Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

K-TC-35 kadar milliyetçi, her cuma mesaj atacak kadar Erdoğancıydım?

SİNAN ESKİCİOĞLU- 03.07.2018

K-TC-35 kadar milliyetçi, her cuma mesaj atacak kadar Erdoğancıydım?

Seçimler sona erdi ve yeni bir döneme girildi. Bu dönemde ele alınan konuların daha farklı olması gerekir diye düşünmüştüm.

Yeni sistemin netleşmesi için yapılacak toplantılar, programlar ve oturumlar. Ancak akan günlere bakınca şunu müşahade ediyoruz: ?Seçimler bitti, şimdi de analizlere bakalım´ dönemine girildi. Kim kime oy verdi? Hangi kesim kimi destekledi? Kadınlar-erkekler-gençler kimlere oy verdi?

Bu arada geleceğe yönelik başka bir konu da ortaya atıldı: ?Acaba yerel seçimleri erkene mi alsak´.

Bizler de yazılarımızda objektif kalarak fikirlerimizi ifade ediyoruz. Objektif kalmaya çalışırken de kritik edilmesi gereken konularda da eleştirilerimizi kaleme alıyoruz.

Bunun sebebi nedir sizce.

Ak partiyi ve Tayyip Erdoğan´ı eleştirip güç kaybetmesini sağlamak mı? Tabii ki, Hayır.

Ama konu ?eleştirilemez´ statüsünde görüldüğü için, bizim gibi yazarlar yerden yere vuruluyor. 

Bizim zamanımızda bir söz vardı: ?Sen giderken biz dönüyorduk´ diye. Duydum ki, o değişmiş. Artık şöyle deniyormus: ?senin gittiğin yolları biz yaptırdık´.

Ak partili ya da MHP´li vatandaşlarımız, bu partilere gönül vermiş değerli okurlarımız, yanlış düşünüyorsunuz.

Başlıkta ifade ettiğim gibi: TC-35 kadar milliyetçiydim.

Bu ne demek? Almanya´da istediğiniz numara ve harfi küçük bir ücret ödeyerek plaka olarak aracınıza alabiliyorsunuz. Ve ben de aracıma TC-35 harflerini alacak kadar, elektronik aletlerinde arka plan resmini sürekli türk bayrağı yapacak kadar milliyetçiydim.

Ayrıca kendisine ulaşır diye, bende telefon numarası olan danışmanlarından birine, her Cuma ?Cuma mesajı´ atacak kadar; Tayyip Erdoğan´ı eleştirenlere ?bakışaçın yanlış´ diyecek kadar da, Erdoğancıydım.

Birçok cengaver okuyucu hayatı algılamaya çalıştığı zamandabizler belli çizgide olan insanlardık.

Peki ne oldu da, ?idim´ gibi geçmiş zaman kalıbı kullandım.

Okumalar, öğrenmeler, yaşanmışlıklar, yapılan icraatlar ve içine girilen psikolojiyi (kazanma ve yönetme hırsı) zihnimde düşünerek; sorular sorarak, bu birikimi kullanıp ?acaba´ sorgulamaları ile içinde bulunduğum düşünceye bakınca, bazı şeylerin ters gittiğini görmeye başladım.

Bugüne baktığımızda ekonominin ne durumda olduğu zaten belli, bu konuda birşey söylemeye gerek yok.

Zamlar sürekli geliyor ve gelmeye de devam edecek. Belki bu durum insanların kendilerine gelmesine yardımcı olmayacak. Belki de olacak, bilemiyoruz.

Ancak ben insanlarımız ve Türkiye toplumu noktasında iki konuyu ele almak istiyorum.

Birincisi, toplumdaki ahlak ve yabancılaşma.

İkincisi, şiddetin had safhaya çıkması.

Toplumumuzda yabancılaşma tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Ne demek istiyoruz yabancılaşma kavramıyla?

İnsanın kendi ürettiği ürünlerin egemenliği altına girmesiyle bulunduğu ortama, topluma, kendine ve ailesine yabancılaşması.

Bugün insanlarımız teknoloji, politik yarış, seçim kazanma hırsı ve particilikle kendine, dinine, topluma yabancılaşmış durumda.

Ama hayat akıp gidiyor ve her geçen günü kaybediyoruz. Bu kaybettiğimiz günlerdekendi benliğimizle ilgili ne kadar düşünüyoruz? Ya da çocuklarla ne kadar iletişimdeyiz?

Almanya´da yaşayan vatandaşlarımızı gözlemlediğimde politika, particilik ve seçimler kadar çocukları ile ilgilenmeyenleri gördüğümde durumun vahametini daha fazla hissettim. Peki ya ülkemizde durum nedir?

Yabancılaşma bu kadar üst seviyeye çıkınca da, öz değerlerden uzaklaşma daha da artmakta. Bunun sonucu olarak da, din-ahlak gibi kavramlar da yok olmakta.

Din ve ahlak particiliğe, başkanlık seçimine endekslenmiş durumda. 

İnsanların kendi çocukları ile ahlaki ve dini boyutta iletişimleri acaba ne kadar?

Ahlaki çöküntünün en bariz örneği de kadına şiddetin, taciz olaylarının aşırı rahatsız edici duruma gelmesi. Artık midemizi bulandırıyor.

Sağlıksız particilik ve ırkçılığa varan milliyetçilikle ahlaki çöküntü engellenemiyor ve dinin önemi artmıyor.

Belki sizler bunun farkında değilsiniz ama görünen manzara hiç iç açıcı değil. Aynı şekilde devam ederse toplumsal çöküntünün yaşanması çok doğaldır.

İkincisi de, şiddetin vardığı nokta.

Toplumda insanlar patlamaya hazır bomba durumundalar. Kavgalar, çeteleşmeler, silahlı-silahsız yaralamalar artık normalleşmiş durumda.

Sıradan, olağan ve normal bir haber gibi sunuluyor. Bu haberleri izledikçe hep sorguluyorum. İnsanlar bu durumun farkında değil mi gerçekten?..

Şiddet artık o noktaya çıkmış ki, patlama yaşamak isteyenler masum hayvanları gözlerine kestirmiş durumdalar.

Dillerinden dini, İslam´ı, dini kavramları düşürmeyenlerin yönettiği bir toplumda Allah aşkına bu normal mi?.

Toplumun nereye evrildiğinin gerçekten farkında değil misiniz?

Şu örneği vererek normalleşmeye çalışacağım. Çünkü bunları kelimelere dökerken bile, anlayamadığım için, içsel sıkıntıya giriyorum.

Hz. Peygamber (sav), hayat kadını olarak bilinen bir kadının ayakkabısıyla kuyudan su alarak ölmek üzere olan bir köpeğe su verdiğini gördüğünde mealen şunu demiştir: ?Bu kadın cennetliktir´. (Bkz. Müslim, Tövbe 155, 2245)

Birincisi, hayat kadınlığı yapan birisi olsa bile; ikincisi, su verdiği bir hayvan olsa bile.

 

Sevgi ve Bilgiyle kalın



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz