Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Bakış Açılarımız- 2

Kur´an ayetlerini, hadisleri veya rivayetlerin çeşitliliğinden çok kendi düşüncesini, bakış açısını topluma anlatma yaklaşımı gösteren ayet-hadis-rivayetlere yönelirler.


Birinci yazımızda algı gerçekliğine değinerek, bu algıyı yönetenlerin toplumlara, özellikle gençlerin zihinlerine bıraktığı izlere değinmiştik.  Bunun için ortamlar oluşturan, bu ortamlarla gençleri bağlayan, onların temiz  fıtratlarına kara leke çalan bu toplum mühendisleri, algıların çekiciliğini gençler üzerinde test etmeye devam ediyor. Sadece gençler üzerinde değil tüm toplumların algı yönetimine talipler. Gençler sadece lokomotif güç oldukları için ön plandalar. Kuşaklar arasında en aktif ve istekleri arasında en kararlı kesimi oluşturmakta. Dolayısı ile sürükleyici gücü kullananlar, onlar açısından öncelik  oluşturuyor.

İkinci kavramımız ise gerçeklik algısı? Bu kişilerin duygularına, niyetlerine, kapasitelerine, yorumlamalarına ve bunun sonucunda anlamalarına göre değişiklik gösterir. Genel olarak gelenekten gelen veya insan tecrübelerinin genel yorumu, insanın hakikatten-hikmetten ziyade kendi-toplumsal düşüncesini,  kendi kalbinde-düşüncesinde oluşan hissiyatını aktaran bakış açılarını içerir.  Buna Kur´an-dan örnek olarak Hz. Musa ile kendisine Allah tarafından ilim verilen kişiyi verebiliriz. Kehf Suresinde geçen ayetlerde:

 65. Orada katımızdan kendisine rahmet verdiğimiz ve yine katımızdan kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.

66. Mûsâ ona: "Sana öğretilmiş olan yol gösterici ilimden bana öğretmen için seninle gelebilir miyim?" dedi.

67. (O kul): "Sen benimle birlikte olmaya sabredemeyeceksin.

68. Hakkında hiçbir bilgin olmayan şeylere sen nasıl sabredeceksin? " dedi.

69. (Musa): "İnşallah benim sabırlı olduğumu ve sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğimi göreceksin" dedi.

70. O da: "Eğer bana uyacaksan, hakkında sana açıklama yapıncaya kadar bana hiçbir şey sormayacaksın" dedi

Aradaki diğer kıssalardan sonra ;

78. O kul şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim." Ayeti geliyor.

Bu ayetler görünen gerçekliğin kişinin gerçek bilgiye, hakikat bilgisine, hikmet bilgisine sahip olunmadan yapılan değerlendirmelerin her zaman doğru olmadığına, kesin hüküm çıkaramayacağına örnektir. Hz. Musa´nın olaylara şahit olarak yaptığı yorumlar, vahiy açıklama yapmamış olsaydı hepimizin aynı yorum ve sonuca varacağı durumlardı.Ayete konu olan olayın (tarihsel bilgi ile) Hz. Musa´nın dili ile ? Benden bilgilisi yok?? anlamındaki söylemi ile başlayan imtihan, her ilmin üstünde bir ilim, her aklın üstünde bir akıl, her tecrübe üstünde bir tecrübe, her sabrın üstünde bir sabır, her hikmetin üzerinde farklı bir hikmet gibi nice mesajlar içeriyor. Bu kapsamda mıdır bilinmez ama ?Yiğidin hakkı üçtür? mesajını da eklemek gerek!?

Hz. Musa´nın tez canlılığı, beşeri fıtratın tabi sonucu olarak karşımızda duruyor. Soluksuz yürüyüş, bazen yol almanıza değil yol yorgunluğuna, yol sorununa yol açabilir. Bunun için biraz dinlenmek, kalbin doğal ritmine, aklın doğal seyrine dönmesini beklemek gerek. Kastımız uzak durmak değil, olayları doğal bir gözleme tabi tutacak bir bakış açısı kazanacak mesafede durmaktır. Bunun için biraz sabır gerekir. Hele ki sabır  bu zamanda çok daha anlamlı bir erdem olarak duruyor. Çok çabuk şartellerimiz atıyor. Bu da gerçeklik algısına, konjonktürel bakışa, zamansal gerçekleri aşamadığımız manasına geliyor.

Günümüz yaşantısında, Müslümanların genel ayrılıklarını ve farklı yorumlamaları bu çerçevede görebiliriz. Kendi mezhepsel, ırksal, dilsel, cemaatsel yorumlarından hareketle hakikatin merkezinde kendilerinin olduğunu, dünyayı kendinden ibaret saymaları bu bakış açısına girer. Gerçeklik algısı bütüncül değil parçacıdır. Kendi gerçekliğine yoğunlaştığından olaylara, kavramlara geniş bakamaz. Kur´an ayetlerini, hadisleri veya rivayetlerin çeşitliliğinden çok kendi düşüncesini, bakış açısını topluma anlatma yaklaşımı gösteren ayet-hadis-rivayetlere yönelirler.

Kelimeler ve kavramlar, insanın düşünce yapısını oluşturduğu gibi, bakış açılarını etkiler. Kelime ve kavramlara yüklediğiniz anlam derecesinde inancınız ve fikriniz şekillenir. Örneğin herkes yaratıcının varlığı noktasında hem fikirken, yaratıcının nasıllığı konusunda hem fikir değillerdir. Çünkü kelime ve kavramlara yüklenen anlam sizin inancınızı ve bakış açısını oluşturur. Tanrı deyince Hıristiyan, Yahudi, Budist, Müslüman inanca sahip olanlarda farklı çağrışımlarda bulunur. Bunun sebebi kelime ve kavramlara yüklenen anlam veya yüklenmek istenen anlamlarla ilgilidir. Bu yüzden Müslümanlar kavramlara önem vermeli, kavramların içeriğini vahyin ölçüsüne havale etmeleri gerekir. Yanlış kavramsal anlamların Kur´an tarafından nasıl düzeltildiğini veya değiştirildiğini biliyoruz. ?Hac? kavramının müşriklerdeki anlamı ve doğal olarak pratiği farklı iken; İslam´ın yüklediği anlam ve pratiği çok farklıdır. Bunun sonucunda, sonuç da farklı olacaktır.

Tüm bu bilgiler ışığında, günümüz insanı kendi hayatındaki gerçekliğe o kadar kaptırmış ki kendini, ümmetin gerçekliğini es geçiyor. O yüzden hakiki bir gerçeklik ile İslam coğrafyasına bakamıyor. Hakiki bir bakış açısını kazandıracak, Kur´an-i-Sünneti-tevhidi-ilmi-tarihi-irfani  bir bilgiye sahip olmadığımızdan, gözümüzün gördüğü gerçekliğe takılıp kalıyoruz. Bu benim düşüncen furyasını da eklersek, hakikat bilgisi kendi bakış açılarımızda kayboluyor. Konjonktürel hareketlerimiz bizleri siyasi kurnazlığa götürüyor. Sürekli kazanma hırsına dönüşen toplumlar,  ahlak ve ilkelerden yoksundurlar. Bir ülkenin-zümrenin-kişinin çıkarı tüm ümmetin çıkarından daha önemli olabiliyor.

İslam zamanın ruhunu es geçmez ama zamanın ruhuna da teslim olmaz. Modacı bir bakış açısı ile kendi değerlerini bir kenara bırakıp yeni değerler adına kadim ilkelerini unutmaz. Modern çağın insanlığa sunmuş olduğu hizmetleri görür ama bize sunmak isteği hayata boyun eğmez. Teknoloji ile gelen yeni hayat algısını tanımaya çalışır, onu İslami bir yönteme-davete dönüştürür ama sanal ortamlarda sörf yapmaz, haz ve hız tutkusunun gerçekliğine kaptırmaz. Maddi zenginleşmenin, kurumsal zenginleşmenin, toplumsal büyümenin karşısında değildir ama bunları yönlendirecek zihni-akli-ilmi-kalbi tüm büyümeyi önceler. Bilir ki toplumları yönetecek olan akıl bilgi-bilim ve sanattan geçer. Tüm bunlar ancak zamansal gerçeklikten azade bir hakikat gerçekliğine dayanan bir bakış ile olur?

Bir sonraki yazımızda buna değineceğiz inşallah?

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR