Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

❝Maduniyetin Dönüşümü❞ Adlı Eser Üzerine Bir Değerlendirme

Sait Alioğlu, araştırmacı yazar Ümit Aktaş’ın, Mana Yayınları arasından çıkmış bulunan “Maduniyetin Dönüşümü” adlı eserini değerlendirdi.

❝Maduniyetin Dönüşümü❞ Adlı Eser Üzerine Bir Değerlendirme

Maduniyet, bir eşikte olma halidir. Genelde özne olmaya çalışma ile olamama halidir. O kritik eşiği aşamama, engellenme ve hatta bu hali içselleştirme olarak da tanımlanabilir. Köle efendi diyalektiğinin mazlum ve madun tarafıdır. Ki, insanlık tarihi madunlaşma ile ilgili birçok olaya, olguya, yaşanmışlıklara, hikâyeye ve malzemeye sahiptir.

Kişiyi madunlaştıran, sömürgeleştiren bu "olma hali" genelde, Malik bin Nebi'nin de haklı olarak vurguladığı üzere, "kişinin kendi kendisini sömürge hale getirmesi" sonucunda oluştuğunu, oluşabileceğini belirtmiş olalım.

Konu ile ilgili olarak araştırmacı yazar Ümit Aktaş'ın "Maduniyetin Dönüşümü" adlı eseri, bizlere bir hayli bilgi vermekte…

Yazar, konuya dair İsrailoğullarının şahsında, Hz. Musa'nın Firavun'a karşı vermiş olduğu mücadeleye atfen"…Bu kurtuluşçu, özgürleşmeci ve tevhidî çağrı ise insanlar üzerlerindeki (dinsel, örfî, ideolojik, batıl inanışlara dayanan) ağır yükleri kaldırır, esaret (maduniyet) zincirlerini kırar; yani siyasi ve iktisadi açılardan özgürleşmenin yollarını açar. Ürerimsel ve sınıfsal olduğu kadar ideolojik icbarın dışına çıkış, insanın hayatla doğrudan karşı karşıya geldiği bir yüzleşme, hurafelerden ve kölelik şartlandırmalarından kurtuluşun ve özgürleşmenin asli yoludur." İfadelerini kullanmaktadır. (Arka kapak yazısı)

Araştırmacı yazar Ümit Aktaş

 

İnsan Hakları… Vahiy ve akıl…

Çağdaş ve seküler Batılı paradigmanın aksine İslam'a göre vahiy ve akıl birbiriye çekişmez, bilakis birbirine yardımcı olur ve işin dengede tutulmasını sağlar.

Bununla birlikte, modern döneme kadar ne Batı'da ve ne de İslam dünyasında, belki de o ihtiyacı mass eden donelerin varlığından dolayı, insanları birebir ilgilendiren birçok konuda olduğu üzere "insan hakları" konusunda da bir sıkıntının pek de görünür olmadığı söylenebilir.

Durum böyle olunca da, vahiy-akıl çatışması diye bir şeyden de bahis açmak gereksiz zihinsel" bir uğraş olarak değerlendirilmeyi hak ederdi.

Bu böyle olunca, haklı olarak "İnsan haklarının elde edilmesindeki amaç var olan maduniyet durumunu ortadan kaldırmaksa, bu iki taraflı görünen şey, temelde bir çelişki mi, yoksa olması gerekenin vücuda gelmesi ve kendini ortaya koyması şeklinde mi olmalı?" diye bir soru sormamız icap eder.

Onun cevabını yazara bırakalım; "İnsanların ve onları çevreleyen dünyanın öne alındığı hatta imtiyazlı kılındığı bir insan hakları kavrayışı doğal haklar kadar vahye ve akla da dayanabilir. İnsanı diğer varlıklardan farklı, özel ve hatta ayrıcalıklı gören bu yaklaşıma göre insanoğlunun yeryüzünde gerçekleştirmesi gereken bir amacı, ideali ve bunu gerçekleştirebilecek bir sığası bulunmaktadır." (S, 141)

 

Maduniyet – Madunluk…

"Maduniyeti sınıfsal ve siyasal açılardan okumak mümkün olsa da, egemenler önündeki buyuruya, tâbiliğe açık bir (gönüllü) kullukla, yoksulluk ve hatta kölelik bile tam olarak anlaşılamayacak olan daha derin, adeta varoluşsal bir sorundur." (S, 170)

Bu ifadelerden hareket ettiğimizde, yukarıda belirtildiği üzere, maduniyet söz konusu olduğunda, bunun sınıfsal ve siyasal boyutla ve o boyut içerisinde kalan insanları ve insan kümelerinin girmesi gerekir. Ama bu böyle olmayıp Malik bin Nebi'nin de belirttiği üzere bu durum "insanı kendi kendini –o da gönüllü olarak- sömürge haline getirmesi şeklinde de değerlendirilebilir.

 

Maduniyetin Dönüşümü… Mazlumluktan Zalimliğe İsrail…

"Nazizm'in, küresel güçlerle birlikte, Avrupa'da madunlaştırılan bir halk üzerinden bu kez toprakları işgal edilen Filistin halkını madunlaştırmasından neler çıkarılabilir?" diye bir soru sorduğumuzda, şu ifadeleri de zikredebiliriz. O da; Belli ki, Naziler, hem Yahudilerden kurtulmak, buna bağlı olarak Almanya'yı tek ulusun, yani Almanların yaşadığı bir ülke haline getirmek ve aynı zamanda da Müslümanları onlarla uğraştırıp uyanmalarına engel olmak gibi emperyalist bir hayalle işe koyulmuşlar.

Yazarda yukarıda zikrettiğimiz ifadeyi aşağıdaki şu cümle ile teyit etmekte; "Nazizm bir "şeytanî figür" olarak takdim ettiği ve kendi ideolojisini neredeyse bu karşıtlık üzerinden oluşturduğu ve karşısında maduniyete uğradığını savunduğu Yahudilerden, gerçek bir madun yaratarak, İsrail devletinin kurulmasına bir meşruiyet üretilmesini sağlar."(S, 219)

 

İslâmcılığın Küreselleş(tiril)mesi ve Garabet…

İslamcılığın, Arap Baharı gibi, genelde dış etkenlere sahip hadiseler üzerinden değil de, onun kendi öz dinamiklerinin hızıyla, ama temkinli bir yer kaplama durumunun olası getirisi hakkında düşündüğümüzde; ""Soğuk savaş" süreci içerisinde oluşturulan iki kutuplu ve üçüncü dünya ülkelerini madunlaştıran statüko çatırdamaktaydı. Özellikle İslam dünyasından gelen tepkiler, bir açıdan da bu dünyanın devrimci potansiyelinin tüketildiği bir geçiş dönemine yol açacaktı. "Arap Baharı" ile birlikte sürdürülmeye çalışılacak değişim ve maduniyetin alt edilme çabalarının önü ise Batı dünyası tarafından da desteklenen verili tahakkümler yoluyla, bir daha kesilecektir." (S, 246) ifadeleri konuyu vuzuha kavuşturmuş olacaktır.

 

Stratejik Yenilenme Kitaba ve Hikmete Dönüş…

Yüzyılların birikiminin bir sonucu olan vurgunların def'i için stratejik bir yenilenmeyi kabullenmeden ziyade, taktiksel ve zevahiri kurtarmaya yönelik çabalar, insana kısa yoldan getiri sunacak olsa da, o vurgundan kaynaklanan mağduriyet yok olmayacaktır. Kaldı ki, ona kapılan kişi ve toplumu da madunlaştıracağı izahtan varestedir.

Böylesi bir vurgunun birçok alanda, elde var olduğu halde bir tarafa bırakılan ve onu yerine ise, ondan daha iyi olmayan, hatta insanı ondan fersah fersah uzaklaştıran uygulamalara bakıldığında stratejik yenilenmeye yönelik iştiyak ve istek kendiliğinden oluşmaktadır.

Bunun için iç edilmiş ve ruşeym halinde bırakılmış şura prensibi yerine yaklaşık bir asırdır uygulanan demokrasi formunu örnek olarak verebiliriz.

"Demokrasiyle İslamiliğin farklı köklere ve havzalara dayanan tecrübeler olduğu ortada olsa da, insanî deneyimlerin geçmişte olduğu gibi günümüzde de paylaşılmaya açıklığı, tartışmadan uzak bir gerçekliktir. Demokratik uygulamalar ise doğal olarak birçok açıdan eleştirilmektedir; ancak daha olumlu bir alternatifin olmaması, bu eksikli tecrübenin, en azından siyasal kazanımları ve pratikleri açısından dikkate alınmasını gerektirmektedir." … "Buna karşı İslamcılığın siyasal tecrübesi olan "şura sistemi"nin … "ruşeym halinde kaldığı" … şura sistemi" kavramının ise … Ömer bin Abdülaziz tarafından zikredilse de oldukça kısa süren hilafeti döneminde kalıcı bir uygulamaya dönüştürülemediği de ortadadır." (S, 284)

Bu ifadelere bakarak "İslam dünyasından ziyade ülkemiz açısından demokrasiyi, bir baskı aracı olarak kullanılan laiklik anlayışların tasallutundan kurtarıp çoğulculuk içeren bir itidale kavuşturmak, hakkaniyete ve adalete dayanan bir sistem ihdas etmek ne kadar mümkün? " olabilir sorusunu da sormak gerekir.

 

Maduniyetin Dönüşüm Çabalarındaki Olumsuz Durumlar…

İnsanlık tarihinde yaşanmış maduniyet öykülerinden yeterli dersler çıkarılabilmiş değil ki, doğrudan kutsal kitaplardaki kıssaların temel konusu insanların ve halkların madunlaş(tırıl)maları ve bundan kurtuluş çabalarıdır. Peygamberler tam da bu noktada belirerek, zaafa düşürülmüş insanlığın elinden tutarak kurtuluşa doğru yola çıkarır. Günümüzde ise İsrail ile Filistin arasında benzeri bir karşılaşma var ama İsrail tarafından madunlaştırılan Filistin halkı henüz kurtuluşunu sağlayabilmiş değil.

"Aklın yolunun bir olduğu" gerçeğini dikkate aldığımızda maduniyete uğrayan kişi ve herhangi bir toplumun yaşadığı bu durumun başkalarına reva görülmemesi arzulanır. Ama genel olarak vukubulan; "İsrail ve bunu izleyen Filistin örneğinde olduğu gibi maduniyetin dönüşümü çabaları hep bir başka madun üzerinden kendi kurtuluşunu sağlamak gibi bilinçli ya da el yordamıyla üretilmiş olumsuz ve tepkin çabalardır." (S, 286)

 

Sözlerimizin Yarım Kalmışlığı…

Türkiye'de de Kemalistler ve İslamcılar arasında benzeri bir karşıtlaşma ve maduniyet öyküsü yaşandı. 1960'lardan sonra İslamcılar bu maduniyeti aşmak için çeşitli yolları denediler. Bu minvalde o dönemi yaşayan İslamcılarının da birçok sözü yarım kalmış olup o hengâmede yitip gitmiştir. Bunun da ötesinde, sistem tarafından İslamcılığa galebe çalan muhafazakârlığın ve onunla işbirliğine giden milliyetçiliğin de marifetiyle hem yarım kalan sözler tamamlanamayıp hükümsüz kalmış ve İslamcılık unutturulmak istenmiştir.

Bundan dolayı da, ta altmışlardan buyana "derde derman olacağı düşünülen" ve çeşitli çevrelerce, "kendilerine uyarlayıp" ilgi ile karşıladıkları İslamcılığın, bugüne dek devleti yöneten çoğunluğu da sağcı iktidar elitleri tarafından tahkir edilen İslamcılığın en azından bu iktidar döneminde nefes alacağı düşünülürken, bu dönemde de o muhafazakârlık üzerinden iç edilip meydan tümden milliyetçiliğe teslim edilmiş oldu.

Yani, anlaşılan maduniyet devam etmektedir.

Maduniyetin Dönüşümü

Ümit Aktaş

Mana Yayınları

İstanbul 2023

318 sayfa

Düşünce

 

Kaynak: Kitap Haber



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz