Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı?

Ocak Medya´dan Serkan Yıldız. Sultan Abdülhamid´e yönelik kaleme aldığı ?Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı?? başlıklı analiz yazısında, doğru ve yanlış yönleri açısından önemli bir değerlendirmede bulunmaktadır. Bu analiz yazısının, birçok konuda olduğu, olmas

Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı?
10 Şubat 5-6 yıl öncesine kadar bizler için Şubat´ın 10´uncu gününden farksız değilken, son zamanlarda fark ettiğim üzere, ülke genelinde farklı bir manaya büründü. Anlamakta zorlansam da yine de ?anlayışlı? yaklaşıyorum bu konuya? Sultan Abdülhamid Han´ın (bence Abdülhamid) ölüm yıldönümü? Anadolu´daki bir çok üniversite anma programları düzenledi. Bazı belediyeler bu konuyla ilgili çalışmalar yaptı. Hatta mevlüd okutanları bile duydum.
 
Beni şaşırtan şey şuydu; ?Bu insanların arkasından -özlemle biat noktasına varan- mevlüd okutulan Sultan Abdülhamid Han Hazretleriyle benim tarihten, meşru tarihten okuduğum Abdülhamid aynı kişiler miydi?? Çünkü benim bildiğim Abdülhamid öyle arkasından mevlüd falan okutulacak bir padişah değil, tersine Osmanlı İmparatorluğu´nun en başarısız dönemini yaşadığı / yaşattığı sultandır?
 
Uzun bir süre ?Sultan Abdülhamid Han Hazretleri?nin neden bu kadar büyültüldüğünü araştırdım, ama makul, akla yakın ve bilimsel hiç bir veri bulamadım.
 
Net olan bir şey vardı; o da Osmanlı İmparatorluğu en çok toprağı bu padişah döneminde kaybetmişti. Bosna Hersek ve Yenipazar´ın Avusturya tarafından işgali (1878), Kıbrıs´ın Birleşik Krallık tarafından işgali (1878), Tunus´un Fransa tarafından işgali (1881), Yunanistan´ın Teselya´yı ilhakı (1881), Mısır´ın Birleşik Krallık tarafından işgali (1882), Somali´nin yine Birleşik Krallık tarafından işgali (1884), Habeş eyaletinin İtalya tarafından işgali (1885), Şarki Rumeli´nin Bulgaristan tarafından ilhakı (1885), Makedonya´da tedhiş hareketleri, Yunanistan ile savaş (1897), Girit´e özerklik verilmesi (1898), Kuveyt´in özerklik kazanması (1899), Bulgaristan´ın bağımsızlığını ilan etmesi (1908), Avusturya´nın Bosna-Hersek´i ilhak etmesi (1908), Girit´in yunanistan´a katılma kararı (1908)?
 
İlk dış borçlanmasını da bu padişah döneminde yapmıştı. 93 Harbi diye bilinen Rusya ile başlayan ve büyük ölçüde toprak kaybı, ağır tazminatlarla sonuçlanan savaştan kaynaklanan borçları ödeyemediği için, iç ve dış borçların alacaklılarının düzenlenmesi için 15 Ekim 1881´de yürürlüğe giren Muharrem Kararnamesi ile borçları legalleştirmişti. Ancak dış borçlar o kadar içinden çıkılmaz bir hal aldı ki, Muharrem Kararnamesi de sorunu çözmedi. Ve ardından, Düyun-u Umumiye kuruldu.
 
Düyun-u Umumiye neydi? İdaresinde İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan temsilcilerinin yer aldığı, Osmanlı´nın dış borçlarını tasfiye etmekle görevlendirilmiş devlet kurumu? Hatta öyle yetkilerle donatılmıştı ki, vergileri toplamak bile Düyun-u Umumiye´ye devredilmiş, böylelikle Osmanlı ekonomik olarak tamamen bağımsızlığını yitirmişti.
 
Duyun-u Umumiye başlarda işe yaramış olsa bile, 1881 ? 1908 yılları arasında Osmanlı adına İngiltere ? Fransa ve İtalya´dan alınan 12 dış borçla borçlanma azalmamış, artarak yükselmişti.
 
Hani ?bazı? kesimlerin nefes nefese böbürlenerek söyledikleri Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin, Müslüman kadınlara çarşaf giymeyi yasaklamış olmasını çoğu o nefes nefese kalan kesim bilmez ama ben yazayım: 2 Nisan 1892 tarihinde belden bağlanmış siyah çarşaf giyen Müslüman kadınların, matem tutan Hristiyanlara benzedikleri ve güvenlik bakımından da problem yaratacağı gerekçeleriyle II. Abdülhamid tarafından çarşaf giymeleri yasaklanmıştır.  İlginç değil mi?
 
Devam edeyim, Abdülhamid´in neden iyi bir padişah olmadığına?
 
Bilindiği üzere yine ?bazı kesimlerin? komik bir iddiası var: Theodor Herzl ile görüşmesi sonrası, Herzl´ün Yahudi cemaati için Filistin ? Hayfa bölgesini istediği ve karşılığında da Abdülhamid´in onu odasından kovduğu? Tamamen yalandır. Propaganda amaçlıdır. Olay şöyle gerçekleşmiştir: 17 Mayıs 1901´de, Theodor Herzi, Abdülhamid´le görüşmüş ve görüşmelerinin neticesinde konu hakkında Daily Mail gazetesine şunları demiştir; (İlgi; Daily Mail Gazetesi 21 Mayıs 1901 tarihli nüshası) ?Yahudilerin II. Abdülhamid´den daha iyi bir dostu ve seveni olmadığını anlamış bulunmaktayım. Kendisi bizlere Mezopotamya´da bir bölge için yerleşme hakkı tanıdı. Yahudi nüfusunun orada güvende olacaklarının teminatını verdi. Ancak bizim istediğimiz Filistin ve Hayfa bölgesidir. Bu konuda görüşmelerimiz devam edecektir.?
 
Yani Abdülhamid kendisi ?kovma? gibi bir durum söz konusu olmamış, keza görüşmelere devam edecekleri konusunda tahhütler olmuş. Üstelik Mezopotamya´dan da toprak vaadi verilmiş. Bir avuç kalmış toprak da gitmiş?
 
Bir de tabii modern dünya tarafından ?alaya alınılan ? dalga geçinilen? bir devlet konumuna bu dönemde düşmüşüzdür. ?Avrupa´nın hasta adamı? unvanına o yıllarda sahip olunmuştur. Öyle bir olay vardır ki, onun da ?bazı kesimlerce? üstü kapatılmaya çalışılır, ama ben kapatmayacağım.
 
Rus Konsolosu Rostkovski´nin öldürülüşü Abdülhamid´in Osmanlı askerine verdiği değeri gösteren bir olaydır. Olay şöyle gelişmiştir: 8 Ağustos 1903 tarihinde Manastır´da üzerinde resmi kıyafeti olmadan gezen Rus Konsolosu Rostkovski, Osmanlı karakolu önündeki Osmanlı askerinin kendisini selamlamadığını fark edince, elindeki kamçı ile hiddetli bir şekilde, nöbet tutan askere kendisini neden selamlamadığını sorar. Benim Anadolu´nun bağrından kopup gelmiş askerim dediklerinden bir şey anlamaz. Rostkovski bu manasız bakışlar üzerine kırbacı ile Osmanlı askerine vurmaya başlar. Siz ister nefsi müdafaa deyin isterseniz başka bir şey? Osmanlı Askeri bu taciz karşısında önce havaya ateş eder. Rostkovski´nin durmaya niyeti yoktur. Vurmaya devam eder. Ve en sonunda Osmanlı askeri tüfeği doğrultup Rostkovski´ye bir el ateş eder. Mermi sol üst akciğerini parçalayarak çıkar. Ve Rostokovski olay yerinde ölür. Bölgede nahiye müdürü olarak görev yapan Hasan Tahsin Bey, Payitahta gönderdiği raporunda, Rus Konsolosun nöbetçi askeri tokatlaması sonucu cinayetin işlendiğini belirtir. ?Yüzbaşı Refik Bey´in ifadesine göre ise Rus Konsolos, nöbetçi askeri elindeki kamçı ile dövmüş ve asker de bunun üzerine ateş etmişti? diye de raporuna ekler. Olayın şahitleriyle birlikte? Buraya kadar kim suçlu kim haklı? Fakat Abdülhamid mahkemeyi takip eden Hüseyin Hilmi Paşa´ya derhal ve anında bu suçu işleyen Osmanlı askeri Abdullah oğlu Halim´e  4 gün süren dava sonucunda ?idam? cezası verilmesini emreder. Sadece ona da değil. Bu olay olurken yanlarında bulunan ve bu olaya müdahale etmediği için diğer nöbetçi asker Şükrü oğlu Abbas´a da idam cezası verilir. Cezalar infaz edilir. Abdülhamid büyük bir krizi teğet geçerek atlatmıştır. 300.000 Ruble tazminat fatura edilip Beylerbeyi Sarayı´na Rusya tarafından gönderilmiştir.
 
Şöyle bir örnekle ?Modern Dünya Tarafından Alaya Alınışımızı? sonlandırayım: Avusturya´da 1902 yılında ?En Komik Abdülhamid karikatürüne 6.ooo Mark ödülle? bir yarışma düzenlenmiş ve o yarışmayı İsmet Sami bey kazanmıştır.
 
Öldükten yıllar sonra arkasından mevlüd okutturalacak bir adam olup olmadığına bu yazdıklarımı okuduktan sonra karar vermek sizin hakkınızdır. Fakat şunu da yazmazsam kendi ?objektifliğime? hakaret etmiş olurum: Tüm Osmanlı padişahları içinde en radikal kararlar alıp, en yenilikçi işlere imza atmış padişahtır Abdülhamid? Hatta o ?bazı? kesimler biraz olsun okusalar bu Sultan´ı, en kızdıkları ?devrimci Kemalist?e bile saygı duyarlar onun yanında. Matbaanın yaygınlaşması sonucu basılan kitap sayısındaki artış, üniversitelerin hukuk, sanat, ticaret, inşaat mühendisliği, veteriner, gümrük, tarım  bölümlerinin açılması ve yabancı dilin mecburi olması konusundaki atılımları, Bağdat ve Hicaz demiryolunun yapımı, telgraf sisteminin geliştirilmesi (bu iki madde Almanlara devredilmiştir ama yapılmıştır), ülke genelinde ilk, orta ve askeri liselerin yaygınlaştırılması? Ve tabii ki; çokça müdahale edilmiş olsa da I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet´in ilanları? Abdülhamid´i ?Devrimci? ve ?Radikal? yönüyle incelersek iyi işler yapmış bir padişahtır; ama kalkıp da siz benim karşıma -Ulu Hakan- derseniz bu komik ve alaya alınası bir sıfattan öteye geçemez. Çünkü ?Ulu bir Hakan? değildir.
 
Evet -Türklüğe- çok yatkın bir isimdir ama ne bir ?Hakan?dır ne de ?Ulu? bir önderdir. İçinde bulunduğu şartlar gereği, krizi yönetmekte aciz kalmış, yetersizliğini çeşitli bahanelere entegre etmiş ve tüm bu semptomlar sonunda ?Paranoidlik? derecesinde obsesifleşmiş (takıntılı olma durumu) bir padişahtır. Ben tüm bunların sonunda ?Ulu Hakan?lık bir şey göremedim doğrusu?

 

 


Anahtar Kelimeler: Hakan Kızıl Sultan

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz