayatının en sıradan gibi görülen detaylarında dahi Cumhuriyetçiliği esas alan Bediüzzaman, Cumhuriyet Türkiye´sinde ?Cumhuriyet düşmanı? olmakla itham ediliyor, suçlanıyor ve mahkeme huzuruna çıkarılıyordu. Daha da ötesi, 1935 yılında Eskişehir´de gerçekleşen mahkemede böylesi ağır ve hatâlı bir ithama karşı verdiği savunma zabıtlara geçilmiyordu.

Aslında bu savunmasında Bediüzzaman kendisini değil, bizzat Cumhuriyet sistemini müdafaa ediyordu.(1)

Hakikaten, Said-i Nursî heyacan içre bir cumhuriyetçi ise -doğru da olabilir- o ve onun yolunu sürdüren kitle ile birlikte, muhafazakâr cenahlara mensup netice insanın, gelinen nokta açısından mağlup olduklarını söyleyebilirdik.

Ama buna rağmen, Milli Görüş´ün şeklen de olsa vermeye çalıştığı parlamenter karakterli İslamcı siyaset yerini kalkınmacı bir siyasete bırakmıştı ve bu kadro, selefinin aksine cumhuriyeti belki de iç acıtan bir mağlubiyeti içselleştirerek kendini 2023´e ayarlamıştı.

Cumhuriyet yine galip gelmiş ve hükmünü başka mecralarda icra ve kendine de uygun bir yer ediniyordu.

***

İşte yine Said-î Nursî adına söylenenlerden bir paragraf...

"Karıncaların cumhuriyetçiliği(!)

Onlar sosyal varlıklardır. Çalışkan ve paylaşımcı ruha sahip olmaları, iş bölümü yapmaları, rekabet etmemeleri, ben duygusu yerine biz duygusunu öne çıkarmaları, kraliçe, asker, işçi gibi sınıflara ayrılsalar da ast-üst ilişkisi olmadan yaşamaları, ortak zekâ ve sağduyuyla hareket etme gibi özellikleriyle şimdilerde çokça ihtiyaç duyduğumuz cumhuriyetin ve demokrasinin en güzel örneğini veriyorlar.

...

Karıncaların hastaneleri ve hapishaneleri yoktur. Onlar ne hastalanırlar, ne de suç işlerler. Bir ülkede cumhuriyet ve demokrasi hakkıyla işlese, insan, hayvan, bitki haklarına riayet edilse hastanelere, hapishanelere hiç gerek kalır mı? Dindar Cumhuriyetçiler hapislere atılır mı?(2)

Said-î Nursî´nin Denizli Hapishanesi´nde iken söylediği rivayet edilen; "cumhuriyet perverliklerine hürmeten yemeğimin tanelerini karıncalara veriyorum!" ifadesi aslında, işin ne kadar ilerletildiğini de göstermektedir.

Burada, meşrutiyetçi düşünceyi teyit bağlamında, karıncaların, insandan farklı olarak, kendi iradeleri dışında bir hareket alanına sahip bulunan karıncaların yapıp ettiklerini indirgemeci bir mantıkla cumhuriyetçilik ve demokrasiyle özdeş kılma çabasını görmekte, müşahede etmekteydik.

Halbuki, karıncaların hareketlerini, insanlar için örnek vermek gerekecek idiyse, cumhuriyet yerine, öncelikle demokrasiyi ve haliyle de demokrasiyi örnek vermek daha doğru ve daha şık olacaktı.

Aslında demokrasi birdi ama cumhuriyet ise çeşit çeşit olup toplumu, tüm renklerini yok sayan bir özelliğe, dolayısıyla da tekliğe, üniterliğe sahipti. Bu da onu pek muteber kılmıyordu.

***

Onun adına yapılan ´Allah´ın Sadık Kulu Barla´ adlı animasyon filmdeki bir karde, Said-i Nursi´nin bir hayli çevreci ve doğal çevrenin olduğu gibi korunmasına taraftar olduğu açık bir şekilde belirtiliyor, öyle ki, gökteki kuşların ve yerdeki börtü böceğin cumhuriyetçi olduklarının altı çiziliyordu. (3)

Said-i Nursi´nin, yukarıda kendi dilinden alıntıladığımız ve ´kaıncaların da cumhuriyetçi olduğu´ meyanında serdettiği ifadesine bakıldığında, sarfettiği sözügünümüz mantığıyla salt bir çevreci refleksiyle mi dile getirmişliği, yoksa muhafazakâr bir şekilde, o dönemin de mantığına uygun düşer saiklerle filmin yapımcıları tarafından senaryoya mı dercedilmişliği, beyan karşısında pek bir anlam ifade etmeyecekti. Ki çerçi, kendi heybesinde olanları satardı sonuçta...

_____________________________________________________________________

1http://www.sorularlasaidnursi.com/bir-dindar-cumhuriyetci-bediuzzaman-said-nursi/

2http://www.gencyorum.com.tr/denizli-hapsindeki-dindar-cumhuriyetci-karincalar/ ´adı geçen´ makalenin yazarı; Mustafa Oral, mustafaoral74@hotmail.com

3http://www.kitaphaber.com.tr/allahin-sadik-kulu-barla-k2037.html

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR