Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Rawin Stérk Gazeteduvar´da yazdı: Dünyanın Obruğu´nda Demokrasinin Çarkı Gıcırdıyor

Kürdistan Bölgesel Yönetimi´ni dünyanın bir yerinde çökme sonrası oluşan bir obruğa benzetmek yanlış olmasa gerek. Buna rağmen kimse seçim propagandasında birbirine karşı Demirci Kawa´nın gürzünü kullanmıyor. Medya organları sergiledikleri performansla, o

Rawin Stérk Gazeteduvar´da yazdı: Dünyanın Obruğu´nda Demokrasinin Çarkı Gıcırdıyor

29. 09. 2018 Cumartesi

Kürdistan Bölgesel Yönetimi´nde, bütün Ortadoğu tarafından görmezden gelinen, dolayısıyla da kendi sınırları dışında kalan yerler açısından sessiz sedasız bir seçime gidiliyor şu sıralar. 30 Eylül´de, 3 milyon civarında nüfusu bulunan, hem yönetim hem başka bazı kriterler açısından da dünyanın en enteresan yerlerinden biri olan bu küçücük, kuşatılmış bölge seçimleri yaşayacak. Bir milyonu aşkın kişi 6 bin 412 oy kullanma merkezinde oy kullanacak.

Evvela bu bir seçim güzelleme yazısı değildir. Demokrasi havariciliği de hiç değildir. Şahsen hiçbir toplu seçime inanmam ve sağlıklı bir geleceğe çıkacağı konusunda da zerre kadar güven duymam. Hayatım boyunca da hiçbir seçimde oy kullanmadım, (Ki bu yaklaşık 15 seçime denk geliyor) kullanmayı da düşünmüyorum belirsiz bir süre. Olur da dünyanın herhangi bir kasabasında, bağlı bulunduğu ülkeden, şehirden ayrılmak üzere bir sandık kurulur ve oy hakkım olursa, bunun için kullanabilirim. Dolayısıyla da her türlü genel ve yerel seçimin sandıklısından tutun elektroniğine kadar, toplumlar açısından zehirli birer iğne olması dışında bir getirisi olmadığı konusunda hiçbir soru işaretim yok. Liberaller ve bilumum sol cenah hop zıplayıp şerh kıtaları salacak olsalar da, seçimlerin faşizmin nota akordu olduğunun sağlamasını yapmak için onlara bir ayna yönüne doğru ilerlemelerini salık verebiliriz. Dolayısıyla seçim güzellemesi suçlamasını bertaraf etmiş olalım.

Gelelim yazının gerekçesine o halde? Malumunuz çok kısa bir süre önce bir gürz seçim geçirdik Türkiye´de. Kimisi tekrarlandı, ?şaibeli?, ?eşit olmayan koşullarda yapılıyor? dendi. Süreç bazen ittifaklarla bazen dışlamalarla geçti vs. Hele son birkaç seçim sürecini düşünecek olursak, her seçim süresince toplum olarak zannedersiniz şu lunaparklardaki rüzgar gülüne benzeyen sky trip denen aletlere bindik. Propaganda süreleri romatizma sancısı gibi başlayan giderek dalağı, böbrekleri sıktıkça sıkan bir burgaç gibi nihayetinde de her seferinde yeni bir savaştan ama aynı yerden çıkmış gibi olduk hep birlikte. Her seçim sonrasında da bir tarafımızdakiler birer Ulubatlı Hasan, diğer tarafımızdakiler ise birer yenilmiş ama teslim olmamış çilekeş Yusuf birer devrimci ve demirci Kawa tribine girdi durmadan. Televizyonları her açışımızda, suratımıza çarpan adamlar, ertesi gün bizi gördükleri yerde anamızı ağlatacaklarmış gibi çemkirmiyor muydu? Kampanya süreçleri bu demokrasiyle yönetilen ülkede nedense her türlü düşmanlığa rağmen tarlayı birlikte ekip, hasat zamanı da birbirlerinin anasını ağlatacakları üzere vedalaşan hasım aşiretlerin sürtüşmesi gibi geçti durmadan. Türkiye´yi diğer bütün Ortadoğu ülkeleriyle kıyasladığımızda ise, en ileri düzeyde demokrasiye sahip olduğunu söylemek haksızlık olmaz kanımca. En azından izlediğim birkaç ülkenin seçimleri bildiğin bizim köyün muhtarlık seçiminden daha cafcaflıydı.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi´nin (ki Irak Anayasası böyle der, ısrarla o yüzden resmisini yazıyorum) parlamento seçimlerine azıcık göz atalım. Hem çalıştığım medya kuruluşu üzerinden anlık enformasyonun akışı içindeyim, hem de özel ilgi alanı olması hasebiyle, devam eden propaganda sürecini yakinen izliyorum. Bunca dünyadan bihaber şekilde geçiyor olmasına rağmen Kürdistan´da tam anlamıyla demokrasi kavramının geçer halini kıskandıracak bir seçim süreci yaşanıyor. Bağımsızlık referandumu ile birlikte ?dost Türkiye´ ve ?dost Türkiye´deki dost halklar, dost sosyalistler, dost komünistler, dost liberterler, dost ve hatta kardeş Kürtler´ sırtını dönmekle kalmayıp, adeta böyle bir ?dostu´ hiç tanımamışlar pozisyonuna geçtiği için, sanırsınız Şemdinli sınırından Nûsaybin´e kadar gökyüzüne kadar uzanan kalın bir duvar örülmüş gibi. O yüzden de bu atmosfer bu taraftakilerin tümünün sırtlarından geri kendi içine dönüyor. Yüksek Seçim Kurulu, daha önce bütün partilere verdiği maddi katkıyı, son birkaç yıldaki gelişmeler nedeniyle bu kez veremedi. Partiler de olabildiğince kendi kaynaklarıyla seçim kampanyası yürütüyor. Elbet büyük partilerin kendi kaynakları açısında buradan eşit olmayan bir rekabet olduğu söylenebilir. Ancak bu kimse tarafından örgütlenmiş bir haksızlık olarak görülmüyor. Yüksek Seçim Kurulu´nda ise bütün partilerin üyeleri yer alıyor. Yani bu kurul bağımsız kişilerle birlikte, bizzat partiler tarafından atanan üyelerden oluşuyor. Karar alma süreçlerinde bütün parti adaylarının oyu belirleyici bir etkiye sahip ve her partinin de bir üyesi var. Ayrıca bunun için partinin parlamentoda bulunması gibi bir zorunluluk da yok.

Propaganda süresi aynı buradaki gibi YSK tarafından belirleniyor ve medya da bu konuda ciddi bir sınav veriyor. Kürdistan´daki hemen her partinin birer ikişer televizyon kanalı olmasıyla birlikte, amiral gemi konumundaki Rudaw Medya Grubu ve diğer organlar, bütün partilerin sesini olanca özgürlükte verme konusunda adeta yarışıyor. Öyle ki, buradaki medya gibi, en büyük partinin en büyük temsilcisini misafir etmekle değil, en az oy alan, hatta bağımsız seçime gireni ekrana getirmeyi kendileri açısından daha önemli bir marifet sayıyorlar. Kendince ulaşılmayana ulaşılmış gibi kabul ediyorlar bunu da. Örneğin kendi çalıştığım kurum, her gün bir partiden bir vekil adayını çağırıp, bir haber bültenini ona sunduruyor. Yapılan programlarda her partiden, eşit statü ve beceriden adaylar davet edilip, eşit haklar tanınıyor. Bölgenin hiçbir ülkesinde doğru düzgün uygulanmayan yüzde 30 mecburi kadın kotası bulunuyor. Ayrıca milletvekilliği bir anlamda ülke vekili olarak geçiyor yasal olarak. Yani Akrê´deki bir seçmen, Duhok´taki bir adaya oy verebiliyor. Vekiller birer numaraya sahip ve isteyen kişi yaşadığı yerden o rakama göre istediği yerdeki vekil adayına oy verebiliyor. Parlamento dağılımı ise Avrupa kriterlerinin öyle hiç gerisinde falan değil, hatta bazı yerlerde ilerisinde. Nasıl mı? Parlamentodaki sandalye sayısı 111. Bunun 11´i otomatik olarak kotaya ayrılıyor. Yani 11 sandalye Asurî, Süryani, Keldanî ve Ermeni seçmene ayrılmış durumda. 5 sandalye Kürdistan´da yaşayan Türkmenlere, 5´er sandalye Asuri, Suryani ve Keldanilere,  1 sandalye de Ermenilere. Hatta bu azınlıklar sadece kendi yaşadıkları yerle sınırla kalacak şekilde de seçime katılabiliyor. Diyelim ki Xaneqîn´de yoğunlukta Keldaniler yaşıyorsa onlar kotasını buradan gösterip, bölgenin tümünden de bu sandalyeye oy verebiliyor. Geri kalan 100 sandalye ise bölge itibariyle seçime giren parti ve parti dışı koalisyonlara kalıyor.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER