Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


F. Yılmaz ALTUNÖZ


İslami Hareket Ve İfade Sorunu

Kitabi anlamda Türkiye´de İslami hareketlerin var olduğunu söylemek sanırım zordur. Öncelikle buna anayasa ve yasalar engeldir. Halkın bilinç seviyesi buna yeterli değildir. Ayrıca yerel ve küresel güç odaklarının İslami çalışmaları itibarsızlaştırma oper


Bir çalışmanın "hareket" olarak tanımlanabilmesi için bünyesinde bulundurması gereken bir takım şartlar vardır. Bu cümleyi "Düşünceyi" "hareketten" ayırt edilebilmesi için kuruyorum. Hareket; bir inancın düşünceye dönüşmesi; düşünceden hayatın her alanına müdahil olan yaşam biçimine dönüşebilmesi için sahip olması gereken maddi ve manevi birikime verilen bir isim/kavramdır. Bu birikim; yenileme (tecdîd), düzeltme (ıslah), canlandırma (ihya) olarak ifade edilebilir. Tecdid, ıslah ve ihya; ciddi bir altyapı ile mümkün olacaktır. Bunun ilkini nitelikli insan kaynağı oluşturmaktadır. Finans, yerel ve uluslararası organizasyon, çevresel unsurlar ve diğerleri...

Osmanlı bakiyesi İslam topraklarında Osmanlı sonrası İslami hareketler ya da İslami devlet var olmuş mudur? Konu üzerine çalışmalar söz konusudur. 18. ve 19. yy boyunca işgale uğrayan İslam beldelerinde 20. yy´ın ortalarına kadar belki İslami görünüm sergilese de daha çok özgürlük hareketleri ortaya çıkmıştır. Hatta bunların birçoğuna milliyetçi çıkışlar denilebilir.

Başarıya ulaşmış ya da ulaşamamış İslami hareketlere; Pakistan´da Cemaat-i İslami, Mısır´da İhvan-i Müslim´in ve İran´da Humeyni önderliğindeki medrese/molla hareketleri öne çıkan örnekler olarak verilebilir. İslami hareketin tarihi seyrine bakıldığında; bu hareketlerin daha çok İslam coğrafyasında ortaya çıktığı görülmektedir. Doğu veya Batı bir başka ifade ile gayri İslami ülkelerde/topraklarda bu tür faaliyetlerin oluşmadığı gözlenecektir.

İslami hareketlerin ortaya çıkışı iman etmenin/Müslüman olmanın bir sonucu ve zorunluluğudur. "Fitne yeryüzünden kalkıp, din Allah´ın oluncaya kadar gayret etmek/faal olmak/ çalışmak" ilahi bir hüküm olarak; inandıklarını söyleyen kadın ve erkekleri bağlarken; "İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmekte" yine Müslümanların varlık sebebidir.

İslami esaslara göre teşkilatlanmış ve o esasların bütünüyle uygulanmakta olan bir devlet yapılanmasında; İslami hareketlere yer olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü onun örgütlü devlet yapısına dönüşmüş bir hali söz konusudur. Ancak adı İslam olmakla birlikte zayıflamış, İslami hükümlerin uygulanmadığı, ahlak ve adaletin egemen olmadığı ülkelerde; İslami hareket bir zorunluluk olarak kendini göstermiştir. Osmanlı Devletinde ki "İslamcılık" düşüncesi/hareketleri buna örnek olarak verilebilir.

İslami hareketlerin sorumluluk alanı yalnızca ahlaki ve kültürel bir çalışma alanı olmadığı onun tanımından anlaşılmaktadır. Başta insan ve coğrafya olmak üzere; tüm kötülük odaklarına karşı tüm yönleri ile (inanç, kültür, sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri) ayakta olmaktır. Bu anlamda yerel ve ulus ötesi hedefleri olan bir anlayış öne çıkmaktadır.

Nitelikli bir insan/Müslüman tipi; suç/günah/kötülüklere karşı duruşun boyutları; oryantalizm ve misyonerlik faaliyetlerini boşa çıkarıcı önlemler; Doğu ve Batı´nın yaptığı tahribatı gidermeye yönelik çalışmalar; İslâm dünyasının içerisinde bulunduğu durum; Müslümanların ekonomik kalkınması; Müslümanların birliğinin sağlanması; Mezhep ve etnik çatışmaların önlenmesi; İslam beldelerinin işgal girişimine karşı alınması gereken önlemler; eşitlik, medeniyet, bilim, düşünce, kadın ve işçi hakları; din-devlet ilişkileri; bilim; İslâm´ın korunması gereken, değişmeyecek yönleri; Batıda ve Doğuda ?ki gelişmeler; ilmin ve bilimin geldiği nokta; cinsellik ve tesettür; sosyal medya ve gençler vd. bugün İslami hareketlerin başlıca soru ve sorunlardır.

Kitabi anlamda Türkiye´de İslami hareketlerin var olduğunu söylemek sanırım zordur. Öncelikle buna anayasa ve yasalar engeldir. Halkın bilinç seviyesi buna yeterli değildir. Ayrıca yerel ve küresel güç odaklarının İslami çalışmaları itibarsızlaştırma operasyonları başarılı sonuçlar vermiştir/vermektedir. İlginçtir Türkiye laik olmakla birlikte kurulduğu ilk andan beri Diyanet İşleri Başkanlığı marifetiyle dini/dini akımları ve halkın din anlayışını kontrol altına almayı başarmış/sürdürmüştür.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra itibarsızlaştırma tavan yapmış ve resmi ideoloji eşliğinde; devlet dini oluşumuna doğru ciddi bir evrilme söz konusu olmuştur. Cumhuriyet tarihinin kuruluş hedeflerindeki "dinin konumlanması" hedefi ilk kez yüksek seviyede yakalandığını söylemek mümkündür.

Cumhuriyet sonrası Türkiye´de İslami hareketlere öykünmeler olmuştur. Bediüzzaman Said Nursi´nin (Nurculuk), Süleyman Hilmi Tunahan´ın (Süleymancılık), Nakşibendi tarikatlarının; çalışmaları sayılabilir. Politik bir karakter taşıması ile birlikte Milli Görüş ve Mili Mücadele bu kategoriye konulabilir. 12 Eylül´den sonra radikal isimle adlandırılan birçok çalışma kendisini "İslami Hareket" olarak adlandırmaya çalışsa da bir düşünce ve iddiadan öteye geç(e)memiştir. Büyük düşünce ve ideallerle ortaya çıkan birçok çalışma; ilmi ehliyetsizlik, ufuksuzluk, korku ve endişe, baskı ve de dünyevileşme sonucu ya mevcut sisteme endekslenmiş ya da kültürel/folklorik bir çalışmaya dönüşmüştür. Bir Pakistan ve İran örneği hayat bulamamıştır.

Gelinen noktada Türkiye´de ki İslami çalışmalar kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar; İslami bir hareket değil ahlaki ve düşünsel bir çalışma boyutunda kalmışlar; vakıf/dernek ve platform çatısı altında kültürel faaliyetlerle toplumun dönüştürülmesi yolunu benimsemişlerdir.  

Tecdid, ıslah ve ihya ekseninde bir varlık ortaya konulamamış; karşılaşılan sorunlara kamuoyu nezdinde; İslami bir çözüm sunulamamıştır. Kuşatıcı bir şekilde topumun karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünde bir adres olamamıştır. Hala kendini ifade etme sorunu varlığını sürdürmektedir...

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR