Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


Bu Nefret ve Öfke Bizim mi?

Halil ÇİFTÇİ


Bu Nefret ve Öfke Bizim mi?

Türkiye tarihinin en kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dilinin kullanıldığı, nefret ve öfke tohumlarının ekildiği bu dönemde önemli bir imtihanla karşı karşıyayız. 31 Mart seçimleri öncesi başlayan nefret dili meydanlarda kitleleri yanlış bir şekilde politize etti ve halkın bilinçaltına kötü bir biçimde yerleşti. Türkiye´de yaşayan vatandaşların çarşıda ve pazarda yaşadığı ekonomik çıkmazlarda bu öfke ve nefret söylemini şiddete kanalize etmeye sevk etti. Seçimler sırasında özellikle birçok karalama kampanyası ve iftira politikası neticesi bu duruma gelindi.

Biz nefreti ve intikam alma duygusunu ön plana çıkardıkça kitleler biraz daha saldırgan ve agresif bir hale geldi. Özellikle siyasilerin dudakları arasından çıkan her kelime patlamayı bekleyen kitleleri harekete geçirdi. Ülkemizde uzun zamandır herhangi bir siyasiye saldırı veya büyük çapta bir eylem yapılmamıştı. İnsanlarımız şikayetlerini ve isteklerini demokratik haklar çerçevesinde göstermeye çaba sarf etti ise de bu mümkün olmadı. Devlet OHAL ve diğer bazı güvenlik barikatları ile kitle hareketlerini durdurmayı muktedir oldu.

Kitleler seçim sonuçlarının ardından ülkede sulh ve barış ortamının tesis edileceği ve ekonominin düze çıkacağı beklentisi ile normal rutin hayatlarına döndü. Ama görünen o ki pimi çekilmeyi bekleyen ve hala seçim atmosferinin körüklediği ve tetiklediği gruplar toplumumuzda bulunuyor. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu´nun Ankara´nın Çubuk ilçesinde katıldığı şehit cenazesinde yaşadığı saldırıda mevcut durumun tezahürünü vahim neticelerini bizlere gösterdi. Kılıçdaroğlu´nu yuhalayan bir grup, ardından yaşanan arbedede kendisine saldırdı. Bu olay esasen yukarıda bahsettiğim hastalıklı ruh halinin bir sonucudur. Peki, Türkiye bu sonuca nasıl geldi, bu kadar öfkeyi bilinçaltında nasıl biriktirebildik?

Uzun süredir TSK ve Emniyet güçleri içerde ve dışarda ülkenin birliğini ve dirliğini bozacak kişilere ve terör gruplarına gereken müdahaleyi yapıyor. Bu ülkemizin ve halkımızın huzuru ve güvenliği için önemli bir çaba olarak takdir edilmelidir. Tabi mücadele sırasında Türkiye´nin siyasi atmosferinin getirdiği bazı olağanüstü durumlar bu mücadeleyi seçim malzemesi haline getirmekte bir beis görmüyor. Halkların Demokratik Parti´sinin (HDP) terör örgütleri ile işbirliği yaptığı, yerel yönetimler eliyle örgüte ciddi finans ve lojistik destek verdiği istihbarat raporları ile tespit edilmiş bulunuyor.

Başkanlık sistemi ile beraber ortaya çıkan ittifaklarda taban tabana zıt ve farklı ideolojileri bir araya getirdi. Bunlar içerisinde resmiyette olmasa da özellikle batıda HDP ve CHP ittifakı söz konusu oldu. Tecrit altındaki eski HDP eş genel başkanı Selahaddin Demirtaş´ın işaret ettiği millet ittifakı yani CHP; Ankara, İstanbul ve daha birçok büyük şehri kazandı. CHP´nin büyük şehirleri resmiyette olmayan HDP desteği ile almış olması, CHP´nin terör örgütlerinin desteği ile zafere ulaştığı izlenimi oluşturdu. Ayrıca seçim döneminde siyasi partilerin temel hedefi olan ?Hedefe giden her yol mubahtır? anlayışı da bir şekilde sosyolojik bir öfkeye dönüştü. Bunun yanında bazı medya kuruluşlarının terör örgütleri ile direkt bağlantısı olduğunu iddia ettiği belediye başkanları da gazete manşetlerinde yer bulunca öfke ve nefret biraz daha körüklenmiş oldu. Ankara´da fatura şehit cenazesine katılan Kemal Kılıçdaroğlu´na kesildi. Her ne olursa olsun insanların en hassas ve kırılgan olduğu dönemlerde bazı durumları istismar ederek yayın yapmak, söylev geliştirmek ve yalan yanlış ithamlarda bulunmak ne bu ülkeye ne de bizden umudu olan 2 milyara yaklaşan Müslüman dünyasına fayda getirir. Bu elim olayı gördüğümde ilk hissettiğim durum ülkenin içine düştüğü çıkmazların ne kadar vahim bir boyuta evrildiği olmuştur.

Bu atmosferden kurtulmak için siyasi erklerin bir an önce önlem alması elzem ve zaruridir. Bu erkte bizatihi Başkan Erdoğan´dır. Öncelikle kendi kadrosunda yer bulan bazı isimleri görevden alması beklenmektedir. Erdoğan, Türkiye siyasi tarihine yerleştirdiği ve başlattığı halkla bütünleşme ve paylaşma duygusunu yeniden aktif hale getirebilmelidir. Saraydaki sayısız danışmanın toplumdaki temel beklentileri ve dinamikleri çözümleyemediği aşikâr bir şekilde görülüyor. Bir milletvekili çıkıp asgari ücretlinin her gün simit yiyerek nasıl bir tasarruf yapacağını anlatması gibi hadiseler hem ülkeyi hem de Erdoğan´dan umudu olan kimseleri hayal kırklığına uğratıyor. Bazı bakanların astığım astık, kestiğim kestik dilinden uzaklaşması ve kendi işi ile ilgilenmesi gerektiği hatırlatılmalıdır. Medya kuruluşları içerisinde Saraya yalakalık yapacağım, rant elde edeceğim hesabıyla atılan manşetler engellenmeli, gerekirse bu medya kuruluşları kapatılmalıdır. Sosyal medyada trollük yapan kişilerin hesaplarına müdahale edilmeli ve icap ediyorsa yargı önüne çıkarılmalıdır. Ülkede alenen halkı kin ve nefret´e yönlendiren her türlü kişi, kurum ve siyasi aktör gereken hukuki müdahaleye muhatap olmadan ülkede birlik ve beraberliğin hâkim kılınması imkânsızdır.

İnsanımız nefret ve öfke dilinden bıkmış, bunun tam aksine bir üslup geliştiren farklı ideolojilerden gelen kimselere sempati duymaya başlamıştır. Anadolu insanı artık savaşı değil barışı, nefreti değil sevgiyi istiyor. Toplumda her daim kullandığımız bir deyim olan ?Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır? sözü ile hareket edilerek politika geliştirilmelidir. Şeyh Edebali´nin Osman Gazi´ye verdiği öğütleri yeniden başucumuza koyup düşünmeli ve devlet nizamını iyilik tohumları ile yeniden yeşertmeliyiz.

İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı,

İyiliğe iyilik her kişinin kârı

Kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıymış oğul.

Sen bizim rüyamız, sen bizim devâmız,

sen bizim duamızsın oğul.

Daima başın dik, alnın ak, gönlün pak olsun.

Zümrüt-ü Anka´nı iyi seç ki Kaf Dağı sana yakın olsun.

Yolun ebediyete kadar açık olsun. (Şeyh Edebali)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR