Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

“İstifa, istifa” sesleri yükseliyor, ama o sesleri duyan da, kendiliğinden görev bırakan da yok bizde…

Fehmi Koru, dünyada birçok örneği olduğu halde bizde, iktidarda olduğu süreçlerde, siyasilerin, istifalarını gerektirecek olaylar karşısındaki nötr tavırlarına dikkat çekiyor.

“İstifa, istifa” sesleri yükseliyor, ama o sesleri duyan da, kendiliğinden görev bırakan da yok bizde…

Deprem yeri sarsıyor, sarsıntılar direnci düşük binaları yıkıyor, yıkılan binalarda bulunan insanların bir bölümü -bazen hepsi- enkaz altında kalarak hayatlarını kaybediyor.

Bu bildik bir durum.

Üzerinde hayat sürdüğümüz coğrafyanın insanları binlerce yıldır bu rutini yaşıyor.

İnsanoğlunu diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği aklı; akıllı insan depreme maruz kalması kaçınılmaz olan coğrafyalarda, onun meydana gelmesini önleyemediğine göre, kendini koruma altına alacak tedbirler bulmak zorunda.

Deprem olduğu ve yer sarsıldığında içinde yaşadığı binaları yıkılmayacak özellikte yapacak, yine de yıkılırsa içerisinden sağ olarak çıkmasını sağlayacak tedbirleri alacak; aklının ona bunu söylemesi ve yaptırması gerekiyor.

Son deprem ardından ortaya çıkan, yüzbinlerce binanın yıkıldığı, onbinlerce hayatını kaybedildiği tablo, bizim bu konuda ciddi bir zaafımız olduğunu gösterdi.

Aklımızı başımıza toplamamız gerektiğini artık anlamamız şart.

Mevcut durumun sorumlusu kim veya kimler?

TV ekranlarına yansıdığına göre, en çok cana mal olmuş siteler ve büyük binaların müteahhitleri sorumlu tutularak gözaltına alınıyor. Çoğu kaçmaya çalışırken yakalanıyor.

İlk elde böyle bir yola başvurulması normal. Depreme dayanıklı yapılması gereken binaların inşasında çeşitli sebeplerle ihmali görülen kişilere elbette hesap sorulması beklenir.

Yıkılanlar yanında sapasağlam kalmış binalar da bulunduğuna göre, üç-beş kuruş daha fazla kazanma iştahıyla malzemeden çalmaya tevessül etmiş insanlar bunlar…

Herhalde inşa ettikleri binaları yerle bir edecek çapta bir depremin kendileri henüz hayattayken meydana gelmeyeceğini düşünmüş olmalılar.

Kötü talih.

Eserleri olan binanın altında kalarak ölen, kendileri olmasa bile aile fertlerini depremde kaybeden müteahhitler de var.

 Peki de sorumlu yalnızca müteahhitler mi?

Arsaların binaya dönüşmesi süreci içerisinde yer alan, değişik düzeyde sorumlu tutulabilecek değişik görevliler de olması gerekir.

Şimdilik onlara dokunulmuyor olsa da, inşaatın teknik sorumlularından denetiminde yer alanlara ve onları görevlendirenlere kadar pek çok yetkiliye de hesap sormada sıra gelecektir.

Gelmelidir de.

O kadar mı? 

Tablonun vahameti bu soruyu sorduruyor ve doğal olarak akla siyasi sorumlular da geliyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, depreme maruz kalmış illerden birini gezerken, bir vatandaş, isim de vererek, partisinden birinin sorumluluğunu hatırlattı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun uğradığı, belediye başkanının CHP’li olduğu bir ilde de, tablonun siyasi sorumlusu olarak görülen başkanın istifası talep edildi.

Medyada, deprem sonrasında sergilenen aksamalar ve eksiklikler yüzünden sorumlu tutulan bakanların istifasını gündeme taşıyanlar da oluyor.

Düzgün işleyen, denge ve denetleme mekanizmalarının sağlıklı çalıştığı demokratik bir toplumda, her yanlışlığın bir -hatta birden fazla- sorumlusu bulunur. 

Yetki sorumluluk da getirir çünkü.

İstifa o yolda atılması beklenen ilk adımdır.

Daha sonra sorumluya yargı da hesap sorabilir.

Bizde siyasetten kendiliğinden ayrılma örnekleri pek görülmüyor.

Hatırlayabildiğim nadir örneklerden biri 1950 öncesine ait.

Şükrü Saraçoğlu hükümetinde, 1943-1946 yılları arasında, gümrük ve tekel bakanlığı yapan Suat Hayri Ürgüplü, hakkında kahve ithalatı sırasında yolsuzluk yaptığı dedikoduları çıkınca istifa yoluna başvurmuştu.

İstifa gerekçesi dilekçesine şu şekilde yansımıştı:

“Adımın da karıştığı kahve yolsuzluğuyla ilgili, bakanlığımda bir komisyon kurulmuştur. Bu teftiş heyetinin selametle çalışabilmesi için, benim, bu bakanlık koltuğundan ayrılmam gerekir; aksi halde, komisyonu etkilerim, sağlıklı bir karar oluşmaz. O nedenle, siyasi ahlak gereği, bakanlıktan istifa ediyorum.”

Mutlaka başkaları da vardır ama kendimi ne kadar zorlasam, Osmanlı döneminde şeyhülislamlık makamında bulunmuş Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin oğlu olan Suat Hayri Bey’in bu davranışına benzer başka bir örnek hatırlamıyorum.

İstifalar, görevi bırakmalar, affını istemeler oluyor da, bunlar pek kendiliğinden olmadığı gibi hesap vermelere de pek rastlanmıyor.

Yüce Divan’da yargılandı Suat Hayri Ürgüplü ve dedikoduların gerçek olmadığı anlaşılarak beraat etti.

[Ürgüplü 12 Mart (1971) askeri müdahalesi sonrası hükümeti kurmakla görevlendirildi, ancak kendisini görevlendiren dönemin cumhurbaşkanı onun seçtiği bakanların bazılarını beğenmediği için kurduğu hükümeti onaylamadı.]

Başka demokratik ülkelerde ise durum farklı.

En son örnek Yeni Zelanda’dan. Tavırları yalnız ülkesinde değil bütün dünyada hayranlık uyandırmış genç kadın başbakan Jacinda Ardern, geçtiğimiz günlerde, “Benden bu kadar” diyerek görevini bırakıverdi. 

İngiltere’de Margaret Thatcher’in, Almanya’da Angela Merkel’in en parlak dönemlerinde istifayla görevlerini bıraktıklarını biliyoruz.

Kadınlar farklı.

Hakkını yemeyeyim, Japonya’da 2020 Eylül ayında Liberal Demokrat Parti’ye lider ve başbakan olmuş Suga Yoshihide de, bir yıl sonra -Ekim 2021’de- sürpriz bir biçimde istifayla görevini bırakmıştı.

Bizdeki anlayışı, lideri önünde istifası istenen belediye başkanının “Öteki on ilin başkanı istifa etsin ben de ederim” sözü özetliyor.

Durumumuzun özeti şu: Bizde bileti ancak sandıkta millet kesebiliyor; o zamana kadar politikacılar yerlerini terk etmeye yanaşmıyorlar.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz