Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

ZİHİNSEL-RUHSAL KURAKLIK VE ÇÖLLEŞME

´´Günümüzde, İslam kesimlerin, İslami sivil toplum kuruluşlarının, Müslüman aydınların-gazetecilerin, akademisyenlerin, eleştirel anlamda İslami sorumluluklar almaları gerekirken, devlet çıkarları adına, devlet telkinleri-propagandası doğrultusunda tercih

ZİHİNSEL-RUHSAL KURAKLIK VE ÇÖLLEŞME

Bütün dünyada ve toplumlarda en ideal tercihin, konumun, tavrın ve duruşun, ilişki biçimlerinin yalnızca pragmatizm olduğu bir dönemden geçiyoruz. Pragmatizmin belirleyici olduğu bir dünyada, hiçbir yabancılaşmayla, yozlaşmayla, bayağılaşmayla, kirlenmeyle, çürümeyle, kötülükle yüzleşilemiyor, hesaplaşılamıyor. Pragmatizmin tayin edici olduğu bir dünyada ya da toplumda, her tür ikiyüzlülük, sahtelik ve yalan sıradanlaşıyor, normalleşiyor. Her toplum, her kültür, her ülke kendi çıkarlarını ve ayrıcalıklarını putlaştırmaya başladığında, insanlığın ortak varoluş durumu üzerinde çalışmak, insanlık sorunları, insanlık acıları etrafında kolektif bir dayanışma gerçekleştirmek imkansız hale geliyor. Bu durumda, her toplum, her ülke kendi çıkarlarını ve bencilliklerini rasyonalize etmeye çalışıyor.

Her tür bencilliğin ve çıkar duygusunun rasyonalize edilebildiği toplumlarda-ülkelerde, toplumsal boyutu ve içeriği olan umut´tan söz edilemez. Rasyonalize edilmiş bencilliklerle kolektif bir bilinç inşa edilemeyeceği için, kolektif bir eylem´de ortaya konulamaz. Pragmatizmin belirleyici hale geldiği, çıkarların ve bencilliklerin rasyonalize edilebildiği toplumlarda ve ülkelerde niteliksel kopuş ve kırılmalar derinleşiyor, niteliksel değişim taleplerinin yerini, niceliksel değişim politikaları alıyor. Günümüzde, İslam toplumlarında niteliksel bağlamda, ahlaki bağlamda yaşanan büyük kayıplar, niceliksel/popülizmler, hamaset ve milliyetçilik yoluyla telafi edilmeye çalışılıyor. Milliyetçilikler üzerinde yoğunlaşmanın büyük kimlik yarılmalarına neden olduğu maalesef fark edilemiyor.

İslam toplumlarında, toplumlarımızda, İslami düşünce/kültür/ilahiyat hayatının, medeniyetleri yok eden milliyetçilikler konusunda eleştirel bir tavır almaları gerekirken, bu konu etrafında hiçbir ciddi çalışma ne yazık ki yapılmıyor. İslam toplumlarında, toplumlarımızda öfke siyaseti temeline şekillenen ucuz/bayağı popülizmler her zaman yeni karşıtlar/karşıtlılıklar ve ötekilikler icat ediyor. Ötekilikleri, karşıtlıkları tahkim etmek suretiyle gerçekleştirilmek istenen bütünleştirme politikaları, öteki-karşıt olmasa bile, onları bir şekilde icat edebiliyor.

Gerçeklerin dünyasına yabancılaşan toplumlar ve kültürler, gerçeklerle yüzleşmek yerine popülizm ve milliyetçilikler yoluyla rahatlatılıyor. Hangi toplum ve kültürde olursa olsun, aşırı duygusallık, popülizm ve hamaset körleşmeye neden oluyor. Günümüzde toplumlar ya ideolojik amaçlar doğrultusunda ya da popülist amaçlar doğrultusunda bir kabile topluluğunu yönetir gibi kolaylıkla güdümlenebiliyor, kontrol edilebiliyor, yönlendirilebiliyor. Ahlaki ölçütler/kaygıları kaybeden toplumlar, bayağılıkların ötesine geçemiyor, geçme ihtiyacı duymuyor. Bu nedenle de her tür bayağılık toplumsallaşıyor.

İçerisinde bulunduğumuz dönemde, milliyetçi-mezhepçi tercihler/yoğunlaşmalar sebebiyle, İslamın merkezi referansları/paradigmaları/değerleri otoritesini ve işlevlerini yitirdiği için, İslam toplumları varoluşsal alt üst oluşlar, belirsizlikler, istikrarsızlıklar yaşıyor. Yaşadığımız varoluşsal alt üst oluşlar, belirsizlikler sebebiyle İslami bütünlük ufku, bütünlük bilinci, İslami bütünlüğü temsil etmesi gereken kesinlikler, aidiyetler ve bağlılıklar derin bir biçimde parçalanıyor. Gerçek bağlılıkların ve aidiyetlerin yerini,  duygusal/romantik/nostaljik aidiyet ve bağlılıklar alıyor. İslami özlemlerimiz, tasavvur ve tahayyüllerimiz duygusal özlemlere dönüşüyor.

İslam toplumları yüzlerce yıldan beri sürdüregeldikleri romantik/nostaljik yanılsamalar sebebiyle, zihinsel kuraklık ve çölleşme sebebiyle, Avrupa tecrübesinin toplumlarımıza dayatıldığı günden bu yana, entelektüel-felsefi emperyalizm tarafından içerisine kapatıldıkları sekülerkarantina´dan bir türlü çıkamıyor, çıkmak istemiyor. Toplumlarımız, politik popülizmler ve çıkarlar adına, ısrarla ve bilinçli olarak üretilen romantik-nostaljik yanılsamalarla büyülendikleri için zihinsel anlamda ?karantina? altında tutulduklarını hissetmiyor. Toplumlarımızda, niteliksel anlamda/bağlamda/düzlemde, entelektüel emperyalizme karşı, felsefi emperyalizme karşı kapsamlı/derinlikli hiçbir çalışma yapılmıyor.

İslam toplumları, toplumlarımız, karşı karşıya bulundukları çok ağır, çok derin, tarihsel/yapısal/varoluşsal sorunlarla-gerçeklerle yüzleşmek, hesaplaşmak istemedikleri, bu ağır sorunları aşmayı düşünmedikleri için, romantik-nostaljik yanılsamaları biriktirmeye devam ediyor. Sözünü ettiğimiz yanılsamalar toplumlarımızda kötürümleştirici bir gelenek oluşturuyor. Bu gelenek etki üretemediği için, dışarıdan dayatılan etkilerle soruna kadar açık bir gelenektir. Her durumda etki üretebilen toplumlar ve kültürler, bu etkilere maruz kalan kültürleri ve toplumları kolaylıkla kolonize edebilirler, etmişlerdir.

Bugün, bizler, Müslümanlar olarak, entelektüel anlamda, felsefi anlamda kolonize edilmiş, edilebilmiş zihinsel bir dünyada yaşıyoruz. Etki üretemedikleri için dayatılan etkilere maruz kalan topluluklar için, tabi olma durumu bugün bir kader haline gelmiş bulunuyor. Düşünsel/kültürel/entelektüel anlamda kolonize edildiğimiz için, hiçbir şekilde, bugün, İslam´ın ontolojik özgürlüğünü, bağımsızlığını, otoritesini, iradesini kamusal alana yansıtamıyoruz.

Modern-seküler zamanlarda ?uygarlık misyonu?, ?beyaz adam misyonu? dili-söylemi-ideolojisi aracılığıyla dünya ölçeğinde hiyerarşik bir kutuplaşma oluşturuldu. Hiyerarşik kutuplaşma, tabi kılınan, tabi kılınabilen halkların/kültürlerin ideolojik anlamda, siyasal anlamda kontrol altına alınmalarıyla sonuçlandı. Bu kutuplaşma dışlayıcı ve eşitsiz bir dünya sistemi oluşturdu. Sözünü ettiğimiz kutuplaşma yoluyla dayatma, tahakküm ve şiddet sistematik hale geldi. Hiyerarşik kutuplaşma, ötekileştirme ve aşağılama kimi zaman ideolojik iktidarlar aracılığıyla, kimi zaman bilim-bilimcilik ve felsefe aracılığıyla haklılaştırıldı, haklılaştırılabildi. Entelektüel emperyalizme, İslami referanslar, paradigma temelinde gereği gibi cevaplar verebilmiş olsaydık, hiç değilse, bu haklılaştırma gerçekleşmeyecekti. Hiyerarşik kutuplaşma, bugün de ideolojik tahakküm ve iktidarla bütünleşmeyenleri, siteme dahil olmayanları barbarca cezalandırıyor.

İslami anlamda bir bilinç yoğunlaşmasına sahip olmayan, hamaset yoluyla yönlendirilen toplumlar, muhakeme ve ahlaki karar alma yeteneklerini yitirdikleri için, karşı karşıya bulundukları büyük çürümenin farkına varamıyor. Geçmişe doğru düşünmeleri öğütlenen-önerilen genç kuşakların, bir gelecek tasavvuru bilinci oluşturamayacakları düşünülmüyor. Propaganda yoluyla, popülizm yoluyla çoğaltılabilen, büyük sayıların, büyük niteliklerin ve imkanların büyüsüne kapılan Müslüman bünye, büyük fikirlere, entelektüel-felsefi mücadeleye, büyük erdemlere ve ilkelere ilgili duymuyor. Büyük fikirlere, büyük erdemlere ve ilkelere saygıdan çok, para temelli değerlere ve kişilere saygı duyan bir geleneğin tayin edici olduğun toplumlarımızda sözünü ettiğimiz ilgisizlikle ilgili olarak, İslami düşünce-kültür-ilahiyat hayatı hiçbir ahlaki ve entelektüel rahatsızlık-kaygı duymuyor. Taşralılığın etkili olduğu toplumlar ve kültürler eleştirel zihne hayat hakkı tanımıyor.

Günümüzde, İslam kesimlerin, İslami sivil toplum kuruluşlarının, Müslüman aydınların-gazetecilerin, akademisyenlerin, eleştirel anlamda İslami sorumluluklar almaları gerekirken, devlet çıkarları adına, devlet telkinleri-propagandası doğrultusunda tercihler yaparak, milliyetçiliğe-sağcılığa ikna edilmeler, milli´leştirilmeleri, yerlileştirilmeleri, İslami tercihlerini siyasal konjonktüre göre askıya alabilmeleri, zihinsel-ahlaki kuraklık ve çölleşmeyle yakında ilgilidir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER