Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Köle´ci düşünmeye karşı, bana ne Amerika´dan

Necati TUNCER - 18. 08. 2018 Cumartesi

Köle´ci düşünmeye karşı, bana ne Amerika´dan

18. 08. 2018 Cumartesi

Ünlü İnönü kalemşörü Akbabacı Y.Z.Ortaç´ın, bir İnönü efsanesi anlatımıyla başlamak istiyoruz Türk-Amerikan ilişkilerini bizim çerçevemizden yorumlamaya.

?DP iktidarının ilk ayları. CHP Meclis Grubu salonunda tek başıma gazeteleri okuyordum. İnönü girdi. Ayağa kalktım. Geldi yanıma oturdu. Dalgındı, baktığımı görünce konuştu.

- Endişeliyim.. Kaderimizle ilgili bir konu beni ürkütüyor. Türk-Amerikan dostluğu bizim en nazik meselemizdir. Aramızdaki bağı fazla gevşetirsek, köle oluruz. Fazla gerersek, kopar? Köle olacak kadar gevşetmeden, kopacak kadar germeden, son derece duygulu bir maharet göstermek zorundayız.?

1950 yılında, DP iktidarı henüz bismillah demişken ve Türkiye Nato´ya girmemişken, bu endişeleri dolayısıyla uykusu kaçan ?Missurici? İsmet paşamız, olmasına izin verdiği, yol açtığı ihtilal sonunda kendini ?Başbakan? yapınca, gevşetilmesine ve gerilmesine karşı çıktığı o ilişkiler ne oldu?

 

 Bu soruyu kalemşoru Ortaç da soruyor: ?Şimdi, üç yıldır, bizi Amerikaya bağlayan dostluk bağı, on parmağı on marifetli İnönü´nün usta elindedir? Söyler misiniz ne oldu??

Yılın 1964 ve İnönü´nün 3 yıldır başbakan olduğunu unuttuysak, hatırlatalım.

Kalemşor Ortaç galiba mecburen doğru cevaplıyor kendi sorusunu. Zira son arzusu da ihtilal yapılarak karşılanan İnönü, bundan sonra kaybetse de kaybetmiş sayılmayacaktır; rakip bırakmadığından. Lakin Türkiye´nin kaybı bay Ortaç´ı dahi üzecek boyutlardadır. Aynen kayda aldırır:

?Türkiye, dostluk bağının kendi elinde olan bir ucunu da Amerika´ya vermiştir. Sam amcanın dış politikada döğdüğü her dibeğin ilk telaşlı hınk deyicisi daima biz olduk.

Bunun sonucu, İnönü´nün 1950´de korktuğu sonuçtu. Hakkı varmış paşamızın: Korktuğu başına geldi.?

Nelermiş İsmet Paşa´mızın korktukları ve bu korkularına karşı hangi tedbirleri almış paşamız. Ortaç bey üzgün, Ortaç bey kızgın. İnönü-Johnson konuşmalarında bir ara ?yeni bir dünya kurulur ve Türkiye kendi yerini alır- diyecek kadar sertleşen İnönü´nün Amerikan seyahatini bakın nasıl eleştiriyor:

 

?Sayın İnönü Amerika´dan, sevimli torunlarına aldığı birkaç oyuncaktan başka birşey getiremedi. Hatta vatandaşları avutacak birkaç oyuncak bile.?

Sadece bu kadar değil, en yanlı yazarlarımızdan merhum Ortaç´ın verdiği tepki. O, Amerika´nın tepkisine de tepkili idi.

?ABD Cumhurbaşkanı´nın, bir komünist saldırısı karşısında bizi yalnız bırakacağını ilan eden kaba tehdidi, beklenmez ve umulmaz bir tepkiydi. Dost ağzından çıkan bu düşman ses bize bir şey öğretmiştir: İsmet Paşa´nın son derece başarısız, son derece verimsiz, son derece güvensiz bir Amerika yolculuğu yaptığını!?

whatsapp-image-2018-08-17-at-130939.jpg?

Amerika´nın, o gün istediklerinin karşılığı olarak yaptığı son teklifi de okuyalım aynı kalemden. Çizdirdikleri karikatürü de destek olsun diye koyduk.

?Ancak şehidlerimizi gömecek kadar bir toprak parçasını, elli yıl sonra üstünde Makarios´un zafer heykelini dikmek üzere kiralamak.?

Günümüzde şunu yapalım, bunu yapalım bağırmalarımızın ve dolar yakıyoruz görüntülerimizin karşılığı o günlerde, İzmir Fuarındaki konuk ecnebilerin pavyonlarını tahrip etmek olmuştur. Bu çapulculuğa da karşı çıkarken merhum Ortaç, milli bir duruş sergileyerek bitirmiş yazısını.

?Amerika´nın unuttuğu birşey var: Milletlerin izzet-i nefsi!.. Dolar, önünde kaç sıfır olursa olsun, hiç kimseye onu çiğneme gücü vermez.?

Merhum Ortaç´ın biraz da yumuşatarak söylediği ve bizim de ?Ayağını denk al Ey Amerika!? vezninde anladığımız bu karşı koyuşu, bugünlerde solcularımızda bulamayan, göremeyen HaberTürk yazarı Murat Bardakçı´nın siteminden de haberli olsun insanlar. (15.08.2018 ? Trump ve dilsizleşen antiemperyalist bülbüllerimiz- HaberTürk)

?(Geçmişte) mangalda kül bırakmayan antiamerikan, antiemperyalist, solcu, vatansever, demokrat, halkın ıvır-zıvırı, vesairesi oldukları iddiasındakiler?

Kahrolsun Amerika diye yeri-göğü inleten, Emperyalizme ölüm sloganları ile kulakları sağırlaştıran(lar) sükut içerisindeler, hem de ne sükut!

1960´larda iki-üç saftirik Amerikalı denizciyi kargatulumba edip denize atmayı abarttıkça abartıp marifetlerini, Altıncı filo´yu Dolmabahçe rıhtımında denize döktük, gibisinden tuhaflıklarla efsaneleştirmeye çalışan 68 kuşağının anlı-şanlı kahramanları! Niçin susuyorsunuz??

 

Sayın Bardakçı´nın bu yenir-yutulur olmayan hatırlatmalarına karşı susmamış solcularımız, bir cevap yayımlamışlar ?manifesto?larında. (16.08.2018 ? Murat Bardakçı ? Siz Kimsiniz?)

Özetlemek zorunda olduğum bu cevaplarında, ?ABD Başkanı Johnson Türkiye´ye parmak sallayıp, İnönü aracılığıyla, Kıbrıs meselesine karışma, karışırsan bak 6. Filo´yu gönderiyorum dediğinde, 68 kuşağı (olarak) bunun ne anlama geldiğini bildiklerini? ABD conisi için boya badana işine girmiş devlet(ten haberdar olduklarını) anlattıktan sonra, karşılarına çıkan ya da çıkarılan ?sağcı?ları belgelemeye çalışmışlar uzun, uzun.. Komünizme karşı olanları suçlamışlar daha uzun, daha uzun?

Olaylar ve cevaplar bu tazelikteyken, birkaç hatırlatma ile noktalayalım yazımızı.

Solcularımız Dolmabahçe yollarına düşmeden önce niçin İnönü icraatlarını okuyup, ?Missuri?ci fikrine karşı çıkmadılar. Boya-Badana işleri dediklerinin, ki çok utanılacak boyutları vardır, bir ismetpaşacılık olduğunu saklamakla, karşımaza ?sağcı?lar çıktı dediklerinin, devletin ismetpaşacı savunma geleneğinin bir nüansı olduğunu kabul etmemekle ve hatta ve dahası, İsmet paşa´nın ?köle? olmak korkusunu bu millete kabul ettirmeye çalışmasını görmezden gelmekle ve komünist saldırıya karşı bir kolordumuzun teyakkuzunu hesaba katmamakla tarihsel sorumluluklarından yırtacaklarını sananları, bulundukları yerde bırakıyoruz, ve diyoruzki;

?Bana ne Amerika´dan? korkusuzluğunu Meclis zabıtlarına yazdıran, Kıbrıs zaferimizi kazandıran, ki 6. Filo da oradaydı, Erbakan´ın şanlı mücadelesinin, bu tür atışmalarla örtülemeyeceğini biz biliyoruz. Vatanını seven ve ABD´ye karşı çıkan herkes de öğrenecektir; ABD ve emperyalizmle olan mücadelemizin bir mana bulması için... Yoksa Bardakcı´nın muhatap aldıkları ?Kahrolsun? deseler ne olur, demeseler ne olur?...

KÖTÜ GÖRÜNÜMLÜ ?İYİ ARABALAR?

Hükumet üyelerinin ve yüksek makam sahiplerinin korumalı ve trafik engellemeli konvoylarına tepkililere, ?İtibardan fedakarlık olmaz!? savunmasını yapanları, ?Galiba israftan demek istediniz? kılıcıyla düzeltmek isteyenlerin üzüntü haritaları sosyal medya alanlarını ?Atlas? kitabına çevirmişken/çeviriyorken, ?Tarikat? tanımıyla yollara düşenler, kara tren görünümlü kara arabalarıyla boylarını ölçer olmuşlar caddelerimizin.

Müdafaanameleri de hazırmış kara araba konvoylarında ikamet eden zat-ı muhteremlerin.

?Müslümanların iyi bir araba sahibi olmalarına alışamadılar.?

?Alışırlar, alışırlar? teşvikiyle, bu ülke insanlarını hayal dahi etmedikleri yanlışlıklara (ve gasplara) müptela kılan Özal etkisinin hemen farkedilmesinisaymasanızda, üzüntü duyulacak yahut üzünülmesi şart olan birkaç madde sayacaksınız.

?Müslümanları? kelimesiyle başlamalarının bir hedefi olmalı. Tenkitten muaf, hatadan sorumsuzlar gibi.

?İyi bir araba? tanımıyla yapılan reklamın amacı, solcularımızın kapitalistler dediklerinden bir destek sağlanması ise, bu niyetin önüne muhtevasındaki eziklik geçiyor gibi..

?...iyi bir araba sahibi olmalarına...? kelimelerinin çağrıştırdığı ?Hep kötü arabalarla anıldılar? vurgusunun iyi insanlıklarını da alıp götürdüğüne inandırmak gibi...

?...alışamadılar? kelimesinin anlattıkları ise, kilolarca ağırlıkta suçlamaya paralel affetmecilik yüklü. Kabiliyetlerinin azlığından, niyetlerinin iyi olmadığından, çalışmalarına rağmen başaramadıklarından ihtimalleriyle izah edilse de bu hataları, hoşgörüleceklerdir de gibi..

SEN DE BENİM HATALARIMDAN BİRİSİN

Alışma sorunu olmayanlar mevzumuzun haricinde dursunlar. Alışmaya zorlananların güçsüzlükleri tedavi kabul edecek mi, biz ona bakalım.

Sanki günümüzde eş değerleri, denkleri yahut binde bir oranında dahi onlara yaklaşabilenler varmış gibi, misallerini Yunus Emre´den, Mevlana´dan, Hacı Bektaş-ı Veli´den vermeyi marifet sayarlar bu alışmaya zorlananların kalem tutanları.

Yunus Emre yaşasaymış böyle arabalı günleri, acaba kaç beygir güçlüsüne binermiş: Yaptıkları reklama teknik boyutları sokmalarını, olmasada, siz tesadüf sayın ve Yunus´umuzu düşünüş şekillerinde siz siz olun bir ihanet izi aramayın. 14 Temmuz akşamına kadar ne ihtilali canım, uçakları mı var, bombaları mı var yorumlarına nasıl sessiz kaldıysanız ve sonrasında da sorgulamadıysanız..

Utanmasalar, Yunus´umuzu Demirel ağzıyla konuşturarak, yerine düşündüklerine meşruiyet kazandıracaklar.

?Böyle arabaları vardı da gavurun, binaenaleyh binmedik mi?

KARADENİZ KÖPRÜLERİ ATARKEN... (NE MUHALİF MANŞET OLURDU AMA..)

Yunus´umuzu, kara araba konvoylarında yaşayanlarla birlikte anmanın bir yanlışlığı da şuradadır: Örneğe yatırılanlarda yunus olmak gibi bir niyet olduğuna, olacağına inanmak yahut sanmak..

Konvoyun geçtiği köprülerimizde de aynı mantık yürürlüktedir. Ne zamanki yarım saatlik sağanak yağmur gören köprülerimiz yıkılır, kıyas ölçümüz hazırdır. Mimar Sinan´ın köprüsü 500 senedir yıkılmıyor.

Sanki bilmiyorlar yıkılan köprü mimarlarının Sinan olmaya çalışmadığını, kiremit aktarıcısı Rumelili ustanın taktiğini benimsediğini. Ha delik kiremiti değiştirip durmuşsun, ha yıkılan köprünün yerine bir daha yıkılacak köprü yapmışsın.

?BİZİM KÖY?LÜMÜZDÜ O!

?Bizim Köy?ü ortaokul talebesi iken okumuştum. Anlattığı köy hayatı, benim yedi yaşıma kadar yaşadıklarıma çok uyduğundan şaşırmak ve hayret etmek duygularını yaşamamıştım.

Çobanın heybesine koyduğu o sabah doğmuş kuzuları sahiplerini bilerek tek tek vermesinin yazara ilginç gelmesi aklımda kalmış. Sürü gelirken koşarak gidip karşılayan ve kuzulamak için geride kalan koyunlara yardımcı olan, yalanmış ve temizlenmiş kuzucukları kucağında kuyu başında bekleyen sahiplere götüren oba çocuklarıydık.

Benim şimdi üzerinde durmak istediğim, 14 Mayıs 1950 zaferine, özellikle büyükşehirlerde yaptığı katkıdır. Tekrar okuduğumda, hafızamda bugün izleri kalmayan, mesela kocakarı ilaçlarıyla tedavi hakkında yazılanları konu edeceğim. Önceki yazılarımın birinde, ay ve güneş tutulmalarında köylülerin silah atmasını ve teneke çalmasını batıl bir inanca bağlamak gibi bir yanlışlık yaptığını yazarının, burada kayda almıştım.

CHP ve ?Milli Şef? diktatoryasının ?İşte Paşa´m İstanbul? gösterilerine ve iddialarına rağmen Anadolu´nun 14 Mayıs dirilişine oy veren taraftar kazandırması, üstelik bunu övündükleri yegane icraatları, ki ne kadar olumlu olduklarını bizim daha tartışmadığımız bir Köy Enstitüsü mezununun yapması, cezasız bırakılamazdı.

Ocak 1950´de yayımlanır Mahmut Makal´ın Bizim Köy´ü. Üç ay sonra gördüm der kendisi. Görür görmez de Aksaray hapisanesine konmuştur. Evinin aranması, kitaplarına el konulması ve CHP bürokratları tarafından kominizm propagandasıyla suçlanması, yetiştirildiği okula da duyulan bir güvensizlik içerdiğinden, Anadolu halkının DP´ye yönelmesini hızlandırmıştır da.

Yeni nesil gençliğimize vermeye çalıştığımız bu ?Mahmut Makal?Bizim Köy?14 Mayıs 1950? bilgilerinden sonra, isterim ki içlerinden sosyolojik araştırmacılar çıksın ve o yaşananların analizini yaparken, çoğunun çocukluğunda tanık olduklarına inandığım ?İSKİ skandalı?na benzerliğini keşfetsinler ve muhalefet edenlerin hakkını versinler.

1994 seçimlerinin Mahmut Makal´ı İSKİ skandalını tv kanallarında ?Bizim Köy? tadında mizahlaştıran Levent Kırca´dır.

Mahmut Makal?Levent Kırca benzerliği, sadece seçimlere etkileriyle sınırlı değildir. Sonrası da var. Nasıl mı?

CHP´nin komünizm propagandisti olmakla suçlayıp hapse tıktığı Mahmut Makal´a, DP sahip çıkmadığından oralarda kalmıştır. Tıpkı Levent Kırca´ya (AKP kültürlülerince) sahip çıkılmaması gibi...



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz