Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nusret AYDEMİR


ADEMİN IŞIĞINDA (UMUDA ZEYL- ŞULE-İ DEM)

İçlerinde göçebe şehadetler taşıyanların kaygan zeminlerde zamanı kemirmenin vehm ve vehen olduğunu anladığım da trenin dumanı çoktan arka, ufuktaki ankayla en efsanevi motifler benzemekteydi, ulaşılmayan yakalanmayan zamanlarda.


İnsan olmak mesafeli olmaktır, şımartmaktır yüreğindeki iştiyakı.                                              

                                                                                                                                 (Ümit AKTAŞ)

 

Âdem olmak yeryüzünün nasırlaşmış çağdaşın, totemleşmiş kabuğunu çatlatmaya aday olmaktır. Çomak sokmaktır devinimsiz statükoların yuvasına. Kendi ezgisini dünyayı çeviren ateş yapmaktır.  

            Bir kaya direnciyle suyunu sıkmaktır tabuların en çağdaşlarının. İçindeki tüm şımarık heva ve iştiyakların burnunu sürtmek, alabora etmek böylece çirkefliğin ululaşmasına çanak tutmamak ve belki bu sayede ölü (bir çağa) doğmamaktır.

       Ama ben hep çok geç anlamışım bunu.

        Bazen kabuğumu çatlatarak güneşe elimi uzatmam, bazen de sığındığım yüzyıllık mağaramdan başımı uzatma cesaretimi ve azmini gösteremediğimden gömmüşüm kendimi en yeni yüzyılın irticasına.

        Elmanın sınırında, devşirilmiş bir başka mevtun heva meyli ile, bilinçten azade, suret-i özgürlük sanrısı girdabında, güç tasallutunu bilgelik edasına yormuş odakların diyarında başım heyula bigâne dolaşmışım. Silindir gibi geçişleri hep seçim vehmetmişim. Kabuğumu çatlatmaktan tırsmış, gün ışığına bigâne, düş avuntusunda kendimi eğlemişim.

     Hey ben? başımı hangi kayaya toslayayım. Hangi saadet asrın da sarsıntı geçireyim.

Neden Midir?!...

Bir ademin (yokluk) cennetinde seraser cinnete gark olmuş.

Ketum bir mizansen kılınmış kader,

Musallat edilmiş fıtratlarım hayatıma.

Hayatı yaşamak değil, yaşama hayat vermek sunulmuş bana.

Toprak(balçık) olan cinsime tohum sürüklemek yükümlülüğü yüklenmiş, rüzgâr addedilmişim.

       O vakit erdemi tutuşturacak yalımın kalbimde olduğunu, uçmak için yakmanın elzem olduğu, kozaya sahip olma gereğini, o zaman anladım (mışım). Zâlike meta-ı hayatte dünya (dünya malının geçici metaları).

       Buğdayı ve koyunu ve kurbanı ve toprağı özgürlük ateşinin kanatlarıyla yakma gerektiğini o zaman anladım. (mışım) En totem şuurlarımın zindanlarında ukbaya hicretin en yuvalı güvercinine ve en ağlı bakir ankebut sadıklığına yükseldiğimi anladım (mışım).

         İçlerinde göçebe şehadetler taşıyanların kaygan zeminlerde zamanı kemirmenin vehm ve vehen olduğunu anladığım da trenin dumanı çoktan arka, ufuktaki ankayla en efsanevi motifler benzemekteydi, ulaşılmayan yakalanmayan zamanlarda.

        İronik ekâbirliğim, güne bakabilme, güneşe kardeş olabilmenin, zerre olabilme erdemine kavuşma bilincimi köreltiğini zamansız anlama bahtsızlığını en umarsız vakitlerde anlamışım.

        Bu arada nara atmanın beyhude kaçacağını da ? En Semudi tavırla taş duvarlara, sırtlarcasına dayanmış içimin ummanına en Yunusi kaçışla kanat çırpmışım ancak heyulaya tosladığımı çok sonra farketmis, umaç umaç kan toplamışım kararmış yüreğime.

         Zaman çok dar, vakit epeyce dolmuş, sallanmışım çer çöp misali paradoksal bir hayatın ve duygunun perçeminde. Savrulmuşum bir usve-i  hasene sıfatlı  emin beldesine.

           Saadet her şeye rağmen var mı?!!! Hangi asırda?

Çok kadim bir tarihimde safiyane atam (dedem) imansızlar ümidini keser diye ruhuma fısıldadığını hayal meyal hatırla gibiyim. ?İNŞALLAH?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR