Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Davut GÜLER GÜLER


2017´den 2018´e Devredilen Gündemler ve Söz Söylemenin Gerekliliği

Gerek PKK´nın ?hendek? sendromu ve gerekse 15 Temmuz darbesi Ak Parti´yi ve Reis´i ?Yeni Türkiye? diye adlandırılan imparatorluk bakiyesi bir ülkeyi, düştüğü ?ulus devlet? kompleksinden kurtararak büyük coğrafyamızın kodlarını taşıyan manen büyük ülke ide


2017´den 2018´e Devredilen Gündemler ve Söz Söylemenin Gerekliliği

Kocaman bir yılı geride bıraktık, geride bırakılanlar sadece gün ve aylar değil gerek bireysel, gerekse de ülke ve dünyada çözüm bekleyen gündemleri de bir sonraki yıla devrettik. Devredilen bu gündemleri bir makalede değerlendirmek ve konunun hakkını vermek zor olacaktır. Bu zor olan ve devredilen gündemler nedir diye sorduğumuzda karşımıza birçok konu çıkacaktır. Bunlar; siyasi, ekonomik, kültürel, eğitim, sosyal, basın-yayın, spor, sanat, aktüel vb. gibi daha da çoğaltılabilir.

Bu saydığımız konularla ilgili istatistiki çalışmalar yapılmış, biz de bu verilerden hareket ederek sorunları alt alta sıralamak gibi bir imkâna sahip değiliz, böyle bir bilgi yok. El yordamıyla basitten zora doğru adım adım yol almak istediğimizde; devraldığımız gündemler, ?siyasi, ekonomik, kültürel, eğitim, sosyal, basın-yayın, spor, sanat, aktüel vb. gibi? demiştik.

İlk adım olarak üzerinde duracağımız konu; siyasi gelişmeler ve kendi özelimiz olan basın-yayın olarak tasnif edip, üzerinde yoğunlaşabiliriz. Birincisi siyasi konular ve bu konular içinde; özellikle de 15 Temmuz NATO/FETÖ darbesi olarak adlandırılan hain kalkışmadır. İkincisi de basın-yayın, bu geniş konuyu biraz küçülterek ve tahsis ederek kendi özelimiz olan basın-yayın faaliyetlerimiz, daha doğru ve istenildiği kadar anlaşılmış mıdır? Tespit edilen bu sorunlara yönelik çözüm önerilerimizi de ortaya koymalıyız.

Konun daha iyi anlaşılması için öncelikli olarak kendimizden başlayalım. Yakın bir zamanda, 2017 Ağustos´ta Anadolu Platformu´nun düzenlediği; ?12. Anadolu Buluşmalarında? konuşmacı olarak bir sunumda bulunan ve birkaç gün önce Hakkın rahmetine kavuşan Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Hüsamettin Arslan´ın veciz bir cümlesi kulaklarımda çınlıyor. Merhum şöyle demişti;

?Biz dünyayı veya Türkiye´yi kurtarmak gibi büyük büyük laflar etmemeliyiz, biz küçük işler hatta minnacık işler yapmalıyız; bu işleri yaparsak diğerlerini konuşma hakkımız olur, yoksa laf kalabalıklarından öte bir şey yapmış olmayız.? Çok yerinde bir tespit, bu adımı atamayanlar, bu ameli gerçekleştiremeyenler, düşüncelerini hangi cümlelerle süslerse süslesinler retorikten öteye geçemezler.

31.10.2017 tarihinde ?Haber Duruş? sitesinde ?Duyarlılık Çağrısı? diye bir makalemiz yayınlanmıştı. Bu makalede; ?belli bir dönemdir atıl olan "Haber Duruş" sitemizi aktif kılma çabasında olduğumuzu sizlerle paylaşmak istiyoruz. "Haber Duruş" sitemiz; makalelerle, röportajlarla, haber ve analizlerle insanımıza ?doğru bilgilenme imkânı sunmak´ gibi bir misyon üstlenmiştir;

Çabamız, bu misyonu ifa edecek bir iklimin oluşması ve insanımız tarafından bu gerçekliğin görülmesidir? diyerek; ?kendi özelimiz olan basın-yayın faaliyetimiz? den insanlarımızı haberdar etmek maddi ve manevi yardımlarını talep etme isteğimizi anlatmaya çalışmıştık.

Çıra Yayınları olarak gerek kitap ve gerekse "Özgün İrade dergisi, Özgün Duruş gazetesi, Özgün Düşünce dergisi ve Haber Duruş sitesi" basın ve dijital yayıncılığı sürdürmek için büyük bedeller ödedi. Bugün yayın hayatını sürdüren "Özgün İrade dergisi" 14. Yılını tamamlamak üzeredir.  "Haber Duruş Sitesi´ni" ise iki ay gibi bir zaman diliminde takip edilir bir noktaya taşıdık, elhamdülillah. Rahmetlik Hüsamettin Arslan beyden ödünç aldığımız "minnacık" olarak tarif edilen işimiz "Haber Duruş" 2018´de bir adım daha ileride veya önde olsun diye çabalarımızı artırdık.

Bu yazıda, devredilen gündemlerimizden en öncelikli ve birinci olarak tespit ettiğimiz siyasi gündemimizi tehir ederek ikinci gündem olarak ele alacağız; 15 Temmuz NATO/FETÖ darbesi olarak adlandırılan, hain kalkışmanın psikolojik ikliminden çıkamayışımızın serencamıyla ilgili mülahazalarımızı ifade edeceğiz.

Gerek PKK´nın "hendek" sendromu ve gerekse 15 Temmuz darbesi Ak Parti´yi ve Reis´i yani Recep Tayip Erdoğan´ı "Yeni Türkiye" diye adlandırılan imparatorluk bakiyesi bir ülkeyi, düştüğü "ulus devlet" kompleksinden kurtararak büyük coğrafyamızın kodlarını taşıyan manen büyük ülke idealinden uzaklaşmaya itmiş ve tipik güvenlikçi bir ?ulus devlet? konseptine dönüştürmüştür.

Ak Parti ve önderliği bu güvenlikçi konseptten öncelikle çıkması, halkına güvenmesi ve güven artırıcı bir iklimin oluşumu için hangi argümanlar gerekiyorsa o argümanlar üzerine yoğunlaşması gerekmektedir. Merhum Ali Şeraiti´nin "İnsan´nın Dört Zindanı" adlı eserinde ifade ettiği gibi;

"İrade sahibi insanın, 1- Doğa´nın baskısı, 2- Tarihin baskısı. 3- Sosyolojinin baskısı, 4- Kendi zindanının baskısı" yani kendisi/kendi zindanı. İnsanın ilk üç zindanı kendisini kuşatırken ve bunları yıkmak daha kolayken, kendi zindanı kişinin içinde olduğu için onu yıkmak en zor olanıdır. Özellikle Ak Parti´nin tüm bileşenleri yani tüm kadroları bu türbülanstan bir an önce çıkması lazım.

Halkın %50´sinin oyunu almış bir parti istibdat rejimlerinin ruh halini (histeri) yaşıyor. Halka mal olmuş bir hareket (Ak Parti) toplumu kriminalize (Suçla İlgili, Suçlu) ederse kendi zindanına düşmüş olur, herkesi düşman olarak görür ve kendi zindanının mahkûmu olur.

Çıkış yolu burada yatmaktadır yani Ak Parti önderliği, öncelikle kendi zindanından çıkması, dava arkadaşlarına güvenmesi, bu güvensizlik veren ruh halinden kurtulması ve halkı kucaklayıcı olması gerekmektedir. Dar bir "dost" çeperinin basıncından kurtulması ve bunların dışındakilerini düşman konseptinden çıkarıp, herkesi kendisi kadar yurtsever kabul ettiğinde daha rahatlayacak ve bünye içindeki virüsleri atmak daha da kolay olacaktır.

Toplumu, dava arkadaşlarını ve meşvereti önemsediğinde yürüyüşü taçlandıracaktır. Toplum sadece oy veren yığınlar olarak görüldüğünde, düşman olarak telakki edilenler, tabir biraz ağır olacak ama gaz odalarında ancak temizlenilerek enterne edilirler.

Diğer toplumsal kesimler ise hep başkalarının değirmenine su taşıyanlar olarak görülürler. Burada anahtar kavram diğer toplumsal kesimlerinde bu ülkeyi yönetebilecek eşit şahsiyetler ve yurttaş olduklarını kabullenmektir.

Ülkeyi yönetenler diğer toplumsal kesimlerin farklılığını kabullendiğinde, onları ortak doğruya çağıracaktır: "İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah´tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır." Diğer bir ayette; ?Bu, Allah´ın murdar olanı temizden ayırt etmesi; murdarı, bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır.?

Murdarın temizden ayrılması ameliyesinden yöneticilerin sorumluluğu kadar halkında o düzeyde sorumluluğu vardır. Halkın "İyiliği emretmek ve kötülüğe engel olma" sorumluluğu; toplum içindeki murdar (pis) olanları temizleme veya ıslah etme de toplumsal sigortadır.

İktidar acilen fabrika ayarlarına dönmelidir ve halkın sağduyusuna-aklı selimine güvenmelidir. Öncelikle kendisi bu doğruya inanmışsa, diğerleri kendilerini bu doğruya göre test edeceklerdir. Sorunun çözümü; güven ve adil olmakta yatmaktadır.

Naçizane, bu haftadan itibaren, en az haftada bir gün şartlarımız ve sağlığımız elverdikçe gündemdeki gelişmeleri Allah´ın izniyle yazmaya çalışacağım. Kardeşlerimizle paylaşacağımız fikirlerimiz, yolumuzun önündeki pusları dağıtıp bir nebze de olsa aydınlığa yol açabilirse, söz yerini bulmuş demektir.

Selam ve dua ile..

  

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


mehmet caner
6.01.2018 14:50:35
çok güzel bir yazı yerinde bir yapıcı eleştiri kalemine sağlık

Aziz DARICI
8.01.2018 15:49:48
Eyvallah Hocam...Kaleminize sağlık. Güzel bir analiz olmuş...

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR