Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Osmanlı: Toplum-Devlet-Medrese

Sait Alioğlu´nun, Osmanlı toplumunda, bir eğitim ve öğretim kurumu olan medresenin birçok boyutunu analiz ettiği yazısı...

Osmanlı: Toplum-Devlet-Medrese

"Benim oğlum binâ okur, döner döner, yine okur!"

Şu bir gerçekti ki günümüz dünyasında olduğu üzere, geçmiş dönemlerde de, insanların, yaşadıkları yerlerden, bir başka yere göç edip yerleştiklerinde, yerleştikleri bölgenin, kendi iç şartları ile bilikte, oraya ve orada yaşayan insanlara sirayet edecek ve onları önemli oranda etkileyecek bazda, ekonomik ilişkilerden, birçok alana ve özellikle de eğitim konusunda, mutlaka, ama mutlaka bir şeyler yapmış oldukları düşünülürdü.

Zira göç etmek başlı başına temel bir olgu ve o olguyu harekete geçirecek olan tali yani ikincil, ama sonuçta hemen her şeyi belirleyip etkileyecek olan şeylerin toplamına bakıldığında, kopup gelinen yerdeki duruma nazaran, eğitimin önemli bir olgu olduğu ortaya çıkacaktır.

Bunun, olumsuz anlamda istisnası da vardı mutlaka, ama böyle bir tercih, beraberinde, her açıdan göçün mantığına terslik içereceğinden olsa gerek, atalet devam edecek demekti.

Konumuza uygun düşeceğinden dolayı bağlantılarsak eğer, geçmişte ve günümüzde eğitimi, birbiriyle bağlantılı birçok konuda olduğu üzere, insana yaşadığı sürece istikamet vermek için varolan din üzerinden, külli bir eğitimin gerekliliği kendliğinden ortaya çıkacaktı.

Bir dinî kimlik sahibi olunduktan sonra, eğitimle ilgilenme oranımız ne kadarsa, hayatı ´insanca yaşama´ seviyesi de o oranda seyredecekti. Hali hazırda, maddi gücün zirvede olduğu, ama din anlayışının ya tamamen az, ya da hiç olmadığı seküler zeminlerde, görünen manzara aldatıcı olacağından gerçeği de yansıtmayacaktı.

Modern dönemin bu aldatıcı durumu ile kıyaslandığında, dini, sadece ahirette bir kurtuluş aracı olarak gören ve onunla devletin alabildiğine tahkim edilip otoriterleşmesinde, şu ve bu oranda bir katkısı bulunan klasik toplumlarda, eğitimin, hayatı kuşatıcı olmadığı, şekilsel olduğu ve bununla birlikte, şekilselliğin ve monotonluğun öne çıktığı görülecekti.

Buna, başlarda ´anın fıkhını´ işleyen ve gayet dinamik bir İslâm toplumunun oluşumunu baz alan, ama daha sonra saltanatçılık uğruna uygulamalarla köhneleşip kendi dinamiğini kaybeden gelenekçi bir din anlayış ve uygulamalarını miras olarak diğer Sünni(Arap vb.) topluluklardan tevarüs etmiş bulunan Osmalı´nın, bir eğitim kurumu olan ´medrese´ olgusu üzerinden işaret edebilirdik.

Diğer İslâmÎ/itikadî Müslüman formları içinde aynı şeylerin az ya da çok geçerli olduğu söylenebilirdi. Örneğin Şia bağlamında da olaya bakıldığında, Şia anlayışının kendine özgü ´serbestlik´ anlayışının, Safevî döneminde beraberinde medrese özelinde bir durugunluğu ve giderek çürümeyi/yozlaşmayı getirdiği de iddia edilebilirdi.

Halihazırda gerek Ehl-i Sünnet, Şia, Selefîlik gibi ´İslamî formlara mensup günümüz Müslüman toplumların gerileyişi, geri kalışının temelinde birçok iç ve dış etken bulunmaktadır.

Bunların başında, kurulduğu dönemin maksadını ıskalayıp inişe geçen medrese tipi bir ´dinî´ eğitimin etkisi asla ve asla es geçilemezdi. 

Medrese...

Sözlükte ?okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak? anlamına gelen ders (dirâse) kökünden bir mekân ismidir. Ders Sâmî dillerinde        ortak kullanılan bir kelime olup yahudiler daha çok Tevrat´ın okutulup öğretildiği binalara Beytülmidrâs diyorlardı (İbnü´l-Esîr, en-Nihâye, II, 113). Bazı kayıtlardan Hz. Peygamber d??neminde Medine´de bu tür bir mekânın bulunduğu anla?ılmaktadır (Müsned, II, 451; Buhârî, ?Cizye?, 6; ?İ?ti?âm?, 18). Hadislerde ders ve tedârüs kelimeleri geçtiği halde (Müsned, VI, 11; Müslim, ??ikr ve´d-du?â??, 38) ders yapılan mekânlara ilk devirlerde medrese denilmemi?tir. Resûl-i Ekrem d?rneğinde Medine´de Kur´an ?ğretiminin yapıldığı bir eve dârülkurrâ adı veriliyordu.

Bu evin medreselerin doğu?unda bir ba?langıç olduğu ileri sürülmü?tür (Ali b. Muhammed el-Huzâî, s. 80; Abdülhay el-Kettânî, I, 138). Ancak ilk bina edildiği günden itibaren bir eğitim ve ?ğretim kurumu olarak da g??rev yapan Mescid-i Nebevî´yi ve orada bulunan Suffe´yi medresenin ilk modeli kabul etmek daha doğrudur. Mescidler (camiler) müstakil medrese binalarının in?asından sonra da dershane i?levini sürdürmü?tür (bk. cami). Batı dünyasına ilim ve kültür açısından yeni ufuklar açan Endülüs´te dersler çoğunlukla camilerde yapıldığından burada müstakil medrese binalarından pek söz edilmemektedir. (1)

İlk prototipinden buyana medrese müessesesi...

İslam dünyasında bir eğitim kurumu olan medresenin prototipi hükmünde bulunan Ashab-ı Suffa ile ba?layan medresenin İlk  ?rneklerinin ne zaman in?a edildiği hususunda farklı g??rü?ler bulunmaktadır. Ki Corcî Zeydân, bazı Batılı ara?tırmacıların medreselerin kurulu?unu Abbâsî Halifesi Me´mûn´un Horasan valiliği d?nemine kadar g?türdüklerini, ancak kendisinin bu bilgiyi İslâm tarihi kaynaklarından teyit edemediğini s?ylemektedir.(2)

Abbasiler d?neminde Beytülhikme´yi bir ilimler akademisi hüviyetine kavu?turan Halife Me´mûn´un daha ?nce Horasan valiliği sırasında benzer bir te?ebbüste bulunmu? olması mümkün olduğu belirtilmektedir.

İslâm´ı kabul edip Müslüman olmalarıyla birlikte Medrese ve zâviyelerin Türkistan ve Horasan´da İslâmiyet´in Türkler arasında yayılmasında önemli hizmetleri olmu?tur. Bir g?rü?e g?re ilk medreseler Belh ve Buhara´da Budist viharaları(*) (bilginin toplandığı yer) taklit edilerek yapılmı?tır. Buhara adı da buradan gelmektedir. (3)

İlk Müslüman olan Türklerde ve Osmanlılarda medrese...

Bununla birlikte Orta Asya merkezli ilk d?nem Türk-İslam çerçevesinde medrese denilince daha çok, Alparslan´ın ve ardından oğlu Melik?ah´ın veziri olan Nizâmülmülk tarafından Nî?âbur ve bilhassa Bağdat´ta açılan Nizâmiye medreseleri akla gelmektedir.

Türklerin medreseler in?a etmelerinin yanında Mezopotamya, İran vb. havalide de medreselerin in?a edildiklerini g?rmekteydik. Kahire´de ?ii Fatımî hanedanlığının, ?ii fıkhı üzerine in?a ettiği Camiatü´l-Ezher´in (Günümüz Ezher ??niversitesi) Mısır´ı kendi devleti sınırları içerisinde dahil ettiğinde, Selalahdin-i Eyyubî tarafından Sünni fıkhın öğretildiği bir çerçeveye yerle?tirdiği de kayıtlarda geçmektedir.

Ki Osmanlı kendine ait ilk medreseyi olu?turma sürecinde, Ezher´´e bir heyet g?nderdiği ve heyetin, o d?nem Ezher´de etkinliği bulunan Seyyid ?erif Cürcanî´den alınan Sünni/Hanefi fıkhına uygun bir ders programı ile d?nüp çalı?malara ba?landığı (Osmanlılar devrinde ilk medrese Orhan Bey zamanında İznik´te kurulmu?tu; Kurulduğu belirtilen bu medresenin bilinen ismi; İznik Orhaniyesi´dir.) bilinmektedir.

Türkler´in Anadolu´ya geldiğinden itibaren bu coğrafyada birçok medresenin yapıldığı görülmektedir.

Bu medreseler, sırasıyla ´Müslüman´ Türk unsurun gelip yerle?tiği Anadolu toprağının birçok noktasında, Selçuklular, Dani?mentler, ve Osmanlıların kurduğu medreseler olup, Kostantinopolis´in(İstanbul) fethiyle birlikte, bu kez Müslümanla?an bu ?ehirde, Fatih Medresesi ba?ta olmak üzere birçok medrese in?a edilmi?tir.

Tarihî süreçte, İstanbul´ın fethi öncelerinde, Anadolu´nun gerek Selçuklu öncesi (Eyyubi dönemi Urfa-Diyarbekir-Mardin-Cizre) ve yukarıda söylendiği üzere, bizzat Selçuklu(muhtelif yerlerde) ve Dani?mentler döneminde(Tokat-Niksar-Sivas) yüzlerce medresenin in?a edildiğini kayıtlardan öğrenmekteydik. Hatta, belki de ilk İslam medreseleri, Hz. Ömer hilafeti döneminde (fethedilip İslam toprağı halini alan Harran ve civarında) kurulduğunu söyleyebilirdik.

Fatih Medresesi´nden Osmanlının modernle?me d?nemine...

En ba?ta ?unu belirtelim; medreseler yükselme ve olgunluk devrinde üç vazife ba?arıyorlardı. Bilim yapmak, bilimi  ?ğrencilere ??ğretmek, bilimi halka yakla?tırarak halka yaymak.

Osmanlı devrinin üniversitesi Fatih Sultan Mehmet tarafından kuruldu; bu bilgi ocağının bulunduğu binalar Fatih camiini ku?atır; Fatih medresesi diye me?hur olmu?tur.

Gerek medresenin gerek camiin yapılmasına 1463 de ba?landı. Ve sekiz senede, 1471 de bitirildi; Mimar Sinan´ın eseridir, fakat bu Sinan Kanunî Sultan Süleyman devrinin me?hur mimarı değildir, 1472 de ?lmü?tür ve «Sinan-ı Atik» diye anılır.

Fatih medresesinin halk arasına kültür yaymak bakımından mühim rolü vardır; birçok dersler camide veriliyordu ve bu derslere herkes girebiliyordu; kubbesindeki nakı?lı camlardan sızan lo?? odalarda her ya?tan ve her sınıftan yüzlerle insan oturuyor, en salahiyetli hocaların derslerini dinliyordu. Zaten eskiden her camide umuma mahsus dersler vardı.

Fatih üniversitesi gittikçe geriledi, ihtiyaca cevap vereıniyecek hale geldi; 1862 de eski adliye binasında Avrupa üniversitelerinin benzeri olarak «Darülfünun» açıldı, o zaman dersler serbestti ve bu derslerin idaresine daha sonra Maarif Nazın ol an Ethem Pa?a memur edilmi?ti. (4)

Yukarıda, "Fatih medresesinin halk arasına kültür yaymak bakımından mühim rolü vardı.." demi?tik. Cumhuriyet d?neminde de, ne benzerlik ki medresenin yerine ikame edilmesi için kurulduğu bilinen Halkevleri´nin de, batıcı ve ulusalcı bir kültürü halka yaymak gibi tersinden bir misyonu olmu?tu. Ama ?ükür ki birçok ´güzel ?ey´ pek geri gelemese de Halkevi gibi ´türedi´ yapıların çalı?maları da, kendisinden istenileni veremedğiniden olsa gerek akim kalmı? ve kapatılmı?tı.

Medresinin Osmanlılar için ?nemi...

İslâm eğitim sisteminin temel kurumu olan medrese Osmanlılar d????neminde fizikî ?artları, mimari ?zellikleri, programı ve temsil ettiği zihniyetle ?nemli geli?meler g???stermi?tir. Medrese bu d????nemde sıbyan mektebinden sonra orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimine tekabül eden, İslâmî kimliği sebebiyle sadece Müslümanların devam ettiği bir eğitim kurumu ?zelliği ta?ır.

---

Fâtih Sultan Mehmed´in İstanbul´u fethiyle ba?layan yeni d?nem, Osmanlı ilim hayatı ve medrese te?kilâtı için ?nemli adımların atıldığı devreyi olu?turur. 857´de (1453) fetihten sonra İstanbul´da eğitim faaliyetleri Zeyrek kiliseleri ve Ayasofya´da ki bazı ke?i? odalarında yapıldı . . 863´te (1459) Eyüp Medresesi hizmete açıldı. 875 (1470) yılında tamamlanan Fâtih Külliyesi içerisinde sekiz medreseden olu?an Sahn-ı Semân (sekiz avlu) ve bunların bir sıra gerisinde yer alan sekiz Tetimme Medresesi tesis edildi. Bu medreseler konumu, fizikî ve mimari ?zellikleri, sağlanan maddî imkânlar ve bilhassa müfredat programı ile bir yüksek ?ğretim ve ara?tırma kurumu ?zelliği kazandı.

---

Osmanlılar´da yeni fethedilen yerle?im birimlerine medrese in?ası da yerle?mi? bir âdetti. Osmanlı idaresine giren yerlerde medrese te?kili sadece eğitim amacına değil İslâm dini ve kültürünün yaygınla?masına, devlet, aydın ve halk uzla?masının teminine ve y???netimin toplumlara benimsetilmesine de yardımcı oluyordu. ?zellikle Balkan ?ehirlerinde medreselerin kurulmasına ?nem verildi. Osmanlı d???nemi boyunca Bulgaristan´da 142 medrese, 273 mektep, Yunanistan´da 182 medrese, 315 mektep, eski Yugoslavya´da 223 medrese, 1134 mektep ve Arnavutluk´ta yirmi sekiz medrese, 121 mektep olmak üzere toplam 575 medrese ve 1843 mektebin yapıldığı tesbit edilmi?tir. (5)

Medrese programında tarih, coğrafya, Türk edebiyatı ve Fars edebiyatı yer almadığı halde Osmanlı medreselerinden yeti?en, daha sonra yıllarca müderrislik yapan birçok âlimin tarih kitapları yazdığı, bunların içinde divan sahibi ?airlerin olduğu bilinmektedir. Medrese programında doğrudan bulunmayan tarih ve coğrafyaya medresede çe?itli ders kitaplarının ve konuların okunması sırasında ihtiyaç duyulduğu, bu sebeple medrese muhitinde yazılan veya tercüme edilen birçok tarih ve coğrafya eserinin olduğu dikkati çeker. (**)

---

Medrese talebesi arasında zaman zaman zorbalık ve ahlâk dı?ı i?ler yapanlar olurdu. Daha XVI. yüzyıldan itibaren devletin resmî kayıtlarına intikal eden hikâyetler dikkat çekicidir. ?zellikle suhte / softa denilen medrese talebelerinin isyanı XVI. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmu?tur. Ta?ra medreselerinde sayıları çok artan talebeler gruplar olu?turarak çe?itli e?kıyalık hareketlerine karı?mı?lar, yüzyılın sonlarına doğru âdeta bütün Osmanlı Devleti´ni sarsan Celâlî isyanlarının ?ncüleri olmu?lardır (Akdağ, XI/1-4 [1950], s. 3617) (***) Sadece ta?ra medreseleri değil İstanbul´daki büyük medreselerde de talebelerin zaman zaman devleti müdahaleye zorlayacak problemlere yol açtıkları dikkati çekmektedir.

Osmanlı kroniklerine intikal eden bu türden birçok olayın mevcut olduğu belirtilmelidir. Bilhassa ?ğrencilerin ?kemerba?ı? denilen bir nevi temsilci seçtikleri ve bunların seçiminde bazan sert bir mücadelenin ya?andığı g?rülmektedir. 1201´de (1787) seçim için toplanan talebeler arasında kavga çıkmı?, birçok talebe yaralanmı? ?eyhülislâm dairesi kavgaya karı?anları yakalayıp ele ba?larını sürgüne yollamı?tı

---

Osmanlı Devleti´nde medrese kurulu?tan XIX. yüzyıla kadar ilmî ve fikrî hayatta etkili, devlet ve toplumu belirli seviyelerde y?nlendiren bir kurumdu. ?er?î ve hukukî mevzuatın tedvini, idarî ve askerî müesseseler yanında vakıf sistemi gibi toplumsal kurumların te?kili ve benimsenmesinde, devletin zorlandığı yerlerde ç?zümler üretilmesinde sistemin temel bir unsuru olarak faaliyet g?stermi?ti.

Osmanlı dünya g???rü?ü ve zihniyetinin olu?masında, devlet-halk, devlet-asker ili?kilerinde dengeli ve uzla?tırıcı ortamın sağlanmasında, dinî ilimler ba?ta olmak üzere tarih, coğrafya ve edebî sahalardaki eserlerin telifinde, her alandaki tercüme eserlerin ?zellikle II. Murad ve III. Ahmed d?nemlerinde heyetler halinde yapılan tercüme faaliyetlerinde, devlet kanunnâmeleri ve birçok arazi kanunnâmesinin, büyük vakfiyelerin hukuk ve ?rf ile uyum içerisinde hazırlanmasında, XIX. yüzyıl ?ncesinde ve sonrasında giri?ilen ıslahat faaliyetlerinde, deği?ik dinî ve ırkî zümreleri kucaklayan anlayı?ın olu?masında ulemânın ve medrese eğitiminin ?nemli rolü olduğu s?ylenebilir.

Bununla beraber ba?langıçta dinamizm kaynağı olan medrese zamanla hantal duruma gelerek esnekliğini kaybetmi?, daha da ?nemlisi kendini yenileyecek zihniyet geli?im ve d?nü?ümünü sağlayamamı?tır.

---

XIX. yüzyılda II. Mahmud ve II. Abdülhamid d???nemlerinde eğitim konusunda ıslahat ve yenilikler yapılırken en çok ıslaha muhtaç olan medrese ihmal edildi. Bu tutum muhtemelen medresenin ve temsil ettiği zihniyetin ıslahının çok zor, hatta mümkün olmadığı kanaatine dayanmaktaydı. (****) II. Abdülhamid´den sonra İttihatçılar devrinde ?eyhülislâm Mûsâ Kâzım ve Mustafa Hayri efendiler zamanında ciddi olarak medrese ıslahı yapılmak istendi.

Islâh-ı Medâris Komisyonu olu?turulup çe?itli nizamnâmeler hazırlandı. Geleneksel yapısından tamamen farklı, mektep tarzında yeni program dârü´l-hilâfe medreselerindeuygulanmaya bailandı. Ayrıca Medresetü´l-kudât, Medresetü´l-eimme ve´l-hutabâ (1913), Medresetü´l-vâizîn (1913), Medresetü´l-mütehassısîn (1914), Medresetü´l-hattâtîn (1914), Medresetü´l-ir?âd Medresetü´l-eimme ve´l-hutabâ ile Medresetü´l-vâizîn´in birle?tirilmesiyle (1919) kuruldu.

Ancak I. Dünya Sava?ı ve arkasından imparatorluğun tasfiyesi sebebiyle bu okullar uzun süreli olmadı. XX. yüzyılın ba?larından itibaren Beyânülhak, Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürre?âd gibi devrin muhafazakâr (İslamcı olsa gerekti! S.A) mecmualarında medreseyi değerlendiren, ç?züm ?nerileri ileri süren makaleler yazıldı. Medreseler, 3 Mart 1340 (1924) tarihli Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile Maarif Vekâleti´ne devredildi ve kanunun ne?rinden on üç gün sonra bütün medreseler kapatıldı.. (6)

Medrese yerine ´modern´ ve ´yerli´ bir eğitim kurumu; Darülfünun...

Prototipinin Hz. Muhammed(s)in zamanında Medine´de olu?turulduğunu bildiğimiz medresenin, zamanla, büyük ve etkili bir zihinsel kırılma sonucu, sadece günümüzde ´dinî ilimler´ olarak tanımlanan ilimlerin tedris edildiği bir vasatın sonunda, kendine yetmez hale geldiğini g?rmekteydik.

Ki bu duruma tekrar i?lev kazandırmak gerekiyordu. Ama bu kazandırma i?i, d?nemin en büyük siyasi gücü olması hasebiyle Osmanlı´da, devlete hakim olan ´batıcı´ elit tarafından ´s?zde´ birtakım "haklı" gerekçelerle, ama maksada uygun olmayan yol ve y?ntemlerle yapılıyordu.

Medreselerin bir yandan ıslahı, diğer yandan da, onun yerine geçmesi ?ng?rülen ´batı tipi´ eğitim kurumlarının ikame edilmesi, süreç içerisinde, sonuca bakıldığında, ibrenin, giderek hemen her konuda, batıcılık adın d?ndüğünü g?steriyordu.

Ba?at olgu batıcılık olunca, medresenin de kendini bir türlü yenileyememesi i?in içerisine girince artık ıslahından ziyade kapatılması ?nem kazanıyor ve gerekçeleniyordu; "Medresede bilimi müderrisler yapıyorlardı, talebe medreselerde bunlan ?ğreniyorlardı, ders-i âm hocaları da bilimi halka yayıyorlardı; eksikleri ise dünya çapında olmayı?ları ve batıdaki ilerlemelere kapılannı kapamı? bulunmalarıydı. Bu hal evvelâ Darülfünun´un sonra da üniversitenin kurulmasını zaruri kıldı. «Yeni Adam» dergisinin son sayısında bu üç noktaya temas edilerek deniliyor ki: üniversitenin bilimi halka yayması serbest dersler ve halk konferanslariyle olabilir." (7)

Anla?ılan, modern Türk devletinin kurulmasından ?nce, ama sürecin onun kurulmasına zemin hazırladığı bir geçi?, ya da fetret/kesinti d?neminde, günümüzde Kemalizm bağlantılı bilimsel kaziyeler olu?turmanın yanında, kendine ait olabilecek ´ilmî/bilimsel ?zgünlüğü, hep tartı?ılacak olan ´üniversite´den ?nce, ona benzer bir yapı olan Darülfünun adı altında, zamanın ruhuna uygun bir yapı husüle gelmi?ti.

Bir yandan toplumun dinî ve diğer alanlarda varolan ihtiyaçlarını daha objektif bir ?ekilde giderme, diğer yandan da, ´toplumun ve devletin kurtulu?u batıdadır´ saikiyle zevahiri kurtarma adına Darülfünun´un kurulu?u gerçekle?tiriliyordu. Haliyle dinin, asırlık yanlı?lardan kurtarılması da batı saikiyle olacaktı ki medrese tamamen pılını pırtısını toplayıp minderden çekiliyordu!

Medrese bağlamında Osmanlı´da varolan İslâmî kategorilere dair...

Gerek salt akademik, gerek salt mes´eleyi anlamak manasında olsun, Osmanlı´da vaki olan İslâm ve buna y??nelik kategorilere bir g??z atıldığında kar?ımıza -esası bozmamayı arzulamamızla birlikte- kar?ımıza d???rt kategorik İslâm anlayı?ı çıkardı. Bunlar; a)Resmî İslâm/Devlet İslâm´ı, b)Medrese İslâm´ı/Kitâbî İslam, c)Halk İslâm´ı/Geleneksel İslâm, d) Tekke/Mistik/tasavvuf/tarikat İslam´ı...

Bunların arasında, son iki sırada saydığımız kategorik İslam anlayı?ları, büyük oranda, temel esaslardan mahrum ve aynı zamanda çerçevesini olu?tururken, esasa değil de, esasla pek alakası kalmamı? d?onelerden olu?an kategoriler olup, salt manevi haz, miskinlik ve atalet sonucunu doğurmu?tur.

Diğer kategoriden biri ve en ba?ta?sayılan Resmî İslâm/Devlet İslâm´ı ise, ba?ta, Müslümanların çoğunluğunu olu?turduğu yerde(Daru´l- İslâm) devletin, genel geçer anlamda, külli ve temelli bir me?ruiyet mes´elesini ç?züme kavu?turmak için, sulta´nın ba?vurduğu bir kategori olarak kar?ımıza çıkardı.

Bu kategori, batıda kendini ´tanrı devlet´ olarak ortaya koymu? ?ia İmamet ve Sünnilikte ise Hilafet teorisi ?ekklinde tebarüz ettirmi? olup, bu durum Osmanlı´da en belirgin bir ?ekilde kendine yer bulmu?tu.

Diğer bir kategori ise, son iki kategori ile yüzeysel bir ili?ki içerisinde olmasına rağmen, kendi ´İlmî´ azadeliğini koruma refleksiyle birlikte, devlete, onun İslâmî anlamda ve toplum nezdinde geçerlilik kazanmak için, yatay ve dikey bir ili?ki biçimi geli?tirmi?ti.

O halde bu kategoriye bir bakalım...

Medrese İslâm´ı, yahut Kitâbî İslâm?

Ba?tan beri ilme verilen ?nemden dolayı, Hz. Muhammed(s) d???neminde, Onun temelini attığı Ashab-ı Suffa ?rneğinde prototipini bulan medrese geleneğinin, daha sonra ?ilgilisini bulma adına- Müslüman olan Türk unsurunca sürdürüldüğü ve bu vasatta ba?ta Orta Asya olmak üzere, hâkimiyet sağlanan beldelerde hayata geçirildiğini bilmekteyiz.

Bunun en bariz ?rneği Bağdat´ta kurulmu? bulunan Nizamiye Medresesi olup, bundan alınan güç ve ihamla birçok İslâm beldesinde bu geleneğin ta 19. Yüzyıla kadar ?sistematik? olarak sürdürüldüğünü g???rmekteyiz; ?Selçuklular Anadolu´ya geldikten sonra çe?itli ?ehirde çok sayıda medrese in?a ettiler. Osmanlılar devrinde ilk medrese Orhan Bey zamanında İznik´te kuruldu. Daha sonra devletin sınırlarının geni?lemesiyle beraber Bursa ve Edirne ba?ta olmak üzere pek çok ?ehirde medreseler açıldı. İstanbul´un fethinden sonra üst seviyedeki eğitim kurumları ba?kentte yoğunla?tı.? (8)

Osmanlı devletinde medrese İslâm´ı, daha çok XIV. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ağırlığını hissettirmeye ba?lamı?tır. Osmanlı medreseleri, XI. Yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında yayılmaya ba?layan klasik medrese geleneğinin hemen hemen bütün vasıflarını kendisinde toplaması açısından ?nem arzetmektedir. ?Osmanlı medreseleri, çoktandır fıhıh hâkimiyetinde bir İslâm anlayı?ına teslim olmu? bulunan bir İslâm yorumlarının kurumları olarak sımsıkı bir ehl-i Sünne gelenekçiliği içinde bir ?erhçilik ve ha?iyecilik yolu olu?turdular.? (9)

Medreselerin gerilemesi

?u bir gerçek ki, kendine ?zgü ?artlar içerisinde ve kendi gerçekliğini tesisi ve bu tesisin devam etmesi adına olu?turulan yapıların, bir defa ?zgün olmaları, kendisinden isteneni vermesi ve hayatiyetini sürdürmesi adına nitelikten vazgeçilmemesi ve ehil ellerde olması gerekir.

Bu kriterden harekette temelinin ta Hz. Muhammed(s) tarafından Ashab-ı Suffa adına açılan ve bir eğitim kurumu olması dü?ünülen yapının, daha sonra kaynaklık te?kil ettiği medresenin Osmanlı serüvenini sonuna geldiğimizde, birçok kuruma arız olan gev?emenin ve sonuçta da çürümenin akabinde i?levini yitirdiğini g???rmekteyiz. Bu gev?eme ve çürüme, sadece bir sebebe bağlı olmamakla birlikte, iç içe girmi? birçok saikin doğal sonucu olarak okunabilirdi; ?Bugün bile tartı?ılmadan kabul edilen yaygın kanaate g?re, bütün devlet müesseseleri gibi medreselerin de XVI. asrın sonlarından itibaren bir gerileme sürecine girdiği iddia edilmi?tir.? (10)

Bu arada ?teden beri süregelen bir gelenekçi- modernist çatı?masında belirginle?en ve sadece bu iki kesimin kendilerini, varit olan bu çatı?madan hareketle haklı g???sterme doneleri olarak değerlendirebileceğimiz mevzuların aslına bakıldığında, olmamı?ı olmu? gibi g?stermenin yanında, olan bitenin ise, hep haklılık içerdiği dü?üncesi medreseler konusunda da kar?ımıza çıkmaktadır. Bunlardan birisi, gelenekçi zihniyetin felsefe gibi kaziyeleri kabul edilemez ve bir sapkınlık emaresi olarak g?rmesi, bunun yanında da, son d?nemlerinde bile medreselerde akli ilimlerin kendi yerini koruduğu gerçeği i?in mahiyetini ortaya koymaktadır. Ama aklî ilimlerin kendi yerini korumasının yanında, çoğunluk açısından felsefe aklî bir ilim sayılmıyordu oysa...

Sonuçta medrese adına İslâmi bir kategori olu?mu? olsa da, bu eğitim formunun artık bir i?e yaramayacağı, onun yerine bir bütün olarak eğitim ve ?ğretimin içerik ve kurumsal bazda, sekülerizmin tekelinden kurtarılması, eğitimde, bir tekçiliğe (yani Kemalist sistemin ?ng?rdüğü ?ekliyle, bize kar?ı bir silah olarak kullandığı tevhid-i tedrisat´a...) meydan vermeden, olası birliğin sağlanması ve hasseten din eğitiminin İlahiyat fakülteleri formu içerisinde ve dinin ?züne uygun bir ?ekilde verilmesi en akıllıca ve dürüstçe olacaktır.

Zira ç?kmesi mukadder yapıların, anlamını yitirmi? s?ylemlerin ve zamanında çevrerinde büyük bir etki alanı olu?turmu?, ama daha sonra anlatı olma ?zelliğine halel gelm?, ya  da getirilmi? bulunan anlatıların (din ve ideoloji) hemen her?eyde olduğu üzere bir doğumu, geli?imi,kendini ispat süreci, olu?turuduğu kültürü, ?ekillendirdiği varsayılacak medeniyet formu ve bunlarla birlikte zevali de vardı ve olacaktı da...

Medreseyi de bu minvalde okumak gerekirdi.

__________

Dipnotlar:

1TDV İslam Ansiklopedisi, Medrese Mad. Nebi Bozkurt)

.2- Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi, III. c. s. 408).

3- Osman Turan, Selçuklular Tarihi, s. 331332).

4- Medrese, ??niversite. Halkevi. Kadircan Kafalı (http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/46028/001524469006.pdf?sequence= )

5- Mehmet İp?irli TDV İslâm Ansiklopedisi  Osmanlı D?neminde Medrese Mad.

(*) Vihara Budist tapınağı i?levi g?rmekte olup ´bilginin toplnadığı yer´ dü?üncesinden hareketle, Müslümanlar tarafından medrese kurumunun olu?umunda prototip g?revi icra etmi?ti.

(**) Müfredatında tarih ve coğrafya dersinin olmaması ilginç ve garip, ama ´Türk ve Fars edebiyatı´ ile ilgili bir dersin hiç olmaması da o kadar ilginçtir. Ki Osmanlı muhitinde elden ele dola?an ba?ta Mevlânâ´ya ait olan Mesnevî ile birlikte birçok İslam/Türk edebiyatondan daha ziyade, Osmanlı toplumunu asırlardır etki?emi?İslam/Fars edebiyatı metnine rağmen, b?yle bir ?ey medresenin yalnızca, o da bağlamında koparılarak salt fıkha indirgenmi? kuru bir anlayı?ın hakim olduğu g?rülmektedir.

(***) Simavna Kadısıoğlu ?eyh Bedderddin´de Ezher´e ilim tahsil etmi? ve 1400´lerin ba?ında vukubulan isyanlarda, isyanın ba?ını çeken ulemadan sadece biri olup Seyyid ?erif Cürcanî´nin medrese arkada?ıtdı.

(****) II. Mahmud´a ´gavur padi?ah´ denmesini buna bağlayabiliridk. II Andülhamid´e gelince, o Osmamnlı için modernle?menin artık elzem olduğunu biliyordu. Günümüzxe dahi, salt Osmanlıcı kafa ile ya?ayan ve Ak Parti sürecinde Erdoğan fenomeni üzerinden adeta kutsalla?tırılan II. Abdülhamid´in, birçok teknik konuda ortaya koyduğu çabaların yanında, çok ki?inin g?zünden kaçmı? bulunan, ama ister günüzmüzde, isterse de kendi d?neminde, eğitim konusunda yapmı? olduğu modernle?tirme çalı?malrı olmasaydı, eğitimde, ?imdikiden daha çok dibe vururduk! Bu yalı gerçek, salt saltanatçı kafa ile g?rülemeyebiliyordu!

6- Mehmet İp?irli TDV İslâm Ansiklopedisi  Osmanlı D?neminde Medrese Mad)

7-  Medrese, ?niversite. Halkevi. Kadircan Kafalı (http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/46028/001524469006.pdf?sequence=)

8- Tolga Uslubaş,  Geçmi?ten Günümüze Osmanlı, s.413, Venedik Yay. 2013 İST.

9- Ed. Ekmelettin İhsanoğlu, Prof. Dr. a.g.e, s.112

10- Murat Akgündüz, Yrd. Doç. Dr. Osmanlı Medreseleri, s. 89. Beyan Yay. Ekim 2004, İST.

(*) Özgün İrade dergisi, Aralık 2017 (165.) sayısında yayımlanmıştır.



Anahtar Kelimeler: Osmanlı Toplum Devlet Medrese

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER