Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Mekke´nin Fethi ve fetihden sonra Hz. Peygamber´in hayatı ve günümüze örnekler

Sinan Eskicioğlu- 22.06.2018

Mekke´nin Fethi ve fetihden sonra Hz. Peygamber´in hayatı ve günümüze örnekler

Sevgili Gençler, kendini genç hissedenler ve ileride genç olup merak içinde yeni bilgiler öğrenmek isteyecek bugünün çocukları,

Her Cuma olduğu gibi bugün de sizlere İslam´la ilgili temel bilgilerden örnekler sunmak istiyorum. Seçimler bir hayli yaklaştığı için, nasıl olsa birçok yazar yaklaşan seçimleri, meydanları ve manzaranın nasıl göründüğünü yazacaklar. Bu yüzden, adetimizi değiştirmeyelim diye düşündüm.

Yurtdışında yaşayan bizler oylarımızı kullandık, Pazar günü yapılacak seçimde aziz milletimiz de oylarını kullanacak ve inşallah ülkemiz için hayırlı sonuçlar oluşur.

Evet, Mekke´nin Fethi.

Mekke´nin Fethi çeşitli toplantılarda sürekli ele alınır ve fethin önemi vurgulanır. Bu sebeple de ben sizlere başka pencerelerden fethin görüntüsünü aktarayım istedim.

Hz. Peygamber ve diğer müslümanlar, 622 yılında, doğup büyüdükleri şehirden Mekke´ye göç etmek zorunda kaldılar. Buna Hicret adını veriyoruz. Yani İslam´ın gelmeye başlamasından onuç yıl sonra. Bu süre zarfında yapılan baskı ve zulümler o kadar artmıştı ki, sonunda müslümanlar yaşamak için başka şehirler/ülkeler aradılar.

  • Bu noktaya empati yapalım. Eziyet ve zulüm olmadan bile doğup büyüdüğümüz şehirden/ülkeden ayrılmak zorunda kaldığımızda, doğup büyüdüğümüz şehri nasıl özleriz. O güzel çocukluk-gençlik zamanlarını hatırlarız. Bunun üzerine eziyet-zulüm ve cefayı ve zorla çıkmak zorunda kaldığınız hissini ekleyin. Bu empati sonucu zihninizde bulunsun.

Medine´ye hicret eden müslümanlar, bu şehri kendilerine yeni yurt ve vatan kabul ettiler. Burada Medine´li Ensar´ı es geçemeyiz. Onlar ki, evlerini-işlerini-cariyelerini sundular. Zaman ilerleyip antlaşmalar oldukça müslümanlar ara ara hac yapmaya gitmeye başladılar. Nereye? Gerçek vatanları Mekke´ye.

  • Burada tekrar empati yapalım. Özlem, hasret ve sonrasında ara ara vatan/şehrinize dönüş. Evleriniz orada ama size ait değil. Sadece hac yapıp, vatan/şehrinizi bırakıp yeni yurdunuza dönmek. Bu ne zordur ve ne acıdır, bir tahayyül edelim.

Hele ki Hudeybiye?.

Müslümanlar hazırlıklarını yapmışlar, 1500 kişilik bir grup Mekke´ye gidiyor. Hem akraba ziyareti ve hem hac yapmak için. Mekkeliler müslümanların geldiğini öğrenince onları şehre sokmak istemediler. Hangi şehre? Müslümanların doğup büyüdükleri kendi öz vatanlarına. Sonrasında antlaşma imzalandı. Hudeybiye. Sene 628. Öyle bir antlaşma ki, 1500 kişilik grup, o kadar yolu gelmelerine rağmen, hac yapmadan dönecekler. Ve dahası, ertesi yıl da sadece üç gün hac yapabilecekler. Ama müslümanlarda ne taşkınlık, ne hınç ve ne de öfke.

  • Gene empati yapalım. 1500 kişi o kadar hazırlıklar yapmışlar. Bizler bile bir tatil için hazırlık yapsak, uçak iptal olsa ortalığı yıkarız, öyle değil mi? Ve bu tek bir aile değil, tam 1500 kişi. Buna ilaveten, ne araba-ne uçak, sadece deve üzerinde ya da yürüyerek 450 km. Arabayla bugün o mesafe 4,5 saat sürüyor. Bizler o konumda olsak, neler neler olurdu. Ne afralar-tafralar ve ne çirkeflikler?O kadar yolu boşuna gelmiş olmak ve mağlubiyet gibi bir antlaşma ve gerisin geri dönmek?

Bundan iki yıl sonra, 630 yılında Müslümanlar 10.000 kişiyle Mekke´ye doğru yola çıkıyorlar. Biliyorlar ki, sonuna kadar savaşacaklar. Biliyorlar ki, vatanlarına, şehirlerine kavuşacaklar ve fethedecekler. Dört koldan şehre giriyorlar. Birkaç direniş hareketi olsa da, Mekke´yi fethediyorlar.

Ve Hz. Peygamber sürekli müslümanları uyarıyor: Taşkınlık, şımarıklık, haddi aşma ve düşmanlık kesinlikle yapılmayacak.

Hz. Peygamber Kabe´yi tavaf etti. Gayet mütevazı şekilde. Vakar ve gururla.

Müslümanlar, acaba Peygamber Mekke´yi de fethettiğimiz için burada mı kalır, diyorlar.

Hz. Peygamber ne cevap veriyor dersiniz:

?Ben sizin söylediğiniz şeyden Allah´a sığınırım! Bilin ki, benim hayatım sizin hayatınızla, ölümüm de sizin ölümünüzledir´. (Müslim, 3:1408)

Ezan okunuyor. Kabe´deki putlar yıkılıyor. Hem müslümanlar hem Mekkeliler bekleyiş içinde, acaba şimdi ne olacak. Neden? Çünkü artık güç Hz. Peygamber´de ve müslümanlarda. Bu ne demek? Her istediklerini yapabilirler, kin-öfke-intikam?

Hz. Peygamber soruyor: ?Şimdi hakkınızda benim ne yapacağımı merak ediyorsunuz ve belki de tahmin ediyorsunuz´.

Kureyş ve Mekkeliler de cevap veriyorlar: ?Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun! Ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız´.

Hz. Peygamber istese evlerinden çıkartır, şehirden kovar ve hatta öldürülmelerini söyler. Çünkü tek güç sahibi O.

Peki Hz. Peygamber ne diyor: ?Bugün sizin için bir kınama yoktur! Allah, sizi affetsin. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir´. (Yusuf Sûresi, 92) ?Gidiniz, sizler serbestsiniz´. (Sîre, 4:55; Tabakât, 2:142; Taberî, 3:120)

Ve çok daha önemlisi. Fetih sırasında daha müslüman olmamış olan bir kişi var: Ebu Süfyan.

Hz. Peygamber insanlara şöyle sesleniyor: Kim Kabe´ye sığınırsa güvendedir. Kim Ebu Süfyan´ın evine sığınırsa da güvendedir.

Düşünebiliyor musunuz bu davranışı.

  • Evet empati yapma vakti. Şimdi soruyorum. Bugün bizler nasıl davranırdık. Bizler o güce sahip olsak neler derdik? O güçle Mekke´yi alsak, nasıl ahkam keserdik?

Hz. Peygamber fetihten sonra görevlendirme yapıyor. Bu da bizim için çok önemli. Nedir bu görevlendirme: Sikaye ve Hicabe.

Sikaye: Hacılara su dağıtma görevi.

Hicabe: Kabe´ye hizmet görevi.

Sikaye görevi, eskiden beri Hz. Peygamber´in amcası Abbas´ın kontrolünde idi. Yani bu görevde ehil olan kişi oydu. Abbas hem bu görevi ve hem de Hicabe görevini istemek için müracaat ediyor.

Hz. Peygamber eskiden beri yaptığı görevi ona bırakıyor.

Kabe´nin anahtarı elinde iken, bütün müslümanlar o görev için can atıyorlardı. Hicabe görevi de eskiden beri Osman b. Talha´nın ailesinde idi. (Kısa bilgi: Hicretten önce, Osman bin Talhâ henüz Müslüman olmadığı zaman, Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Kâbe´ye girmek istemiş, fakat Osman bin Talhâ buna engel olmuş ve hatta Hz. Peygamber´e kaba, katı ve nâhoş davranmıştı)

Hz. Peygamber, Hicabe görevinin ehli olan Osman b. Talha´ya dönerek şunları söyler:

?Muhakkak ki Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder.? (Nisâ, 4/58)

Ey Osman, İşte anahtarın, al. Bugün iyilik ve ahde vefâ günüdür. ( Sîre, 4:55; Uyunü´l-Eser, 2:178)

  • Empati yapma zamanı geldi: Hz. Peygamber, Osman b. Talha onca kaba ve hakaret sözleri içeren davranışına rağmen ve tek söz söyleme yetkisine sahip kişi olmasına rağmen, ayette ifade edildiği gibi, görevi ehline vermiştir. Biz olsak ne yapardık? Yılların biriktirdiği vatan hasreti, güce ulaşıp şehri fethettikten sonra hemen o görevlere başkalarını getirirdik. Neden? Çünkü bize itaat edenleri seçip, yönetimi elimizde bulundurmamız için. Kendi eş-dost akrabalarımızı kayırma derdine düşerdik, ki o kadar güce ulaşmışız, ne istersek yaparız, öyle değil mi?.

Evet. Fetihten sonra Hz. Peygamber o kadar güce, imkana ve her ne ister ise yapma gücüne rağmen ne yaptı?

Medine´ye geri döndü. Daha önceki münzevi hayatını yaşamaya devam etti.

  • Gene empati yapalım. Biz o kadar güce ulaşsak ne yapardık? Eskiden yaşadığımız evi en güzel şekilde restore ettirirdik ve ayrıca Mekke´nin en güzel yerine saray gibi ev yaptırırdık. Kraliyet ailelerinin yaptığı gibi, öyle değil mi? Onlar da kendilerine saraylar yaptırıp, oralarda lüks içinde yaşamıyorlar mı?


Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz