Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nevzat KAYA


Biliyorum, Bu Yazı İlginizi Hiç Çekmeyecek!

Ölümü hayatın merkezi içine almayan bir fikir, bir hayat tarzı veya felsefe insanı asıl hedefinden saptıracak çok tehlikeli bir bakıştır. Ve gerçekte de asıl sorunumuz bu olsa gerek.


Bu yazı ilginizi hiç çekmeyebilir. Lakin ilginizi çekmeyen bir mesele, olmayacak ya da gerçekleşmeyecek anlamına gelmiyor. Hem zaten bu konu en ilgi çekmez ve aynı zamanda en doğru hikayedir.

Sonra gülmeyin lütfen. Şayet gülersiniz buna, o güldüğünüz şey başınıza gelirse değil ağlamak, inanın ağlayacak zamanınız bile olmayacak.

O halde söze şöyle başlamalıyım;

Bilim adamlarının yaptığı çalışmaya göre her yüz kişiden tam yüz kişi ölüyor. Üstelik bu işin istisnası bile yok.

Yeryüzünde komünist ilkelerden gerçek manada gerçekleşen tek değer "ölüm"dür. Çünkü herkes ölecek. Ölüm herşeyi hem eşit yapar hem de herkese eşit gelir. Ayrımcılık yapmadan herkese bu hak tastamam veriliyor. Üstelik bunu almama hakkınız da yok.

Hiç kimse, bu dünyadan canlı çıkmıyor. Tam tersi bu dünyadan çıkmak için ölmek gerekiyor.

Bütün günler ölüme gider, son gün varır. İşte o son gün de kıyametin ta kendisidir!!!

Daha nasıl diyelim ki bir farkındalık olsun. Bence bu farkındalığın farkında olan çok az insan vardır. Çünkü bilmek, görmek, duymak farklı şeyler ama farkında olmak çok farklı birşey.

İnsanın imanının farkında olması, iman etmesinden çok daha farklı bir durumdur. Alışkanlık hali almış duygular ile farkında olunan duygular arasında dağlar kadar fark vardır.

Bir insanın Allah´a inanması ile tabiri caizse; "Vay be! Allah varmış ve ben O´na inanıyorum" türünden bir ruh halini yaşaması çok farklı şeylerdir. İkincisi, birincisinden derece bakımından kat be kat daha üstündür.

Sonra bize ait olmayan bir dünyada bizimmiş havasıyla yaşıyoruz. Bırakın dünyanın topraklarını, denizlerini, binalarını; canımızın içine hapsedildiği bedenimiz bile bizim değil. Daha kötüsünü söyleyeyim mi? Bu et ve kemik yığınlarına canlılık veren ruh bile bize ait değil.

Bütün bu bileşenlerin içinde biz, sadece az bir süreliğine bunları kullanan birer sürücüyüz. Bir otobüs sürücüsü gibi. Otobüs bizim değil, biz bizim değil, sadece onu kullanma yetkisi bir süreliğine verilmiş olan bir "iradeyiz" diyelim.

Meğer bir hiçmişiz. Hiçlerin kendini bir şey sayması ise çok saçma. Hele hele kendini dağlardan daha yüksek görenler, yürüdüğünde yerleri yaracak gibi debelenenler, öfkelendiğinde sesleri eşek anırtısı gibi çıkanlar ise saçmalığın daniskası içindeler.

Ölümü hayatın merkezi içine almayan bir fikir, bir hayat tarzı veya felsefe insanı asıl hedefinden saptıracak çok tehlikeli bir bakıştır. Ve gerçekte de asıl sorunumuz bu olsa gerek.

Günübirlik hayatımızda bize ölümü hatırlatacak neredeyse hiç bir şey yok. Bilakis ölümü unutturacak ne varsa ayan beyan ortada. Sanki birileri ölümü devre dışı bırakan bir hayat tarzını bize dayatıyor. Çarşı-pazarda, işyerinde, mağazada, bilmem hangi shop ve avm´de, okulda, tv´de, gazetede, nereyi sayarsanız sayın, ölüm yok, var olan sadece hayat!

Sanki ölüm denince parmaklarımızı kulaklarımıza tıkarcasına sağırlara oynuyoruz. Yine ölüm denince kafasını kumlara gömen avaneler gibiyiz. Hemde ne avane!

Sahabeyi anlamaya çalışıyorum. Bu nasıl bir iman ve ruh ki; "Seni hak ile gönderen Allah´a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalarsan, biz de peşinden dalarız" tarzındaki teslimiyetleri, öyle sadece "ben inandım ya da inanıyorum" tarzındaki bir iman değildi.

Hasan-i Basri´nin; "Eğer sahabeyi görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi ´bunların ahirette bir nasibi yok´ derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, ´bunlar hesap gününe inanmıyorlar´ derlerdi" sözü, bizimle sahabe arasındaki farkın, nasıl bir "farkında olma" meselesi olduğunu anlardınız.

Şimdi gelgelelim ruhumun "sol" tarafının bana fısıldadıklarına;

Eskiden üç kuruşu olmayıp da şimdi fabrikası olanlar iyi düşünmeli. Büyük bir musibet içinde olup da selamete erenler de iyi düşünmeli. Zenginken fakir olan, sağlıklı iken hasta düşen, şan şöhret sahibiyken sersefil olanlar da iyi düşünmeli. Hele hele hayatında hiç mi hiç sıkıntı görmemiş, başarıdan başarıya koşmuş olanlar daha çok düşünmeli. Çünkü bu pek hayra alamet değil!

Bir şeyin hayırlı olup olmadığını ölçmek istiyorsak, bizi nasıl bir kul ettiğine ve Allah´a ne kadar yakınlaştırıp, uzaklaşırdığına bakmak gerekir. Bundan başka bizi gerçek manada ölçecek bir sağlama yok. Şayet var diyorsanız kafasını gömen türlerdensiniz ve bu da kalan yerlerinizi kurtarmaya yetmeyecek. Bunu çok ama çok iyi bilmelisiniz!

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR