Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Amerika ile krizlerimiz -1

Sadece, iphone telefonların ayaklar altına alınıp kırılma suretiyle ezilmesi, onun yerine yine parçalarının birçoğunu Amerika´nın ürettiği Samsung marka ?akıllı´ cep telefonlarının alelacele tercih edilmesi, birçoğunun da artık sahte olduğu anlaşılan dola


20. 08. 2018 Pazartesi

Çocukluk dönemime denk gelmişti, Kıbrıs´ın Türk tarafının Rumlar tarafından işgali, ardından yapılan ?barış harekâtı´ ve sonrasında Amerikan ambargosuna istinaden ortaya çıkan kriz?

Devlet neredeyse(Ecevit vb.) kapı kapı dilenecek duruma düşmüştü. Adeta elde bakır bir tas içerisinde her gelenden ?Allah rızası için!´ para istenecek durumlar yaşanmıştı.

Ülke katı Kemalist bir yönetimle idare ediliyordu, ekonomik işleyiş ise devlet bazlı bir yapı arzediyordu.

Yani sosyalizmin bir başka adı ve işleyişinin formu olarak devlet kapitalizmi vardı.

Devlet, sözde batılı değerlerden geriye düşmemek için hemen her konuda olduğu üzere sermaye konusunda da, yine serbest ekonomiye bağlı batı bağlamında bir yerde kalıyordu, ama kendisiyle iş tutacak sermaye sınıfını tanzim ederken, laik sermayeyi kendine bağlıyordu, ama bu ülkenin esas çimentosu olan Müslüman halktan sermaye oluşacak ise de, bu kesime neredeyse sadec bakkal dükkânı çalıştırma hakkı tanıyordu.

Müslümanlar işin içerisine dâhil olduklarında, kapitalizm, devlet kapitalizmi(ya da ?Türk´e özgü bir sosyalizm) yok olup giderdi.

Âlim Allah o zaman ne yapılırdı?

Bu hikâye uluslaşma süreci ile birlikte, uluslaşmanın şahıs olarak motor gücü mesabesinde bulunan Ziya Gökalp´in düşüncelerinden sadır olmuş bulunan Korporasyon düşüncesinin vücut bulmuş şeklinin, bizi on yıllarca uğraştıran bir versiyonu idi?

Kapitalizm ve devlet kapitalizmi ta Mustafa Kemal´in, Sovyetler´e karşı ?hür dünya´ içerisinde yer almak, yer bulmak için düşündüğü; ardından İsmet (İnönü) Paşa´nın ve aynı yolu takip eden bilumum solcu(sosyal demokrat dersek daha iyi anlaşılırdı) sağcı, milliyetçi, muhafazakâr kadroların takip ettikleri ?en iyi ve en kârlı´ yol ve yöntem olmuştu.

Sonuçta, batılı değerlere sahip olup kızıl tehlikeye karşı iyi bir reçeteydi.

Bununla birlikte, bu tercihe binaen, güçlü ama gücünü hak ve adalet için harcamak gibi bir niyet ve çabası olmaması emperyalist olmasının en doğal gerekçesi olduğunu gördüğümüz Amerika ile yetmişli yıllarda nice krizler yaşanmıştı. Ör. Afyon ekiminin yasaklanması?

Devlet kapitalizminin bu kez kabak tadı verdiği(!) düşünülen bir ortamda, 12 Eylülcü mantıkla liberal tandaslı Özal dönemi yaşanmıştı bu topraklarda. Hatta bugün yaşadığımız krizlerin o değişimin birer eseri olduğu söylenebilirdi.

Bu dönemde güya daha mantıklı, sağlıklı ve doğal olarak ´bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler´ mottosunu hayata geçiren türüne özgü bir liberal sürecin yaşanması sonucu oluşan enkazın ta 2000 lerin başına kadar bir sıkıntı kaynağı olduğu, o günleri yaşayan hemen herkesin malumuydu?

Hem bu türüne özgü ?ekonomik´ liberalizme ve hem de bu tür bir liberalizmin oluşturduğu özgürlükçü havanın ?o da tartışmaya açıktı- rahatsız ettiği Kemalist kitlenin hışmına uğramış ve birtakım olayların yaşandığı örtülü darbe dönemine girilmişti.

Bu süreçte, Kemalistlerin ekonomi, mekonomi diye ?reel´ bir hassasiyetlerinin ya olmadığı, ya da vardıysa dahi, Kemalizmin yok oluşu karşısında, tabir caizse ?ölen ölsün, iflas eden etsin, ama Kemalizm yaşasındı´ mantığının öncelendiği söylenebilirdi.

Bu durumda, yani sözde ulusalcılık döneminde dahi, aralarında kriz çıkacak olsaydı da, ibre yine Amerika olacaktı.

Kemalist ulusalcılığın ulusalcılığı, bir garabet eseri olarak yüzünü ona çevirmiş bulunan birçok solcu kişi ve çevreye rağmen Amerika´dan yana idi.

Sebebi ise basitti aslında, o da, Kemalizmin solculuğunun bir temelinin bulunmadığı; sadece cumhuriyet´in ilk kuruluş döneminde, köksüzlüklerini izale edecek, üzerini örtecek ve kapitalist batı içerisinde türüne özgü, o da Hitler´in ve Mussolini´in fikirlerinin bize adapte edildiği şekil ve muhtevanın ete kemiğe bürünmüş haline dayanıyordu.

Bu tür bir uygulamayı, elinde ?tansaş(*) misali´ yüzlerce binlerce ?devlet marketi´ şubeleriyle milletine mal satan, sözde onların ihtiyaçlarını karşılarken kendi devlet kapitalizmini elde tutan Kaddafi Libya´sında, ya da Hafız Esed´in Suriyesinde görüyorduk.

Bu tür farklı uygulamalar içerisinde bizimkilerin gözü Amerika´da idi. Aynı zamanda da onun emperyalist oluşunun nişanesi olan ve ?adalet yerine gücü kullanma´ düşüncesi ve eylemi, birçok krize yol açmış olsa da, batıya dönük yüzlerde pek bir değişiklik olmamıştı.

Ara sıra dönemin bir nevi patronu sayılan MGK üyesi paşaların, yüzlerin Rusya´ya ve İran´a çevrilmesi, onlarla iş tutulması düşüncesi, her ne kadar mantıklı görünse de, egemenlik bağlamı içerisinde reel olmayıp sonucunda ise hüsranla bitecek bir maceraya yol açabilirdi.

Şimdiye gelsek; 2002 den buyana başta bulunan AK Parti iktidarının kurucu kadrosunun salt İslâmcı olduğunu düşündüğümüzde, bunca zamana rağmen ?rahip Brunson vakası- Amerika ile ciddi bir sorun yaşanmamıştı.

Bununla birlikte sözde hür dünyanın elde kalan türüne özgü ?sosyalist´ sisteme sahip bulunan birçok Arap ülkesini ve doğal olarak halkını etkileyen Arap baharı sürecinde, özellikle de Suriye´de var olan savaşın bir sonucu olarak Amerika´nın Türkiye ile komşu olması, bize karşı Kürt kartını oynaması sonucunda krizler yüz tutmaya başlamıştı.

Rahip Brunson hadisesi de Kürt kartı içerisinde değerlendirildi takdirde, egemenlik meselesinden dolayı bir krizin çıkmış olması normal olacaktı. Ama tek bir şartla ki ?şimdilik´ bir bütün olarak batı ve Amerika gerçeğine rağmen, batı dışında oluşturulabileceği öngörülen ittifak düşüncelerinin, reel olmadığı için bir sahiciliğinin de peşinen bir anlamı olmayacaktı. Aam önemli idi,fakat şimdilik reel değildi.

Bununda bilinen ve bilinmeyen Saikleri göz önünde tutulduğunda, ileri ki süreçlerde elle tutulur bir anlamı da olacaktı.

Şimdiki iktidarın Kemalistlere nazaran Müslüman halkın içerisinden çıkması, onlara yakın durması bir avantaj olmasın rağmen, birçok alanda ?şerbetli´ olmayışı; yani onlarca yıla dayanan bir devlet yönetme geleneğinin henüz oluşuyor olması; egemen bulunan batılı paradigma konusunda büyük oranda yarım yamalak olması, buna bağlı olarak çoğunluk itibarıyla kültürel alanda hakimiyet kurma gibi esaslı işlerle pek ilgilenilmemesi gibi eksikliklere bakıldığında, birkaç kişi dışında işin künhüne vakıf olmak gibi bir dedin bulunmadığı çok rahatlıkla söylenebilirdi.

Tamam, Amerika ile şöyle, ya da böyle bir kriz oluştu. Yine tamam da,  bu krizi aşmak, ya da onun oluşum zeminini izale etmek için ne yapılacaktı?

Sadece, iphone telefonların ayaklar altına alınıp kırılma suretiyle ezilmesi, onun yerine yine parçalarının birçoğunu Amerika´nın ürettiği Samsung marka ?akıllı´ cep telefonlarının alelacele tercih edilmesi, birçoğunun da artık sahte olduğu anlaşılan dolarların yırtılması benzeri işlerle iştigal etmek ve bu tür eylemleri, sessiz kalarak onaylamak olacağına ve buradan da hareketle, hamasi düşünsel temele sahip bir mantıkla işi sürdürmeye çalışmak akıl kârı olmasa gerek?

İlla ki ilksellik, hakiki düşünce. Daha sonra ise ?lüzumuna binaen´ realiter olmak, olabilmek?

***

Rahip Brunson üzerinden AK Parti iktidarı ile Amerika arasında oluşan krize, bir başka yazımızda değinmek üzere hayırlı bayramlar?

________________

(*) Tansaş, Tanzim Satış Mağazaları.  12 Eylül öncesinde dönemin solun tekelinde bulunan İstanbul Belediyesi´nin, adeta devlet kapitalizmi şeklinde oluşturduğu kuruluş. Bu mağazalardan sadece CHP´liler ve solcular yararlanabiliyordu. Doksanlara kadar varlığını sürdüren bu kuurluş, daha sonra Erdoğan´ın belediye bağkanlığı döneminde kapatılmıştı.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR